ÇAĞA AYAK UYDURMAK

Dünyada  ve ülkemizde izlenen çarpık politikalarına,kültürel ve sosyal yozlaşmaya ayna tutarak her aklı başında vatandaş bir çözüm reçetesi sunarak insanlık görevini yerine getirmiş olacaktır.

Bildiğiniz gibi 2000 binli yılların dünyası "soğuk savaş"'ın sözüm ona, sona  erdirilmesiyle başka bir yörüngeye girdi.Küreselleşme kavramı dilimize pelesenk etmiştik.Dünya bunların sonuçlarını yaşıyor.İster istemez çağının çağdaşı olma bilinci/düşüncesi bizi sorgulamaya itiyor.Olagelen her şey bizi ilgilendiriyor,siyasetten ekonomiye,çevre sorunlarına,dünyanın gidişatından kentlerin dokusuna,eğitimden tarihin akışına ilişkin her şeyi dert etmemiz gerekiyor.

Yaşanılan bu süreç dünyayı ve ülkemizi etkisi altına almış,adeta erozyona uğratmıştır.Toplumsal çözülmenin,ayrışmanın,öteki-
leşmenin her alandaki tahribatı artmıştır. Aklı ve vicdanı olan her şeyi sorgulamak zorundadır.

2000 binli yıllarla birlikte dünyada bir çağ kapanıp yeni bir çağ açılmıştır.Bu süreçte herkesin  kafası karışık.Dünyada olup bitenleri görüp anlamak neredeyse olanaksızlaştı.

Ekilecek topraklarımız gitgide azalıyor.Yanlış anlamayınız,erozyona veya sele gitmemiştir.Tarım yapılacak araziler işlevsiz bıraklıp devlet tarafından verilen dönüm parasına eyvallah deniyor.Ekim yapılmayan tarlaya devletin para ödemesi acaba diğer ülkelerde de uygulanıyor mu?Garip bir düşünce ve uygulama.Her neyse.

Büyük şehirlere başlayan göçle artan nüfusa cevap verecek konutların yapılmasından kasabalarımız da da yeşil alan gittikçe azalıyor. Cemrenin düşmek için toprak aradığını bu birkaç yıl içinde ben de gözlemledim.Bahçemizin çevresini saran çok katlı ve bitişik binalardan zavallı erik ağacım da zar zor birkaç çiçek açmasının ardından maalesef meyveye dönüşecek gerekli doğa şartları oluşamadığından kısır kaldı.Artık o; bir kavak ,bir söğüt ağacının kaderi gibi meyvesiz yaşayacak.

Bu gidişatla antikitenin (antik çağ) yeniden doğmuşcasına bütün tarihsel ve entelektüel belleğimi yitirip ilkel doğaya dönmek isteği duyuyorum.Belki orada cemreler,aşk,gönül birliği,sevgi,saygıya önem verilir.Ama umudumu kaybetmek istemiyorum.Bu bereketli topraklarda yaşam yeniden yeşil çayırlar gibi fışkıracaktır.

Yaratılmışların en sonsuzu olan doğayı kirleterek yok ediyoruz.Bunun kendi yokluğumuz anlamına geldiğinin ayrımında olduğumuzu kaç kişi biliyor acaba?Bunun gibi,çok kişi,kendinin bir şeyler yapabilme gücünün de farkında olmuyor.Çevresel kısıntıları,kültürel zorlamaları aşamadığımız sürece de ayrımında olmuyoruz.Buna gereksinim duyma bir yana,çoğu kişi de,çevrenin eylemsizliğe gitmesine,durağanlığının kurbanı olmayı yeğliyor.

Önyargı yöntemiyle biçimlenen dogmatik düşünce,bilginin ışığında eriyip gider.Doğaya kâr amaçlı değil,akılla egemen olmak,akılla biçimleyerek insanlara zarar vermeden değiştirmek insanlık gereğidir.Bireysel gücün kendi çıkarına değil,çevre ve toplumun yararına hizmet vermesi hem vicdanlı bir insanlık hem de vatandaşlık görevidir.

Her yeni çağ,ondan önceki çağı yargılar.Bu sorgulamadan amaç,daha iyi yapabilmek,yetkililerin eksik veya fazla ne yaptıklarını,yeni düşünce oluşumunu,sanatsal ve kültürel düzey açısından daha güzele gitme uğraşıdır.Bunları yapamayanlar çağın gerisinde kalmaya mahkumlardır.

Anlatımımızı düşünür Epiharmus'un sözleriyle sonlandıralım:" İnsan düşünce ile görür ve duyar;her şeyden faydalanan,her şeyi düzene sokan,başa geçip yöneten düşüncedir,geri kalan her şey kör,sağır ve cansızdır." Yani doğadaki etkinlik-edilginlik ikilemini de yalın bir biçimde ortaya koyuyor.Ona göre bir yandan bir şeyler almak,bir yandan da doğaya katkıda bulunmaktır.Ama doğadan neler aldıklarının,doğaya neler verdiklerinin bilincinde olmak şartıyla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfi Özkan Arşivi
SON YAZILAR