Vatandaşın korkan Devlet ve işçisinden korkan sendika

VATANDAŞINDAN KORKAN DEVLET VE İŞÇİSİNDEN KORKAN SENDİKA!

 

Başkent Ankara"nın en soğuk günlerini yaşadığı dönemde Burjuva devletin ve AKP hükümetinin talimatlarıyla tazyikli su, biber gazı, gaz bombası, hakaret, küfür, tekme-tokat, cop ve her türlü polis saldırısına maruz kalan ve tüm bu insanlık dışı saldırılara rağmen, 78 gün boyunca kendi yarattıkları çadır kentte hiç kimseye zarar vermeden eylemlerini sürdüren ve bir çiçeğin dalını bile kırmadan Ankara"dan ayrılan ve 1 Nisan günü tekrar buluşmayı kararlaştıran tekel işçilerinin Ankara"da buluşması, bir araya gelmesi, Sakarya"ya girmesi ve işçilerin kendi evleri olan TÜRK-İŞ binasına yaklaşması polis barikatları ve şiddetiyle engellendi.

Anayasal ve demokratik haklarını kullanmak, kendi evleri olan TÜRK-İŞ binasının önünde toplanmak ve sorunlarını basın açıklaması yaparak duyurmak isteyen Tekel işçilerine ne yazık ki, kendi ülkelerinde yasaklar konuldu ve sınırlar çizildi. İki gün boyunca devletin ve AKP hükümetinin tekel işçilerine karşı tavrı; “Bu sokaklarda kuzu gibi uysal olur, devlete ve devletin çobanı olan AKP hükümetine itaat ederseniz, çizdiği sınırları aşmaz, sesinizi kısıp, kaderinize boyun eğerseniz, size verdiklerimizle “çok şükür” deyip sızlanmadan yetinmesini bilirseniz, sütünüzü, yününüzü, postunuzu ve hatta canınızı devlete ve devletin çobanı olan AKP hükümetine kurban ederseniz, kuzu (iyi vatandaş) sayılır ve sürüye katılırsınız. Yok, devlete ve devletin çobanlığını yapan AKP hükümetinin politikalarına karşı gelir, itaat etmez ve sürünün düzenini bozar, sürüden ayrılır, çizdiğimiz sınırları aşar ve duvarın öte yanına geçerseniz devletin ve devletin çobanı olan AKP hükümetinin hışmından ve sopasından kurtulamazsınız.” Oldu… Ama tekel işçileri devlete kuzu olmak istemediler, sürüden ayrılarak çizgiyi aştılar ve AKP hükümetinin 4/C dayatmalarını kuzu kuzu kabul etmek istemediler. Devletin ve AKP hükümetinin tekel işçilerine kızgınlığı bundandır.

“Kaçak” olarak sınırları aşan ve cafelerde kahvaltı yapmak ve çay içmek isteyen işçiler cafelerden zorla çıkartıldı. Yudumladıkları çaylar ve kahvaltıları yarım kaldı. Ve polis amirlerinin “süpürün bunları” talimatlarıyla işçiler tıpkı bir “çöp” misali şiddet yöntemleriyle sokaklardan süpürüldüler ve kendi ülkelerinden sınır dışı edildiler.

Devlete ve AKP hükümetine karşı iş, ekmek, özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren, demokratik tepkilerini dile getirmek isteyen ve haklarını arayan işçilerin, emekçilerin, öğrencilerin ve kadınların, devletin güvenlik güçlerinin “süpürün” talimatıyla, süpürülmesi gereken insanlar olarak görülmesi ve eğitilmiş olması devletin vatandaşlarına hangi gözle baktığının en güzel kanıtıdır. İş, ekmek ve demokrasi mücadelesi veren ve demokratik yöntemlerle hak arayan vatandaşlarını süpürülecek “çöp” olarak gören devletin ve hükümetlerin demokrasi anlayışları, kendileri ve sermaye sınıfının çıkarlarını gözeten bir demokrasi olurken, “işçi sınıfı ve diğer ezilen toplumsal kesimler üzerinde yükselen bir diktatörlük” olarak yaşam bulmaktadır.

 “Tekel işçilerinin Ankara"ya gelme olayını tamamen provokatif, tamamen ideolojik bir yaklaşım olarak buluyorum. Gelenler tekel işçisi değildir. Cüzi miktarda, sembolik sayıda tekel işçisi vardır. Gerisi tamamen marjinal gruplardır…” diyerek tekel işçileri ile diğer ezilen toplumsal kesimlerin dayanışmasını önlemeye ve tekel işçilerini yalnızlaştırmaya ve soyutlamaya çalışan Başbakan Erdoğan şunu iyi bilmelidir ki, tekel işçileri asla yalnız değildir. Ve tekel işçilerini destekleyen gruplar marjinal değil, devletin ve AKP hükümetinin işçiler karşısındaki vicdansızlığına karşı göğsünde insan yüreği ve vicdanı taşıyan insanlardır. Ben tekel işçisi değilim, Türk Telekom"dan emekli, sosyalist bir işçiyim ama bende oradaydım ve Tekel işçileri ile kol kola girerek Polisin itme-kakma, hakaret, küfür, biber gazı, gaz bombası, tekmesi ve copundan bende nasibimi aldım. Bir bütün olarak tanıdığım ya da tanımadığım bütün tekel işçileri benim kız kardeşim, abim, ablam, arkadaşım, yoldaşım, komşum, akrabamdır. Tekel işçilerini desteklemeye gelen öğrencilerin ise tekel işçilerinin kız ve erkek çocukları, kardeşleridir ve elbette öğrenciler AKP hükümetinin yanında değil, AKP hükümetinin zulmüne karşı tekel işçilerinin yanında yer alacaktırlar. Tekel işçileri ve diğer emekçi halklarla kardeşleşmek için aynı ana ve babadan doğmamız gerekmemektedir. Kardeşimiz olan Tekel işçilerinin iş, ekmek ve demokrasi kavgası bizim de kavgamızdır. Tekel işçilerinin suratına sıkılan biber gazı hepimize sıkılmıştır. Tekel işçilerinin sırtına inen cop hepimize vurulmuştur.

Ve unutulmamalıdır ki, tekel işçilerinin polis tarafından saldırıya uğraması ve kendi evleri olan TÜRK-İŞ binasına sokulmamasında TÜRK-İŞ yönetiminin sorumluluğu vardır. TÜRK-İŞ, tekel işçilerini sokakta polisle karşı karşıya bırakmış ve işçilere kapılarını kapamıştır. Elbette TÜRK-İŞ"in hükümet yanlısı ve işçilerden korkan bu tutumunu, bugün tekel işçilerini yarın ise başka işçilerin hak arama mücadelesini satabileceğini, işçi sınıfı bundan sonraki süreçte kendisi değerlendirecektir. Şimdi işçilerin önünde kaçınılmaz bir biçimde sendikalarını “işçilerin söz ve karar sahibi olacağı” bir biçimde yeniden yapılandırma ve demokratikleştirme görevi durmaktadır.

Bugün sıkça Anayasa değişikliği üzerinden tartışılan demokratikleşme tartışmaları özde değil sözde tartışmalardır. Gerçek demokrasi işçi sınıfının ve diğer ezilen toplumsal kesimlerin söz, karar ve iktidar sahibi olma mücadelesi ile kazanılacaktır. Gerisi lafı güzaftır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR