VARLIĞININ ANLAMINI DÜŞÜN

Bugünlerde canlar alan vahşi görünmez bir canavar olan koronavirüsünün insanoğluna yaptıkları karşısında elimiz kolumuz bağlı evlerimizde hapis hayatı yaşarken psikolojimizin günden güne bozulduğunu hissetmek bizleri daha da mutsuz ediyor.

Evinizde oturmak zorunda kalanlarımız saat ve günlerini nasıl geçiriyor acaba? Emekli ve kadrolu bir işi olmayan, geçimini gündelik işlerle sağlayanlar hangi psikolojinin içinde yaşamlarını sürdürüyorlar? Ailenin gıda ihtiyacından başlayarak diğerlerini karşılamak için neler yapıyorlar acaba? Onlara yapılacak resmi ve özel destek işte bu günlerde ön plana çıkıyor.

Ne güzel olurdu yaratmayan yaratılanın ayrımında olabilseydi. İlahi boyutlarda de ele alınsa, böyle bir yargı insanı düşündürmelidir. Yaratılmışların en sonsuzu olan doğayı kirleterek yok ettiğimizin,bunun kendi yokluğumuz anlamına geldiğinin kaç kişi farkında? Bunun gibi, çok kişi, kendi yaratıcı gücünün farkında bile değil. Böyle sürerse çevresel kısıntıları,kültürel zorlamaları aşamadığımız sürece de farkında olamayız. Buna gereksinim duyma bir yana, çoğu kişi de çevrenin eylemsizliğe itildiğinin, durağanlığının kurbanı olmayı yeğliyor.

Hiç kimse çevresini seçerek dünyaya gelmez. Dünyamızın ilk üyeleri ana babayı seçme olanağından da yoksundu. Gene de bir çevre,bir ana baba biçimleyecektir kucağına doğan varlığı. Kural böyle diye,yaşamımızı çevrenin tutsağı olarak mı sürdüreceğiz? İşte yaratı ürünü olarak varlığımızın anlamı burada ortaya çıkıyor. Gerçekte insanoğlu uzaydaki ve evrendeki boyutuyla sonsuz bir yalnızdır. 

Bu yalnızlıktan kendini ancak yaratıcılığıyla kurtarabilir. Şu anda evde hapisken okuma yazması olan ve el becerileri olan bir insanın yalnız kalamayacağının en güzel sebepleri arasında bol bol okumak,yazmak ve el becerileriyle bir şeyler üretmektir. Kısaca yaratılmışlığın karşısında bir yaratıcı olarak var olmaktır. İnsan, kendisini, çevresini hatta dünyayı değiştirme gücünü de bu "var olma" bilincinden alır.

Koşullar insana yapacak iş bırakmadıkça insanın direnme gücü de azalıyor. Çevremiz daralıyor, bir odalık dünyaya tutsak ediliyoruz. Medya her şeyi hazır edip insanın mutluluğunu bu yolla sağlayacağını savunuyor. Bilmiyor ki, insanın yaratıcı kaynaklarına sınır konulunca, ondaki genişlemeyi ve gelişmeyi öldürecektir.

Hiç düşündünüz mü,çağımızda insanın özü, yaratıcılığı,varlığı neden sınırlanıyor? Neden medyanın iyidir, hoştur demediği her şey bize yabancılaştırılıyor. Bizler dar kalıplar içinde,yalnızca verileni alır durumuna düşürülüyoruz? Başkalarının önerisi veya beğenisini söylemeden kendi becerisiyle, kendi iradesiyle bir şeyler almıyor, şiirlere, hikayelere, romanlara kısaca düşüncelere ulaşamıyor?

Anlaşılmıştır ki,sanırım robotlar günlük yaşamımız egemen olduklarında, bizler de etten kemikten bir robot olarak dolaşacağız. Daha şimdiden TV.lerde, günlük yaşamda görülen bu teneke adamlar, politika alanında, sanat alanında, düşünce alanında aynı şeyleri yineleyip duracaklar.

Sanatsal bir düzey yaratılmamışsa, görüntü,insan doğasıyla; ses ve şamatayla ilgilenir. İnsan varlığının özü ise "söz" de yansır. Çağımız, "söz"ün düşmanı sanki. Her şey gittikçe kısalıyor. "İfade" nin yerini neredeyse simgeler alacak. Bu ,yaratıcılığın ölümü anlamına gelir.

Haydi, hiç olmazsa beyaz bir sayfaya bir virgül, bir ünlem, bir soru işareti koyalım!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfi Özkan Arşivi
SON YAZILAR