Genç Siviller’in Çağrısı ve ‘Adli Eylemcilik’

"Genç Siviller" sitesini takip ediyor musunuz? Tavsiye ederim.. Hani şu ellerinde dövizlerle Kadıköy Meydanı"nda toplanmayı alışkanlık haline getiren genç arkadaşlar var ya, işte onlardan bahsediyorum.. ( bu arada döviz yerine pankart desem daha iyiydi.. Sanırsınız ki finans çevrelerinin gençleri bunlar..)
Bu arkadaşlar, manifestoryal içerikte bir bildiri yayınlamışlar sitelerinde..   Metinden kısa alıntılar yapıyorum sizler için.. (Ne düşünceli bir yazarsın sen..)

“Yargıtay Başsavcısı …. bir iddianameyle DTP"nin ardından AKP "yi de kapatmaya çalışarak tek parti rejimi yolunda bir adım attı. “Hukuka saygı, savcıya hürmet” yalanlarına inanmayın. Büyük tarih içinde yaşadığımız günlerin kısa özeti budur.
Bundan 10 yıl sonra bugünün tarihini yazanlar şöyle diyecekler:
“Bu dava Türkiye"de yargıyı hükümsüzleştirmişti. Medya 28 Şubat"tan ders almayarak yine bu operasyonun içinde yer almıştı. Yargı tümüyle siyasallaşmıştı. Seçimle ve askerlerle yapılamayan siyasal hamleler, yargı eliyle yapılmaya çalışılmıştı. Ama eninde sonunda sandık halkın önüne gelmiş ve darbecilere gereken ceza verilmişti.
Yapılacak ilk şey meşru olmayan bu davanın bir parçası olmayı reddetmek.
AKP bu davada savunma yapmasın!
Zaten savunulacak bir şey de yok.
Savunmayı kabullenmek yıllar sonra geri dönen saltanatı, iki dudak arası adaleti kabul etmektir.
Zaten mahkeme, AKP kendini savunmasa da iddianamedeki iddiaları araştırmak zorundadır. Bırakın iddialarını onlar ispatlasınlar.
Şimdi statükonun piyonlarla yaptığı şaha şahla cevap verin.
Onlar sizi mat etmeden siz onları mat edin.
Korkmayın. Daha fazla ne yapabilirler, en fazla kapatabilirler. Boş verin!
Gelin sivil anayasayı yapın!
En fazla kapatırlar. Yani korkacak bir şey yok
Kürt sorununa kalıcı ve adil bir çözüm bulmak için cesur bir adım atın!
En fazla kapatırlar.
Kapatma davasında nedense siyasi yasaklılar listesine sokulmayan Cemil Çiçeklerin, Abdüllatif Şenerlerin gerçek yüzünü görün, onlarla tüm ilişkileriniz kesin!
Matrix"in ana sistem odası elinizin altında, o odaya girin ve o şalteri kapatın, bizi bu karanlık sahte sistemden sonsuza kadar kurtarın.”

