İNSANLAR DEVLETLERİNE BENZER

Bireylerin yaşayış biçimi, düşünce tarzı, tabuları, çevreye ve genel meselelere bakış açısı içerisinde yetiştiği devletin biçimi ile benzerlikler göstermektedir. Türk insanının ve Türkiye'nin tarıma bakış açısındaki ortaklığı konu alırsak bu noktada benzerliklerinin olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye'nin verili tarım arazilerini iyi kullanamaması hatta bunu ulusallaştıramaması 1945'ten bugüne kadar süre gelen bir sorundur. 1948'de ABD'nin Marshall yardımını sağlamasının en önemli nedenlerinden birisi de sahip olduğu teknoloji pazarını büyütmek istemesidir. Bunu sağlayacağını en elverişli ülke ise Türkiye'ydi. 1948-56 arasında Türkiye tarımda kullanmak üzere 44.000 traktöre sahip olmuştur. ABD bu sürecin sonunda traktörün dışında tohum ve tarımda ilaç desteğini de sağlamaya başlamıştır. 20. y.y.'da devlet piyasada tamamlayıcı rolü üstlenmekteydi fakat İMF'nin Türkiye'nin borçlarını ödemesi için "Piyasanızı Liberalleştirin" baskısı Türkiye'nin Turgut Özal ile 2001'de kapitalist mekanizmanın hakim olmadığı; eğitim, sağlık ve tarım gibi alanlardaki piyasalarını liberalleştirme girişiminde bulunmuştur. Küresel pazara ayak uydurmaya çalışan devletin yapacağı ilk iş ise ulusal pazarda fiyatı yüksek ve her zaman var olabilecek ürünlere yönelmeye çalışmaktı. Ege ve Akdenizde fabrikalar kurarak; zeytin, tatlı meyve ve sebze üretimini arttırıştır bunun sonucunda İç Anadolu buğday ve şekerde, Karadeniz ise tütünde kaybeden bölgeler oldu.

Türkiye tarımda kendisinin önemli bir ülke olduğunu bilincine sahip bir ülke miydi yoksa değil miydi? Siyasal propagandalarda çiftçiyi destekleme girişimleri sunulmakta fakat politikalarını tarımın lehine çevirerek ülkesindeki tarımı ve çiftçisini kendisi tüketmiştir. Tütün, buğday, şeker gibi ürünleri desteklemeyi bırakıp ulusal pazarda gelir sağlayacak ürünlere yönelmiştir. 2009'dan beri fındık üretimi marjinal topraklarda bitirilmeye çalışılmaktadır. Çiftçinin durumu ulusal ve yerel market zincirleriyle zaten daha da kötüye gitmektedir, zincir marketler ürünü çiftçinin satmak istediği fiyattan almamakta ve ona kar sağlattırmamaktadır. Devlette aynı şekilde piyasa ekonomisini ve karlılığını göz önünde tutarak belirli bölgelerdeki tarımını tüketmektedir. 

Türkiye'nin ilerleyen süreçlerinde bugün, organik tüketime ağırlık vermek isteyen, çiftçinin her zaman korunması gerektiğini savunan halk ise pazarlara yoğunlaştığında çiftçiden ürünü en ucuz fiyatına almaya çalışarak çiftçinin katma değerini sıfıra indirmeye çalışıp onunla pazarlığa girmektedir. Halkta çiftçinin pazarda kendi belirlediği fiyattan onu almak istemeyip kendi kapital ekonomisini düşünmektedir.  Siyasetinde çiftçi mağduriyetine yer veren fakat tarım desteğini çeken, tarım ürünlerini yitiren devlet ile şirketlerin değilde çiftçinin kazanması gerektiğini savunan, organik tüketimi ağzından düşürmeyen fakat pazarlarda çiftçilerle pazarlık yarışına tutuşan halk arasında bir fark görmemekteyim. Devletin kapitalist kişiliği halkın kapitalist kişiliğini destekleyerek aynı yolda ilerlemektedir. Neoliberalleşme ile birlikte devletin destek politikalarını kaldırması, tüm üretim planını ve çiftçiyi piyasanın yönetmeye başlaması gibi halkta çiftçiyi mikro ölçekte pazarlarda yönetmeye devam etmektedir. Çiftçiyi savunan siyasal propagandalar, çiftçiyi sonuna kadar zincir marketlere karşı savunan halk nerede?
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Firuze Geçer Arşivi
SON YAZILAR