Reyting için at yarışı gibi kullanılan kadınlarımız...

Kadınları toplum içinde nereye oturttuğumuz ve kendilerine sunulan bakış açısı onların toplum içinde hareket alanlarını ve bu alanın genişliğini, belirleyen noktadır. Medya bu alanın sınırlarını çizmesini ne yazık ki büyük ölçüde belirlemekte. Medyada kadınlar ayrı bir izleyici kitlesi ve reyting malzemesi olarak kullanılıp, karakterleri, hedefleri, hayalleri, gerçek hikayeleri reyting kurbanı olmaktadırlar. Kadınların tarih boyunca getirmiş olduğu; gerek sınıfsal gerek etniksel gerek siyasal, ekonomiksel tüm mücadelelerini medya, yansıttığı göstergeler ile uzun bir zaman diliminde yok ederek bu göstergelerin sanki olağan ve normal, yaşanılan ve yaşanması gereken bir durummuş gibi meşrulaşmasına neden oluyor. Bugün belki 15, 30, 50 yaşlarındayız ve televizyon programlarında gördüğümüz (bize gösterilen) senaryolarda kadın sürekli olarak ev içerisine hapsedilmiş durumda bu konu hiç değişmemiştir. Dizilerde sürekli olarak kadınlar; evde oturan, akşam eşinin eve gelmesini bekleyen, tek derdi alışveriş, gezmek, dedikodu ve entrikadan ibaret olan bir cinsiyet olarak gösterilmekte. Karşı cinsi olan erkekler ise sürekli iş hayatında, sert, zor beğenen, zor bir cinsiyet olarak anlatılmakta. Asıl konu ise kadınların bugün bir at yarışındaki atlar gibi kullanılması. Sayılarını dahi artık takip edemediğimiz, yemek yarışmaları, “gelin”lerin ve “kaynanalar”ının yarıştırıldığı programların hepsinde kadınlar birbirleri ile bir yarış halinde. En güzel yemeği en hızlı kim yapacak, en iyi evi en hızlı kim temizleyecek, en iyi çocuğa kim bakacak, en ucuz ve hızlı bir şekilde en güzel alışverişi kim tamamlayacak? Bugünün kadınlarının derdi gerçekten sadece bunlar mı? Kadınların tek görevinin, ev işleri, ev temizlemek, giyinmek, gezmek ve (eşlerinin kazandığı ücretle) en ucuza alışverişi tamamlayabilmeleri olduğu yansıtılarak gerçeğin böyle olduğu toplumsal hafızaya işlenmektedir. Özellikle bir de izleyicisinin kadın erkek fark etmeksizin geleneksel yapısı ağır basan, zorba, eğitim düzeyi düşük bir yapısı varsa işte taşlar tamamen yerinden kalkmayacak şekilde oturur hafızaya. Bunun yanında bir de kadınlarımızı yarış atı gibi yarıştırdıktan sonra ekranların önünde tartıştırılıyor bu senaryoları da izleyen kadınlarımız günlük rutinini eğlenceli hale getiriyor. Bu kadınlarımıza şöyle bir alkış alalım. Bunun yanında bir de kadınların kapalı kutularında sanki rüyalarındaki aşkı arıyormuşçasına sunulan izdivaç programları… Kadınları sürekli arkadan vuran, bir başka adam için evini terk eden, aldatan, dolandıran bir cinsiyet gibi yansıtıldığı şu kayıp olan insanları arama programlarını da unutmamak gerek. Kadınların bu gibi programlarla bilgilenmeye ihtiyacı yok! Kadınların gözünün açılmasına ihtiyaçları var. Pamuk prensesin uykusundan uyanmasını hangi reyting kralı bekliyor? Kadınların böylesine sadece evleri ve çocukları için yarıştırıldıkları programlar sayesinde kadının toplumdaki yeri ötelenmiş oluyor. Nerede tecavüze uğramış, küçük yaşlarda istismara uğramış bir çocuğun acıklı hayat hikayesi? Nerede televizyon kanallarında; aldatılmış, düşük gelirle çocuklarına ve evine tek başına bakmak zorunda kalan kadının hayat mücadelesi? Kimse bunları duymak ya da izlemek istemez çünkü. Bugün Türkiye’de kadını değiştirmek istiyorsak, kadın algısını değiştirmek istiyorsak, kadınların uyanmasını ve tabii onlarda uyanmak istiyorlarsa öncelikle toplumun renginin belirlenmesindeki en önemli halka alan medyayı değiştirmek gerek. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Firuze Geçer Arşivi
SON YAZILAR