Genç sivillerin bu teklifi çözüme bir katkı yerine külliyen çözümsüzlük gibi görünebilir birilerine.. Ama artık bunu düşünecek ne "sağlam kafa kaldı" ne de sağlam "konjonktür"…
Bir de Alev Alatlı"ya bakayım istedim.. Nevzat"tan fazla olarak neler yakalayabilirim diye..
Alev Hoca Amerikan tarihinden bir örnekle girmiş bu topa;
“Amerikalıların “adli eylemcilik” diye bir tanımları vardır. “Adli iktidarın suiistimali” anlamına gelen bu tanım, yargıçların mahkeme kararlarını Amerikan Anayasasının ya da ülkenin yazılı/ yazısız kanun veya içtihatlarının değil, kendi siyasi doğrularının üzerine bina ettikleri süreci anlatır.
Bu çerçevede, “eylemci yargıç” Amerikan kamuoyunda hakaretamiz bir tanım sayılır. Yargıcın ideolojik, dini ya da felsefi inançları doğrultusunda yasa ve/ veya içtihatları bilerek isteyerek yozlaştırdığını, yanlış kullandığını, galiz bir biçimde yanlış yorumladığını, görmezden geldiğini ya da bir biçimde küçümsediğini söyler. “Adli eylemcilik”in belli başlı üç yöntemi olduğundan bahsedilir:
Kongrenin kabul ettiği yasanın/ yasaların ABD Anayasasına uygun olmadığı gerekçesiyle doğrudan reddi, yasanın temel aldığı içtihadın reddi ve Anayasanın farklı yorumlanması.
Bu pratiğe yasama erkinin gaspı anlamına geldiği gerekçesiyle karşı çıkanlar, hukuk devletinin ve demokrasinin zaafa düşürüldüğünü iddia ederler. Dahası, atanmayla elde edilen yasama erkinin, Amerikan halkının seçilmiş temsilcilerinin siyasi tercihlerini geçersiz kılmalarının Anayasanın ihlâli anlamına geldiğini savunurlar.
Günümüzde devam eden tartışmanın bir yönü, neyin doğru neyin yanlış olduğu kararının yürürlükteki yasalara değil, yargıçlara bırakılması halinde ne hukuk devleti, ne de demokrasiden bahsedilebileceği şeklindedir. Bu çerçevede, yargıçların takdir alanlarının yasa-koyucularının niyetlerine ters düşmeyecek şekilde sınırlanması gerektiği, aksi takdirde “yasalarla korunmuş azınlık” gibi imtiyazlı bir zümrenin doğacağı ve hemen her yasanın atanmış yargıçlar tarafından yozlaştırılabileceği konuşulmaktadır.
“Adli eylemcilik”in bir diğer telmihi, siyasi iktidarların Amerikan Yüksek Mahkemesine kendi ülküdaşlarını atamak suretiyle icraatlarını kolaylaştırmak eğilimleridir.
ABD"de yürütme ile yasamanın karşı karşıya geldikleri olayların sayısı yüzlerle ifade edilir. Buna karşın, en ciddi kavgalarından birisi Yüksek Mahkeme ile Başkan Franklin D. Roosevelt"in (1882–1945) aralarındaki kavgadır. Roosevelt, 1929 Büyük Krizinde perişan olan Amerikan ekonomisini kurtarmak için “New Deal” (mealen, “Yeni Anlaşma”) isimli yeni bir ekonomik paketi devreye sokan başkan. 1933-1938 yılları arasında uygulamaya koyduğu bu program ekonomik reformların yanı sıra işsizlik yardımı gibi sosyal projelerde içeriyordu. Bizim BBDK benzeri “Securities and Exchange Commission” gibi denetleme organlarının kurulması, o günlerde fevkalâde bozulan gelir dağılımının maden işçileri, köylüler ve tüketiciler lehine düzeltilmesini sağlayacak önlemlerin alınması gibi hususlar içeriyordu. Sermaye, disipline sokulacak, buna karşın sendikalar güçlendirilecek, yaşlılara emekli maaşı bağlanacak, yoksullara Yeşil Kart benzeri imkânlar sağlanacaktı. Bunların bir kısmı yapıldı, ancak 1937"de Yüksek Mahkeme, Başkan Roosevelt"i durdurma kararı aldı. Nitekim 1943 itibariyle reformların çoğu iptal edilmişti. Gerekçe;
Gerekçe, Roosevelt reformlarının Amerikan Anayasasını ihlâl ediyor olmasıydı; neden, çünkü, reformlar Roosevelt"in “federal iktidarı”nı güçlendiriyor, dahası, ekonomiye devlet eliyle müdahale etmek suretiyle Amerika"yı Amerika yapan “kapitalist ruha” ters düşüyorlardı. Hatta özel teşebbüsü kısıtladıkları ve yönlendirdikleri için “faşist” yöntemler oldukları iddia edildi. Bir önceki Amerikan Başkanı, Herbert Hoover (1874–1964) Roosevelt"i “diktatörlüğe gitmekle” suçlamaktan çekinmedi.
Büyük Krizin etkileri bir yandan, İkinci Dünya Savaşı tehdidi diğer yandan, Başkan Roosevelt çareyi Yüksek Mahkemenin bileşkesini değiştirmekte buldu. Amerikan Anayasasında Yüksek Mahkeme yargıçlarının sayısına dair hüküm olmadığından yola çıkarak, yetmiş yaşını geçen her yargıç için Başkanın yeni bir yargıç atamasını teklif etti. Böylece, yargıç sayısı 15"e çıkarken, Roosevelt Yüksek Mahkemeyi “New Deal” reformlarına “anayasayı ihlâl ettikleri gerekçesiyle” karşı çıkmayacak şekilde düzenlemiş olacaktı.

Ne ki, Amerikalıların “Mahkeme Paketleme Plânı” diye andıkları bu girişim, Kongre"den döndü. Döndü ama Roosevelt, uzun başkanlık döneminde George Washington"dan sonra Yüksek Mahkemeye en çok sayıda yargıç atama rekorunu elinde tutan başkan oldu. Sekiz yargıçtan başka bir de Baş Yargıç Yardımcısı atamayı başardı. Böylece, uzun kısa vadede olmasa da, reform planlarına karşı çıkmayan bir Yüksek Mahkeme oluşturdu…”
Ak Parti"nin bu başına gelenler Şemdinli Olaylarının uzantısıdır bence.. İktidar o dönemde duruşunu sağlamlaştırabilseydi şimdi bu durum başına gelmeyebilirdi. Çok sık kullanılan bir söz var; İktidar değil muktedir olmak.. Sanırım Ak Parti böyle giderse ya muktedir olmanın çaresini düşe kalka öğrenmek zoruna kalacak, ya da kapatılarak yerini Hasan celal Güzel"in ironik isimlendirmesi ile PAK Parti"ye bırakacak..
Buyurun Hocam, söz sizin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Recep Yazgan Arşivi
SON YAZILAR