İslâm’da iman esasları

Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah-ü Teâla’ya Salât-ü Selam da O’nun en büyük Peygamberi Muhammed Mustafaya (s.a.v) olsun!

Mevlâmız’ın rahmet ve bereketi cümlemizin üzerine olsun! Ramazan-ı Şerif ikliminde, imanımızın nurunu ziyadeleştiren amellere bizleri muvaffak kılması, Rabbimiz’den öncellikli niyazımızdır.

Akıl sahibi insanların, kendi istekleri ile tâbi oldukları takdirde, onları dünyada ve âhirette huzura ve mutluluğa götüren ilahi bir kanun olan Hakk Din’e mensub olan kıymetli kardeşlerim, bu dinin sahibi olan Yüce Yaradanımız bizleri imtihan için yarattığını (1) haber vermekte ve makbul bir imanla kendisine dönmemizi istemektedir. (2) Peki iman nedir? Makbul iman hangisidir? İmanın esasları nelerdir? Bu makalemizde kısaca bu mevzulara değineceğiz.

İman, lûgatta bir şeye inanmak, bir şeyi tasdik etmek, “Bu şey böyledir, şöyledir” diye hükmetmektir. Dini anlamda ise: “Allah’ın dinini kalpten kabul etmek, yani Allah Rasulü’nün (s.a.v.) getirdiği şeyleri kesin bir şekilde kalpten tasdik edip dil ile ikrar etmek, söylemektir.”

İman aslında tasdikten ibarettir. Fakat böyle inanıp kalpten samimi olarak tasdik edilen şeyleri bir engel olmadığında dil ile ikrar etmek, bunların hakkında şehâdette bulunmak, kelime-i şehâdeti açıkça söylemek lazımdır. Çünkü bir kimse Allah-û Teâla’yı ve diğer iman edilecek esasları kalpten tasdik ettiği halde, dili ile ikrar etmezse durumu insanlar bakımından meçhul kalır. Onun müslüman olduğuna hükmedilemez. Aklen kabul, zihnen tasdik edilen ilahi gerçekler kalben de tasdik edilmezse gerçek bir iman meydana gelmez.

İman kalbe yerleşmedikçe de amele dönüşmez, davranışlara istikamet veremez. En önemlisi Allâh-û Teâla katında hiçbir kıymeti olmaz. Bu yüzden iman hususunda sadece bilmek ve doğru olduğuna inanmak yeterli değil, aksine tasdik ve iz’an (anlama yeteneği) gereklidir. Zira Allâh-û Teâla şöyle buyurur; “Kendilerine kitap verdiklerimiz O’nu oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden bir takımı bile bile gerçeği gizlerler.”(3) Demek ki sadece bir şeyin doğru olduğunu bilmek, ona inanmak ve teslim olmak anlamına gelmez.

İmanla bağlantılı olarak tasdik ve ikrarın yanında namaz, oruç, hac ve zekat gibi güzel ameller de lâzımdır. Zira bizler bu amellerle mükellefiz. Bunlar bizim asli vazifelerimizdir. Bu ameller imana kuvvet verir, imanın kalpteki nurunu artırır, insanı azaptan kurtarır, Mevlâmı’zın lütuflarına ve inayetlerine eriştirir.

Peki bizleri dünya ve ahiret mutluluğuna eriştirecek olan İslam inancının temel iman esasları nelerdir ? Bu sorunun cevabını hepimizin küçüklükten beri ezbere bildiği “Âmentü billâhi” kavli şerifinde açıkça bulmaktayız. Yani, bizler Âmentü okurken şunları demiş ve kabul etmiş oluyoruz; “Ben Allah-û Teâlaya (c.c.) ve O’nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere - yani takdir edilmiş şeylerin - hayır olsun şer olsun, Allah’dan (c.c.) olduğuna inandım. Öldükten sonra dirilip mahşer yerine gitmek de haktır, gerçektir. Ben şehâdet ederim ki Allâh-û Teâla’dan (c.c) başka ilah yoktur ve yine şehâdet ederim ki Hz. Muhammed (s.a.v) Allâh-ü Teâla’nın kulu ve peygamberidir.”(4)

Bizler Allah’a (c.c.) inanmakla, O’nun bütün kemal sıfatlarla muttasıf olan, noksan sıfatlardan beri olup, tek ilah olduğunu, en yüce zat olduğunu, yaşatan, öldüren, hesaba çeken, cennet ile cehennemin ve her şeyin sahibi olan bir Zât olduğunu kabul etmiş oluyoruz.

