Yalancı insanlar

Hangi cümleyi idam etmeli?
 Kelimeler mi suçlu yoksa onları söyleyenler azılı bir yalancı mı?
 O kadar az doğru var ki artık hayatımız da, bunun nedeni insanların yalan söyleyerek karşısındakinin ruhunu satın alabilecekleri düşüncesi mi? .
 Ben buna çok gülerim işte çünkü hiçbir ruh hiçbir insan satılık değildir, namertlerle işimiz olmaz!
 Bildiğimiz gerçekler karşısında susarız, iç huzurumuzu tercih ederiz o sükûneti bozmak istemeyiz. Bir eğriden bir düz çıkar mı? Eğri eğridir doğru da doğru her ikisinde gittikleri yön farklı hedefleri de farklıdır. Biri tam doğruya varır diğeri de eğri olduğu için nereye varacağı belli değildir.
Nereye varmak istiyorsak öyle hareket  edeceğiz….
Elimizde ki ok sonunda kendimizi vuramamalı…
 Karşınızdakiler sizi kandırdıklarını düşünsünler ama hiç kimse göründüğü kadar aptal değil. Yalanı bir film olarak düşünelim ve sizde seyirci.
Seyirci;  filimde oynanan oyunun az çok nereye varacağını bilir. Biz millet olarak altıncı hisleri kuvvetli bir toplumuz. Öyle kaptırırız ki kendimizi filme soluksuz izleriz çünkü inanmışızdır oradakilerin gerçek bir karakter olduğuna. Oyun olduğunu çok tan unutmuşuzdur kim bilir ağlamışız ya da gülmüşüzdür, tıpkı hayatta olduğu gibi orda ki oyuncuya kızmışız, acımışız, hak vermişizdir ve kendimizi gözyaşlarına boğup harap etmişizdir
 Oysaki oyunda ki oyuncuya nasılda inanmışızdır…
 Her oyun kendini anlatır…
Bizler seyirci ve iyi niyetli seyirciler, payımızı almışızdır hüzünden, mutluluktan yana adı üstünde işte ""OYUN"" bilerek inanmışız, izlemişiz mutlaka bir etki bırakmıştır üstümüzde ve ne yaparsak yapalım daha fazla kalamayız oyunun sonunda… Oyun biter ve biz gideriz...
Her kim neyi hak ediyorsa hayatı öyle yaşar. Hak ettiğinden fazlasını alamazsın.
Hayatımızda bizi birisi birileri bir yerlerde kandırmıştır, aldatmıştır ve ihanete uğramışızdır. Bence en büyük ihanet yalandan başlar. İnsanın ilk önce kendine ihaneti sonra ona inanlara. Bu ne kadar değer katar insana beş para etmez değersizlikten başka ha bir paslı teneke kutusu ya da içi boş bir çamurlu çuval. Oscar Wildeın De Profundis Önsözünde Antre Gide, Wildeın kendisine anlattığı çoban öyküsünü nakleder. Bir köyün çobanı köyün koyunlarını her gün kırlara otlatmaya götürür, akşam döndüğünde de, köyde yakılan ateşin çevresinde toplanan köylülerin ee çoban, anlat bakalım bugün neler gördün? Sorusuna, o gün hiç yaşamadığı şeyleri yaşamış gibi anlatır, dünya güzeli kır perilerini gördüğünden söz edermiş: Yalan söylermiş, kısacası. Bu böyle sürüp giderken, çoban günlerden bir gün, uydurduğu öykünün Gerçek oluverdiğini, o dünya güzeli kır perilerini, görmüş! Bu kez köye döndüğünde, ateşin çevresinde toplanan köylülerin eee çoban, anlat bakalım bugün ne gördün? sorusuna şu yanıtı vermiş: Bugün hiçbir şey görmedim!..
Bu çoban, Aldanma ki şair sözü elbette yalandır diyen Fuzuli"nin dile getirdiği şair midir? Bir bakıma evet, ama bir bakıma da hayır!: Her iki durumda çoban, Gerçeği gizleyen bir yalancıdır, -gelgelelim o dünya güzeli kır perilerinden söz ederken şairdir Wildeın çobanı; kır perilerini görüp de hiçbir şey görmediğini söylerken ise, sadece yalancı biri... Bu öykü, bana göre elbet, şairle yalancının, bir paranın iki yüzü gibi, hem birbirlerinden ayrıldıklarını hem de ayrılmadıklarını gösterir.
Dolayısıyla, yalancının mumudur yatsıya kadar yanan, şairinki değil!..
YALANSIZ YARINLARA YALAN DÜNYA DA!....

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR