Alışamadım

 

   İnsanların yüzüne baka baka, munis(!) bir ses tonuyla yalan söylemeye alışamadım. Bekletseler de beni insanlar, ben onları bekletmeye alışamadım. İnsanlık sınırlarının dışına çekmeye çalışsalar da beni, ben insanlık dairesinin dışına çıkmaya alışamadım.

   Siyah bir cipten, siyah gözlüklerin ardından yere bir tutam tükürüğü utanmadan atanları kanıksayamadım. Kabullenemedim. Bir de onlar vb.lerinin temizlik, ahlak, siyaset, sosyal hayat, hak, hukuk ve adalet konularındaki mangalları külsüz bırakan o manidar(!) bilgilendirme sohbetleri… O nutuklara da alışamadı kulaklarım. Beynim ve aklım kabullenemedi bu sözleri. Çünkü yapmayanlar yapmadıklarını cesurca anlatıyordu. Etkili olmayacak insanların toplumun önüne geçip konuşmasının hezeyanına alışamadım.

   Çevreci günleri düzenlerken cigara izmaritini göz göre göre işaret parmağıyla yere fırlatanlara alışamadım. Bağıra çağıra, küfrede küfrede sokakların ve kalabalıkların ortasından geçen insanlara alışamadım. Yüzü kızarmazların ak pak(!) yüzlü dolaşmalarına alışamadım.

   Bir işe girerken el etek öpenlerin o işi kısa bir süre sonra savsaklamaya başlamalarına hiç alışamadım. Bir işe yaramadıklarını herkes gördüğü hâlde işten el çekmeyerek gerideki gençlerin önünü kapatanlara alışamadım. Bir de bunların işsizlikten dem vurmasına hiç alışamadım. “Gençler sokaklarda işsiz geziyor. İşsizler ordusu var sokaklarda.” Belki sabunluklar bırakırsa onlara da sıra gelir. Ne dersiniz?

   Layık olmadığı hâlde değer görenlerin, övülen ve saygı duyulanların şımarıp kendini nimetten saymalarına alışamadım. Övenler aslında sahte bir edayla yaklaşırlar o tip insanlara. Açıkçası avlarlar onları. Ancak onlar anlamazlar. Kafaları kumdadır. Vay be! Biz neymişiz, derler. Peygamberlik kapısı kapanmasa peygamber sayacaklar kendilerini neredeyse. Değer verildikçe tevazu gösterilmesi gerekir aslında. Zira olgun başaklar, başlarını eğerler. Yaratılana Yaratandan ötürü saygı duyarlar.

   Ham insanlara hiç alışamadım. Olgunlaşmaya başlayan meyve misali dala sıkıca tutunmayan insanlar aradım. Pek bulamadım. Dünyanın ötesi hiç yokmuşçasına dünyaya çok kuvvetli bağlarla kendini bağlayanlara alışamadım. Karnı aç oldukları hâlde kuyruk dikenlere de alışamadım.

   Kirli çıkınlara da alışamadım. Zengin oldukları hâlde fakirden daha hallice gezenlere de alışamadım. Bu adam mı o kadar zenginmiş, şaşkınlığına düşürenler var insanları. Ne paralarını yerler ne de yedirirler. Heder olup giderler. Ardından, mevta toprağa verilmeden varisleri başlatırlar kavgaya. Bu fakir görünümlü zengin(!)lere de alışmam mümkün olmadı.

   Cahil cühelanın âlimlerle aşık atışmasına alışamadım. Onlar da kim oluyor, demesine, cahilin cehaletini kabullenmemesine alışamadım. Hayatı bedava yaşayan, emeksiz, çalışmadan, bir gayret göstermeden kazanan insanların bu durumdan utanmak şöyle dursun, gururla, ballandıra ballandıra bu durumlarını ele güne anlatmasına asla alışamadım.

   Kendi makam ve mansıpları için gördükleri yolsuzluklara göz yumanlara da alışamadım. Hâlbuki kötülükler yapılırken, yetim yoksul malı yenirken susanların sonlarının çok kötü olacaklarını da bunlar söylerler. İşte buna da alışamadım.

   Hasbelkader devletin bir makamına gelmiş olanların o makamı kendi şahsi malı gibi kullanmasına hiç alışamam. Oradan gönderilmeyi bir ölüm, bir son, büyük bir haksızlık gibi algılamaları yok mu? “Buraları ben yaptım. Ben ettim. Bensiz olmazdı.” demeleri yok mu? Koltuk, kıçlarının altından kaymaya başladı mı yapmadıkları şaklabanlıklar kalmaz. Kendilerinden başka adam yokmuş gibi davranırlar bu makam esirleri. Kendilerinden önce de birileri vardı. Sonra da olacak. Ancak gel de sen bunu bunlara anlat. Yıkarlar dünyaları. Dünlerini unutanlar, yarın da unutulacak olanlardır. Hatta kötülükle, beddualarla hatırlanacaklardır.

   Gözün gördüğüne gönül alışırmış. Ancak gördüğüm kötülere alışmamı, kanıksamamı benden beklemeyin. Onlara alışamam. Bozuk düzenlerinde bir çark da ben olamam. İyi ki de olamam. Yukarıdan beri kısaca saydığım, siz sevgili okurlarıma da pek çok madde hatırlattığımı tahmin ettiğim kötüler ve kötülüklere çok şükür ki hiç alışamadım. Hep dik durdum karşılarında. Her daim tiksindim hareketlerinden. Alışamadım sizlere çok şükür!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
İsa Abanoz Arşivi
SON YAZILAR