Rabbimiz’in meleklerinin olduğuna ve onların günah işlemeyen, verilen vazifeleri harfiyyen yerine getiren, erkeklik veya dişilik özelliği bulunmayan, doğma ve doğurma özelliği olmayan, muhtelif şekillere girebilen, kıyamete kadar kudsiyyet içinde yaşayan, peygamberlere vahiy getiren, nurdan yaratılmış latif varlıklar olduğuna inanırız.

Kitaplara iman derken; bu mübârek kitapların, ilahi mesajların (vahyin) insanlara ve cinlere iletildiği davetler, haberler olduğunu ve bunların dört büyük kitap ve yüz adet sahife (suhuf) olduğuna itikad ederiz. Ayrıca bunlardan şu an kıyamete kadar hükmü bâki olanın sadece Kur’an-ı Kerim olduğunu, diğerlerinin Rabbimiz’den geldiği asıl şeklinin kullar tarafından tahrib edildiğine ve Allâh’ü Teâlanın Kur’an-ı Kerimi göndererek diğer kitapların hükümlerini nesh ettiğine (yürürlükten kaldırıldığına) inanırız.

Peygamberlere imana gelince; bütün Peygamberlere (salevâtullâhi aleyhim ecmaîn) iman etmek İslam’da esas bir unsurdur. Peygamberler (s.a.ec.) Mevlâ’nın (c.c) elçileri olup O’nun haberlerini kullarına ileten seçkin, günahtan korunmuş, akıllı, uyanık, doğru sözlü ve güvenilir zatlardır. Birbirleri arasında iman hususunda fark yoktur. Fakat faziletleri açısından üstünlük farkları (ülül azm,nebi-rasül vb.) vardır. Peygamberler kendilerine itaatimizin farz (kesin emir) olduğu mübarek zatlardır, zaten bunun için gönderilmişlerdir.

Âhiret gününe iman ise; Yukarıda sayılan inanç esaslarına uygun hayat yaşayıp yaşamadığımızın hesabının sorulduğu en son ve en mühim gündür. Kıyametin kopmasıyla başlayacak, sonsuzluk aleminin kazananının veya kaybedeninin ortaya çıkarılacağı ebedilik hayatıdır. Âhiretin varlığı, bu dünyanın anlamlı yaşanmasını sağlayan en mühim esaslardandır. Rabbimiz cümlemizi orada mahcup olmayanların arasına katsın. Âmin.

Kadere iman maddesinde ise; Kendisinden başka yaratıcı olmayan Rabbimiz’in kâinatta meydana gelen her ne var ise onun hepsini bilmesi, dilemesi ve yaratmasıyla meydana geldiğine inanırız. Mevlâmız bizlerlerle ilgili hususlarda kullanalım diye cüz’i bir iradeyi (tercih hakkını ) bize vermiş ve bundan bizleri sorumlu tutmuştur. Fakat, külli irade (esas otorite) kendisinde olduğu için bizlerin her hadiseyi kavramamız mümkün değildir ve bunun luzumu da yoktur. Zira Mevlamız (c.c):”Seni ilgilendirmeyen şeyin peşine düşme...” (5) buyurur.

Bizler Allah-ü Teâla’nın Kaza ve Kaderine inanır ve razı oluruz. Zira bu bizlere yüklenmiş bir iman borcudur. Fakat kendi irâdemizin, kendi kazancımızın neticesi olmak üzere Cenab-ı Hakk’ın yaratıp meydana getirdiği bazı hususlar da vardır ki bunlar Mevlâmız’ın rızasına muhalif olduğu için bizim bunlara razı olmamız caiz olmaz, bunlardan uzak durmamız icab eder.

Ayrıca, Allahü Teâla; “Herkes ancak gücünün yettiğinden sorumludur...”(6) buyurmakla bizlerin ”Ne yapayım kaderimde bu yazılıymış” gibi sorumluluğu reddeden savunmalarımıza da cevap vermiştir.

Kazanmak (kesb) kuldan, yaratmak (halg) Rabbimiz’dendir.

Kısaca Îmanın 6 (altı) esasını anlattığımız bu hususları, tafsilatlı olarak da öğrenip amel etmek hususunda, Rabbimiz cümlemize gayret ihsan eylesin!

Mevlâmız bizlerin imanını kâmil amelini makbul eylesin! Ve bizleri kaza ve kadere rıza gösteren gerçek mü’minlerden eylesin! Âmin.

Cümlemizin Ramazan-ı Şerifi mübarek olsun!

Dip Notlar:

1- Mülk-2

2- Âli İmran -102

3- Bakara- 146

4- (Buhari, iman 37, Müsned, 1/21; Müslim, iman 1 Nesai, İman-4...)

5- İsra 36

6- Bakara-186

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmed Şen Arşivi
SON YAZILAR