Bize tanıklık edenler...

Yaşantımız boyunca hep ayakta kalabilme savaşı veriyoruz. Nesiller boyu savaşlar yapıldı, çekişmeler yaşandı, kan davalarına birçok can verdik. Sefalet ve yoksulluk çeken insanların muhtaçlıklarını izledik. Sokakta yaşayan insanların dramını okuduk. Tinerci çocukların tuğla atışları manşetlere konu oldu. Bunlar yaşanırken güzel haberler de görmedik mi elbette gördük. Ama genelde sonuç olarak: hep hüsran, hep kader, hep acı yaşadık. Bu günlerde Dünya basını bizden çok bahseder oldu. Yazılanlar: terör, acı, parti kapatılma davaları, çete olayları ve her yıl yaşanan yaşanmaya da devam eden orman yangınları. En çok bunlardan bahsetti dünya basını. Bundan sonra da devam edeceğiz yazılmaya, olumsuzluklarımız ile ses getirmeye dünya basınında. Son dönemlerde olumlu yazıldığımız bir tek konu var o da Türkiye Milli Takımımızın başarısı. Birçok olumsuzluk içerisindeki güzellik…
Türkiye"nin içinde bulunduğu şartları göz önünde bulundurursak derin sarsıntıların ve belirsizliklerin yaşandığı bir süreçten geçiyoruz. İlk olarak yaşadığımız, canımızı yakan terör olayları ve sonrasında gelen ölümler, çete olayları, parti kapatılma davaları, ekonomik kriz… Kısacası Türkiye zor günler yaşamakta.
Yaşam şartlarımız ani değişikliklere uğrayabiliyor kimi zaman. Hayat hesapladığımız gibi gitmiyor. Bize getirecekleri ve bizden götürecekleri kestirilemiyor. Biz ne kadar direnirsek direnelim, mücadele edersek edelim değiştiremiyoruz. Neden diye sorduğumuzda ise “hayat böyle bir şey” demekten ya da “hayat işte” demekten başka söz kalmıyor. Tercihler yapıyoruz yaşantımızda, bize sunulan tercihler arasında değerlendirmeler… Sonuçlarını az çok tahmin edebiliyoruz, bazen de düşündüğümüz gibi olmuyor. Aksaklıklar çıkıyor. Hatta bizim olanlardan vazgeçmek zorunda bırakılabiliyoruz.
Türkiye" de zaman içerisinde ne değişecek? Bunu tam anlamıyla şu dönemler kestiremiyoruz. Her an dengeler değişebilir. Değişmeyen bir tek; bu evler, bu gökyüzü ve caddeler. Yaşanmışlıklar içerisindeki şahitlikler.
Her insan farklı yaşarken, sanırım hep aynı unsurlar tanıklık ediyor onlara. Evler, sokaklar, caddeler ve en çok ta gökyüzü. Milyonlarca insan, milyonlarca yaşanmışlık ve tanıklık edenler… Kim bilir bu evler, bu gökyüzü, bu caddeler dile gelse neler anlatırdı bize? Tanık oldukları yaşanmışlıklar içinde bize neleri anlatırlardı?
Hiç düşündünüz mü? En büyük sırdaşımız kimdir ya da nedir diye? Sanırım içinde bulunduğumuz şehrin taş duvarlarıdır. Ya da ayak izlerimizi bıraktığımız kaldırımlardır. Yahut ta ruhumuzu akıttığımız gökyüzüdür. İçimizi yansıttığımız aynalar mıdır yoksa en büyük sırdaşımız?
Acaba bu şehrin taş duvarları dile gelseler bize neler anlatırlardı? Gece üşüyen sokak çocuklarını mı? Bir çiçeğin açışını mı? Trafik kazalarını mı? Sevgisiz büyüyenleri mi, parçalanmış insan ilişkilerini mi, faytona binen çocukların şen kahkahalarını mı? Ya da gökyüzünde artık uçmayan uçurtmaları mı?... Anlatacak ve söyleyecekleri o kadar çok konu var ki yazmak ve saymakla bitmez. 
Şimdi düşündüm de en iyisi dile gelmesinler. Onlar sadece dinlesin ve tanıklık etsinler yaşanmışlıklara. Yeteri kadar ses var zaten hayatta. Politikacı sesi, ayak sesi, araba sesi, klakson sesi vs. vs.                                                                    

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yeşim Akar Arşivi
SON YAZILAR