ZAMANIMIZ VARKEN

Günlerimiz geçip giderken,bugünün dünden farklı olmasını ya da tersini ne kadar isteriz. Hafta sonları ve özel günler dışında her gün aynı iş yerine gidip aynı işlerle uğraşmak insana sanki bir robot gibi hissetmesine neden oluyor. Monotonluğun kanıksandığı zaman içinde değişik,mutluluk veren günler hayal ederiz.

Örneğin şafak belirdiğinde uykusuz geçen gecemizin karanlık perdesinin ucu açıldığında sevgilinin hayali cama vurup gözlerimizde can bulması gibi. Ya da akşam olunca kurulan sohbet sofrasında elimizde tuttuğumuz aşk kadehinden sevda susuzluğumuzu gidermek isterken boğazımıza düğümlenen son sözlerimizi hatırlarız. İki kelimeyi bir araya getirip de "Seni seviyorum" diyemediğimize öfkeleniyoruz. Ona söylemek istediğimiz sözleri içimizde defalarca tekrarlamış iken böyle bir dil tutulmasını adlandırıp çözemiyoruz.

Uykusuz gecede gün ışığına duyulan özlemin, kuşların koro şarkıları, umutsuz aşktan, ıstıraptan ve hasretten kurtuluşu müjdeliyordu sanki.

Zaman dediğimiz birim veya kavram neçok olaylar görmüş, yaşamış, yaşatmıştır. Zaman,öğreten,değiştiren,nitelik kazandıran veya kaybettiren özellikleriyle âdeta bizim dışımızda işler. Zaman. güne, aya ve mevsime özgü değişimler göstermeksizin akmaya devam eder.

Bizler başımızdan geçenleri bazen umursamaz "Aman yaşandı geçti" deriz. Bir de bakmışız aynı şeyleri gene yaşarız. Başımızdan geçenleri unutulmuş bir şarkı, bir roman gibi irdeleriz, sanki hiç yaşanmamış gibi.

Oysa olaylar sadece nicelik ediniyor,sayıca çoğalıyor,olayların tümü de niteliksiz,dipten doruğa sadece niteliksiz. Hem,zaman denilince,bir yandan yaşanmışın,sona erenin çağrışımları aklımıza üşüşür, bir yandan da başlangıcın; yeni olacakların ipuçları. İnsanın kişisel zamanı doğumdan ölüme kadardır.Zamanda yolculuk, ister içte, ister dışta ,bir süreklilik vardır.

Sanatçı salt zamanla yani zaman karşısında coşkuya kapılabilir,yitirilen bütün aşklar acıklıdır. Ömrün görünümü, ödeşmek,anıların arka arkaya karmakarışık sıralanışı, günlerimizin yavaş yavaş geçip gidişi, bir şiirin, bir öykünün, bir romanın yazılışına yol açar, açabilir. Çoğu kez yaşantıya,deneyimlere dönüp bakmak, sanatçıyı yaratıcılığın esinlerine yol açar. Tümü de acı dersler, yenik çıkılmış sınavlardır .Oysa bizim toplumsal- siyasal hayatımızda zamanın öncesinden sonrasından pek söz açılamayacağı gibi süreklilikten konuşmak da eni konu saçmadır.

Hepimiz biliriz günler birbirinin hep aynısıdır. Irmakta akan su gibi;toplumsal hayatımızdaki itici ahlak ve çifte düşünce bir yana bırakılırsa, hiçbir şey sürekli değildir. Bir bakıma her şey durmaksızın değişir "görünür." Siyasetin oynaklığını hava raporlarına rahatlıkla benzetebiliriz,öyleyse her şey sanki her an değişiyor.

Bu, bir bakıma her şey değişmiştir,hem de hiç değişmemiştir. Yaşananlarla ikide birde sanrılar eklenir. Neyin sahiden yaşanıp neyin yaşanmadığını, hangisinin sanrı hangisinin gerçeklik olduğu gitgide belirginlikten uzaklaşır. Bütün bunları ayırt etmek söz konusu toplumsal-siyasal bulanıklıkta gitgide güçleşir. İmkansızın gizlerine karışır. Zamanın aynılığından konuşmak artık doğaldır. Zaman durmuş, donmuştur. Zaman akmaz, işlemez. Görülürse yinelendikçe yinelenir. İşte birdenbire görüler canlanmaya koyulur; sanki geçmiş günler, göçmüş kişiler hortlamıştır. "Ben bunu daha önce yaşamadım mı? Tıpkı aynısı olmadı mı başka bir zamanda" diye kaç kez sormuşuzdur ve hazır bir yanıt dökülür dudaklarımızdan: "Her halde bana öyle geldi" deriz. Görü yanılgısı, bir yanılsamadır bu.

Daha dün, aşkı, sevgiyi, bahar gelişini yaşarken, araya yabancılar giriyor, hüzünlü, kasvetli yağmurlar yağıyor. Yapraklar sararıyor, kristal kadehin yere düşerek kırılışını, beyaz tüllerin yırtılması, siyah saçlara aklar yağmasını, titreyen ellerle ilaç sişesinin açılmasını üzülerek yaşıyoruz.

İnsanın kafası karışıyor, hatırladıklarımız deminki savlarımızı çürüten değişimler de söz konusu, durağanlıklarda süreklilik de olabiliyor, kopukluklar da. Ne o, ne öteki zaman hem düş hem karabasan...

Yaşayabildiğimiz kadar zaman bizimdir o kadar!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfi Özkan Arşivi
SON YAZILAR