Saf dil, temiz türkçe damla damla

   Kuruyan topraklar yağmur damlalarıyla canlanır. Toprakta ümitsizce bekleyen tohumcuklar gökyüzünden gelen damla damla rahmetle yeşerir. Rahmetin anlam kazanabilmesi, tohumların şevkle beklemesiyle gerçekleşir. Rahmet ve tohum buluşması bereketi getirir.
   Kendimizi birer tohum varsayalım. Tohum semadan aldığı rahmeti bereket olarak yorumlamıştır. Bizler de kapımıza gelen fırsatları iyiliğe dönüştürmeliyiz. Bize bir gelen iyilik bin olarak çıkmalıdır. Hatta kötülükleri dahi bakırı altına dönüştüren simyacı misali iyiliklere çevirmeliyiz. Karşılaştığımız olaylardan damla damla nasiplenmesini bilmeliyiz. Beslenmeliyiz. Zayıf yaratıklar olduğumuz için buna ihtiyacımız daha da fazladır.
   Bugünlerde hafiften hafiften ALES hazırlıkları yapıyorum. ""Geç kalmadın mı hoca?"" diyebilirsiniz. Tamamlanma dünyasında yaşadığımıza göre geç kaldık sayılmayız. Geç kalmadığımıza yazıyı okuduktan sonra birlikte karar vereceğiz. Sorulara bakarken karşılaştığım güzel metinleri sizlerle paylaşmak istiyorum. İyi ki böyle bir çalışma yaptım, diyorum. Şapka çıkartılacak metinlerle karşılaştım. Soru çözmenin mutluluğundan çok bu metinlerle mutlu oldum. Yazanlara minnettar kaldım. O metinlere geçebiliriz şimdi.
   Tiyatroda sıkıcı ve çok uzun bir oyunun ortasında yanımdaki yabancı arkadaşıma ""Çıkalım."" diye fısıldadım ve elimi ""Burama geldi."" gibilerinden boğazıma götürüp kesme işareti yaptım. Tiyatrodan çıktık. Arkadaşım telaşla: “ İşten mi atıldın?” diye sordu. Benim sorusuna şaşırdığımı görünce de açıkladı. Onların ülkesinde eliyle boğaz kesme işareti yapmak, işten kovulmak anlamına geliyormuş. Burada vücut dilinin kültürden kültüre farklılık gösterdiğini görmekteyiz.
   Bir diğer metin ise şöyle: Karşılıklı konuşmanın yerini internette “çetleşme” alırken insan ilişkileri de şakalar da dil de alabildiğine değişti. Komşuma sabah koşusunda bana eşlik etmesini teklif ettiğimde “Teşekkür ederim, almayayım!” diye cevap vermişti. Benim ona bir şey ikram ettiğim yoktu. Meğer “Ben bu işi yapmak istemiyorum, yapmayacağım.” demek istiyormuş. Ben ortaya çıkıvermiş bu yeni anlama şaşarken komşum da bana şaşmış, “Siz böyle söylemez misiniz?” demişti. O hafta gazetelerin eklerinde bazı köşe yazarlarının da dili bu şekilde kullandığını görünce, iletişim dersinde yazı dilinin “teklifsiz konuşma dili”nden uzak kalması gerektiği konusunu daha çok vurgulamaya karar verdim. Ek olarak birkaç yanlış kullanıma da biz değinelim. Sıkılarak, üzülerek, bunalarak ve de kızarak yapıyoruz bu vurguyu.
   "Örnek veriyorum" yerine, "Atıyorum" diye atanlara söyleyecek çok sözümüz var. Mesela, sözgelimi, örneğin, diyelim ki… gibi pek çok güzel kelimemiz varken "atıyorum" da ne oluyor?.. Niye atıyorsun? Neyi atıyorsun? Kime atıyorsun? Ne kadar atıyorsun? Ufak at da bari civcivler yesin! Ya da hiç atma! Onaylamak anlamında kullanılan "yaaani"ye ne demeli? E yaaani!.. "Tamam" anlamında "okey"e ne demeli? Bu kelimenin bir içki üreticisinin bira fıçılarına yazdığı adının baş harflerinden geldiğini biliyor musunuz? "İçin" yerine "adına", çok güzel uğurlama ifadeleri varken "kendine iyi bak" gibi bir yığın hatalarla dilimiz kirlenmiş durumda. Neyi, niçin kullandığımızı iyi bilmek zorundayız. Dilimize sahip çıkmak zorundayız. Bir millet diliyle var oluyor. Tabelalara, işyeri isimlerine, gençlerin dilinde dolaşan "tarzanca" kelimelere değinmiyorum bile. Değinemiyorum.
   İki metni de yorumsuz olarak size aktarıyorum. Birincisi: “Biz melodram seven bir toplumuz; çünkü ortak belleğimizde yatan öyküler melodram unsurları taşır. Ortak öykülerimizde gülmeyi değil, acı çekmeyi yüceltiriz. Melodram "ben"i savunmanın ve hatta kalmanın bir yoludur. Bizim toplumumuzda "hayatım roman"dan kastedilen "hayatım melodram"dır. Bu nedenle son kitabımın biraz melodram kokusu taşımasını istedim.”
   İkincisi: “Kamuoyunu uyuyan, güçlü bir insan gibi düşünmek gerek. Zaman zaman sıçrayarak uyanır. İşte o an kulağına bir düşünce fısıldamak için en uygun andır. Fısıldamak için en yalın, en belirgin düşünceyi seçmeli. Çünkü hemen gerinir, arkasını döner, esner, tekrar uykuya dalar ve sen onu ne engelleyebilir ne de uyandırabilirsin.”
   Yorumlarınızı bekliyor, saf, anne sütü kokan bir Türkçe diliyorum. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
İsa Abanoz Arşivi
SON YAZILAR