KASTAMONU SEYAHATİNDEN KESİTLER

Yazı başlığını gören birçok okurun nereden çıktı bu Kastamonu seyahati işi dediğini duyar gibiyim. Böyle düşünenlerin de doğru düşündüklerini itiraf etmek zorundayım. Benim okurlarım ya ciddi anlamda düşmanlarımdır veya ülkesini, milletini seven vatanperver insanlardır. Magazin kültürü öğrenmek amacıyla bizi kimse okumaz, çünkü o konuda bizden çok daha maharetli meslektaşlarımız var. Genel yazı yazmaya gelince onu da o kadar çok yazan var ki bize sıra hiç gelmez. Diyeceksiniz ki o zaman ne yazacaksın, biz kendimizi ve şehrimizi ilgilendirmeyen hiçbir konuyu ele almak istemeyiz. Bizim okurlarımız okumuş olmak için yazı okumazlar, bir şeyler öğrenmek için okurlar, biz de bu hassasiyetleri göz önüne alarak yazı yazmak zorundayız.

            Yazılarımı sürekli okuyan bazı okurlarım, yazılarını okumaktan o kadar gerildik ki, adeta strese girdik diyorlar. Kendilerine göre de haklılar, o kadar yoğun bir tempo ile çalışıp, yazıyoruz ki anlatamam. Sadece yaşadıklarımızı köşeye taşımamız okurlarımızın strese girmesi için yeter de artar bile. Bu nedenle okurlarımızı da biraz düşünerek gündem dışına çıkmak istedik. Hatta bizzat yaşadığımız yoğun stresten kurtulmak için zaman zaman hafta sonları şehir dışına çıkıp dinlenmeye çalışıyoruz. Geçtiğimiz hafta bu çerçevede Kastamonu'ya gittik, daha önce bir kez gitmiştim ama bu kadar detaylı gezme fırsatım olmamıştı, ne kadar güzel bir yer olduğunu bir kez daha görme fırsatım oldu.

            Kastamonu Selçuklu mimarisinin eserlerini incelediğinizde gerçekten çok güzel eserlerle karşılaşıyorsunuz. 1346 yılında Kasaba köyünde yapılan bir Camii tam bir şaheser. Çivi kullanılmadan yapılan Camii gerçekten mükemmel bir eser, 2009 yılında Restore edilmiş, orijinal hali hiç bozulmaksızın restorasyonu yapılmış. Camiinin bulunduğu Kasaba köyünde 25 hane yaşıyor. Cami'de elektrik olmadığından sadece öğle ve akşam namazları kılınıyor ancak şu kadarını söyleyeyim Camiye hayran kalmamak mümkün değil. Merkezde bulunan diğer tarihi esreler de çok etkileyici, Şaban-ı Veli Hazretlerinin Kabr-i Şerifi'nin bulunduğu Camide akan su adeta zemzem suyu tadında. İstanbul'da eğitim gören Şabanı Veli Hazretleri daha sonra gördüğü bir rüya üzerine Kastamonu'ya dönmek üzere yola koyulduğunda Tokat'a geliyor orada bir Allah dostuna bağlanıp, on yıl onun rahle-i tedrisinde kaldıktan sonra Kastamonu'ya gelip irşad görevine başlıyor. Şaban-ı Veli Hazretleri tam 365 tane Halife yetiştirdikten sonra Hakka yürüyor.

            Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin de tam yedi yıl Kastamonu'da göz hapsinde kaldığı evi ziyaret ettik. Üstad burada çok eserler yazmış, eserlerden birisi Kastamonu lahikası, 1936–1943 yılları arasında Üstad bu evde yaşamış ve sade bir hasırla kitaplarının dışında hiçbir eşyası yokmuş. Şimdiki Mücahitler gibi üç, dört hanımı, yatı, katı villası ve her türlü imkanı yoktu. Üstadın evini ziyaretim esnasında dikkatimi çeken konulardan birisi bayanların eve alınmaması oldu. Camiye girip ibadet etmelerinde sakınca olmayan, hatta Cemaatle namaz kılmalarına İslam Dini imkân tanırken Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin evine bayanların girmesini yasaklayan zihniyete bir türlü anlam veremedim. Üstadın kaldığı evde Merhum Mehmet Feyzi efendinin el yazma eserleri, üstadın el yazma eserleri mevcut. Bu insanların bu Din için verdikleri mücadelenin onda birini verebilsek eminim bu ülkede Müslüman olmayan veya İslamı hakkıyla yaşamayan insan kalmazdı. Allah feyiz ve bereketlerinden hisseyap eylesin.

            Kastamonu'nun sadece manevi iklimi değil yemekleri de çok güzel etli ekmeği bir harika. Etli ekmeğin asıl Memleketi  Daday ilçesi olduğundan 30 kilometrelik bir yol kat ettikten sonra Memiş ustanın lokantasına gidip etli ekmeğimizi yedik, gerçekten çok leziz ve hafif bir yiyecek, yanında da turşu oldu mu değme keyfine. Seyahatlerdeki en önemli sorunlardan birisi olan darboğaz sorununu akşam etli ekmekle çözdükten sonra çocuklar sabah kahvaltısı için yer aramaya başladılar. Birazcık araştırma yaptıktan sonra İzbeli Çiftliği diye bir yerden bahsettiler, sabah erken saatlerde İzbeli Çiftliğinin yolunu tuttuk, orası da gerçekten çok harika bir yer 800 yıl önce dönemin Padişahı tarafından İzbeli Bey adında bir şahsa sipahi yetiştirmek için tahsis edilmiş. Cumhuriyet döneminde de onlarda kalmış, şu anda sağ kalan en yaşlı teyze 83 yaşında olmasına rağmen bizden daha diri, daha dinç gelen misafirlerle ilgileniyor. Kahvaltıda tüm ürünler organik araziden çıkan mahsulden yapılmış. Elma pekmezinden ezmesine,  yumurtasından tereyağına, acur marmelatından çilek reçeline, süzme yoğurt karışımından peynire varıncaya dek her şey organik. Nasip olursa bu seyahatimizle ilgili resimli bir sayfa yapıp siz değerli okurlarımıza sunacağız. Biz başkaları gibi boş vakit bulduğumuzda yurt dışı seyahatlerine, zamparalık yapmaya veya Türki cumhuriyetlere gitmeyi değil ülkemizdeki güzellikleri gezmeyi tercih ettiğimizden bu anılarımı sizlerle paylaştım. Bugün sizi yormadan gündemin dışına taşımaya çalıştım umarım yararlı olmuştur. Kalın sağlıcakla

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR