Hoş geldin Ramazan!

HOŞ GELDİN RAMAZAN

   Allah'a sonsuz teşekkürler olsun beşer diliyle. Bizi, bir kez daha rahmet ayı ile buluşturdu. Ruhumuzu bürüdü o eşsiz haz. 11 Ayın sultanı Ramazan,  gösterdi rahmet yüzünü. “Müminlerin ayı” dedi ona sevgili önderimiz, peygamberimiz Hz. Muhammed (sav).     Şimdiden, sahurun aydınlığını görür gibi olduk. Susuzluğa ve açlığa gösterilen direncin, bu sıcak günlerde sabır boyutuna ulaşarak Mevla'nın katına yükselmesi, iftar vaktinin tarifsiz coşkusu, kutlu bir emre itaatin verdiği hazla birleştiğinde kalkan ellerin müstecap dualara durduğu o an, nasıl özlemle beklenmez ki?

   Oruç kadar, bizi bizle buluşturan, kul olmanın hazzını yaşatan, benliğimizden arınıp başkasıyla hemhal olmamızı sağlayan, bizi insan eden hasletlerimizi kuşanmamızı sağlayan başka bir eylem var mıdır? İftar sonrası, teravih namazı coşkusunu unutmadım elbette. Nasıl unuturum? Teravihin namaz gibi kılındığı, okuyanın okuduğunu anladığı, dinleyenin okunanı takip edebildiği teravih namazlarını. Her rükû'nun, secdenin, kıyamın ve kıraatin, yaratıcıyla olan buluşma, halleşme olduğunun bilindiği ve bu şuurla eda edildiği teravih namazlarındaki o derin hazzı, huşuyu.   Türkiye'de olduğu gibi dünyanın birçok yerinde de Ramazan kendine has coşkusuyla yaşanır, oruçlar tutulur, iftarlar açılır, teravihler kılınır.  Müslümanlar yeryüzünün hangi köşesinde olurlarsa olsunlar, renkleri, ırkları ne olursa olsun, aynı heyecanı yaşarlar, Ramazanı iliklerine kadar hissederler.

   Kahire'de bir başkadır Ramazan. Şölen yeridir sokaklar iftar vakti ve sonrası. Huşu içinde kılınan teravihlerle uzar gider geceler sahura dek. Haz alınıyorsa ibadetten o haz büyütülür ve uzatılır. Bitsin diye bir gayret yoktur.  Mekke'de, Tunus'ta, Stockholm'de,  teravih namazı kıldık yerküreye dağılmış dünya Müslümanlarıyla. Ama hiçbirinde,  namazı bir an evvel bitirme telaşı yoktu bizde olduğu gibi. Maalesef bizim teravihlerimizde şike vardır, son günlerin moda futbol terimiyle. Çünkü maç bulaşmıştır teravihe. Hoca efendi, “Merak etmeyin, sizi maçın ikinci yarısına yetiştireceğim.” der tekbirden önce. Maça yetişiriz de, imama yetişene aşk olsun! Siz dört rekâtlık derin bir nefes alın, kemerleri de bağlayın, ne olur ne olmaz. Jet imamların peşinde, maç arası kılınan teravih namazlarının nasıl bir coşkusu olabilir ki? Ramazan akşamlarında camileri spor salonuna, teravihleri de aletsiz jimnastiğe çeviren, kan ter içinde kalan ve birbirine değmemek için olağan gayret gösteren bir toplulukta ibadet hazzını aramak ne boş bir iştir. Bu komediye bir son verilmeli.

   Camileri; Allah'a ibadet edilen, huzur ve huşu duyulan, bir an evvel kaçıp gidilecek değil, oturulası, dünyanın bin bir türlü meşgalesinden uzaklaşılıp ruhların dinginleştiği, inananların birbirlerinin dertleriyle hemdert olduğu, buluşma yerleri hâline, yani asli fonksiyonlarını icra eden mabetlere dönüştürmeliyiz yeniden. Namazları; bizi olgunlaştıran, günlük hayatımızda bize yapışan çirkinliklerden arındıran, “kötülüklerden alıkoyan”,  ruhumuzu, ait olduğu Yaratıcıya, bedenimiz vasıtasıyla, her daim temiz olarak sunabileceğimizi deklare etmeye aracı olan bir eylem, kul olduğumuzu bize hatırlatan ve kul olarak kalacağımıza söz verdiğimiz günde beş kez bize sunulan değerli bir imkân olarak görmek için bir fırsat daha sunuyor yaratıcı bize. O'na sonsuz şükürler olsun. Ramazan hoş geldi. Getirdiği bereket ve huzurdan payımıza düşeni afiyette kalarak harcamak nasip olsun. Şehri savmınız kutlu olsun!

   İbrahim ÖZBİLGİN kardeşimin bu güzel Ramazan karşılaması yazısını aktardım bugün. Şikesiz bir futbol, temiz bir Ramazan diliyorum. Hoş geldin ey rahmet ayı. Hoş geldin Ramazan!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsa Abanoz Arşivi
SON YAZILAR