Haraç -Mezat

Çılgın Türkler"den sonra Çılgın İhtiyarlar gündeme geldi.
Dün özel bir kanalın haber bülteninde meclis önüne gelen iki isim vardı. Amaçları parsel parsel satılan “Türk topraklarını artık satmayalım” demekti.
TEMA Vakfı Onursal Başkanı Hayrettin Karaca ile Sümerolog Dr. Muazzez İlmiye Çığ, “Ülke toprağının ve tarım alanlarının satışı”na karşı çıkmak için protesto eylemi yaptı. “Tarım alanları satılamaz”, “Şehit kanlarıyla sulanmış vatan toprağını satamazsınız” yazılı ve “Çılgın İhtiyarlar” imzalı dövizlerin arasında, soğuk hava önlemlerini alarak meclis önüne geldiler. Onları yine polis karşıladı!
Türkiye topraktan tutun, denizine, havasına, petrolüne kadar zengin bir ülke olmasına rağmen elindeki nimetlerden yararlanmasını bilemeyen bir ülke haline geldi. Uzun yıllardır yanlış politika, bilinçsiz halk ikileminde takılıp kaldı. Halkın gözü boyandı ki hala da boyanmaya devam ediyor. Halk da buna izin veriyor. İrdelemeyen, irdeletmeyen bir sistemin ortasında sıkışıp kalmış, bir o yana bir bu yana gidiyoruz. Ne zamana kadar böyle gideceğiz?
Sermet Çağan"ın yazmış olduğu bir oyun var "Ayak-Bacak fabrikası." Oyun açlık ve din ile insanları sömürüp, insanlarında bu sömürüye direnmemesini konu alıyor. Yıllardır sözü edilen; "geçim sıkıntısı", "dış yardım", "politik çekişmeler", "milli birlik ve beraberlik" gibi kavramların kullanılarak sömürülen insanları konu alıyor. Olup bitenlere direnen birkaç kişinin başına gelen dramı yansıtıyor. 1963 yılında kaleme alınmasına rağmen günümüz Türkiye"sinin halini işliyor. Tarıma elverişli toprakların yavaş yavaş dış ülkelere nasıl verildiğini yazıyor. Sağlıklı ürünler yetiştiren insanların sömürülerek, buğdaylarının nasıl verimsiz hale düşürüldüğü ve bundan dolayı da hem paralarını hem de sağlıklarını yitirdiğini anlatıyor. "Dış yardım" kavramının bizlere nelere mal ettiğini işliyor. Ferah bir ülkenin nasıl sıkıntıya düşürülebileceğini anlatıyor. Yöneticilerin sakat bıraktıkları köylülere ayak bacak fabrikası kurma vaatlerinin trajikomik sonuçlarını konu ediyor.
Ülkemizin içinde olduğu durum ne öncesinde ne de sonrasında değişmiş anlayacağınız. 1900" lü yıllar ve bugünü kıyasladığımızda karşımıza çıkan manzara aynı. Hatta fazlası da var. Yine de yıkılmamışız helal olsun bize.
Günümüzde tarımsal alanlarımız kota denilen olguya takılıp kalıyor. Üretim durduruluyor ya da azaltılıyor. "Alternatif ürün" denilen yeni ürünler sunuluyor insanlara. Topraklarımız yavaş  yavaş boşalmaya başlıyor. Denizimizden yararlanamıyoruz. Petrol yataklarımızdan. Rüzgarımızdan, doğal zenginliklerimizden… Elimizin altındakini kendi ellerimizle yok ediyoruz.
 Haraç mezat yok ediliyor topraklarımız. Daha ne kadar sessiz kalacağız bu senaryoya?Haraç -Mezat

Çılgın Türkler"den sonra Çılgın İhtiyarlar gündeme geldi.
Dün özel bir kanalın haber bülteninde meclis önüne gelen iki isim vardı. Amaçları parsel parsel satılan “Türk topraklarını artık satmayalım” demekti.
TEMA Vakfı Onursal Başkanı Hayrettin Karaca ile Sümerolog Dr. Muazzez İlmiye Çığ, “Ülke toprağının ve tarım alanlarının satışı”na karşı çıkmak için protesto eylemi yaptı. “Tarım alanları satılamaz”, “Şehit kanlarıyla sulanmış vatan toprağını satamazsınız” yazılı ve “Çılgın İhtiyarlar” imzalı dövizlerin arasında, soğuk hava önlemlerini alarak meclis önüne geldiler. Onları yine polis karşıladı!
Türkiye topraktan tutun, denizine, havasına, petrolüne kadar zengin bir ülke olmasına rağmen elindeki nimetlerden yararlanmasını bilemeyen bir ülke haline geldi. Uzun yıllardır yanlış politika, bilinçsiz halk ikileminde takılıp kaldı. Halkın gözü boyandı ki hala da boyanmaya devam ediyor. Halk da buna izin veriyor. İrdelemeyen, irdeletmeyen bir sistemin ortasında sıkışıp kalmış, bir o yana bir bu yana gidiyoruz. Ne zamana kadar böyle gideceğiz?
Sermet Çağan"ın yazmış olduğu bir oyun var "Ayak-Bacak fabrikası." Oyun açlık ve din ile insanları sömürüp, insanlarında bu sömürüye direnmemesini konu alıyor. Yıllardır sözü edilen; "geçim sıkıntısı", "dış yardım", "politik çekişmeler", "milli birlik ve beraberlik" gibi kavramların kullanılarak sömürülen insanları konu alıyor. Olup bitenlere direnen birkaç kişinin başına gelen dramı yansıtıyor. 1963 yılında kaleme alınmasına rağmen günümüz Türkiye"sinin halini işliyor. Tarıma elverişli toprakların yavaş yavaş dış ülkelere nasıl verildiğini yazıyor. Sağlıklı ürünler yetiştiren insanların sömürülerek, buğdaylarının nasıl verimsiz hale düşürüldüğü ve bundan dolayı da hem paralarını hem de sağlıklarını yitirdiğini anlatıyor. "Dış yardım" kavramının bizlere nelere mal ettiğini işliyor. Ferah bir ülkenin nasıl sıkıntıya düşürülebileceğini anlatıyor. Yöneticilerin sakat bıraktıkları köylülere ayak bacak fabrikası kurma vaatlerinin trajikomik sonuçlarını konu ediyor.
Ülkemizin içinde olduğu durum ne öncesinde ne de sonrasında değişmiş anlayacağınız. 1900" lü yıllar ve bugünü kıyasladığımızda karşımıza çıkan manzara aynı. Hatta fazlası da var. Yine de yıkılmamışız helal olsun bize.
Günümüzde tarımsal alanlarımız kota denilen olguya takılıp kalıyor. Üretim durduruluyor ya da azaltılıyor. "Alternatif ürün" denilen yeni ürünler sunuluyor insanlara. Topraklarımız yavaş  yavaş boşalmaya başlıyor. Denizimizden yararlanamıyoruz. Petrol yataklarımızdan. Rüzgarımızdan, doğal zenginliklerimizden… Elimizin altındakini kendi ellerimizle yok ediyoruz.
 Haraç mezat yok ediliyor topraklarımız. Daha ne kadar sessiz kalacağız bu senaryoya?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Yeşim Akar Arşivi
SON YAZILAR