RÜZGAR EKERSENİZ FIRTINA BİÇERSİNİZ

Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde, “Hasibu enfüseküm kable en tühasebu” yani ‘Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekiniz.’buyurmakta. Bu muhasebeyi önce nefsimizde ardından işimizde, ardından da toplum olarak yapmak zorundayız. Gece yatağa başımızı koyduğumuzda bugün Allah için ne yaptım acaba, hangi günahı sevabı işledim, neyden tövbe etmeliyim diye düşünmek zorundayız. Hayat çok kısa, çok sevdiğimiz dostlarımızı kaybediyoruz. Önceki gün DSİ’de yıllarca çalışmış, daha sonra Sinop İl Özel İdaresi Genel Sekreterliğini yapıp emekliye ayrılmış olan Orhan Alpay dostumuzun kalp krizi sonucu vefat ettiğini duyunca gerçekten üzüldüm. Merhum çok farklı bir insandı, öğrencilik yılları İskenderpaşa Cemaatinde geçmiş, halim, selim, vakarlı duruşuyla her zaman örnek kişilik taşımış, kimsenin kalbini kırmamış, kimseyi incitmemiş, herkesle iyi geçinmiş bir dostumuzdu. Rabbim mekânını cennet eylesin, ailesine başsağlığı diliyorum. Bu detayı verdikten sonra asıl konumuza geçmek istiyorum. Dün bir dostum güzel bir yazı yolladı bana, ben de birkaç dostuma yolladım. Yazının içeriği Milli Görüş, Refah Partisi çizgisinin nereden nereye geldiğini anlatıyor. Yazıyı okuyunca kırk yıl öncesine dalıp bir hayli hüzünlendim. Neden hüzünlendin derseniz; geçmişte çekilen çileler, ödenen bedeller, bacılarımızın kızlarımızın çektiği çileler varken şimdiki teşkilat mensuplarının basına servis ettikleri selfieleri görünce gerçekten üzüldüm.

Yetmişli yılların ortalarından bugüne dek Milli Görüş davasının şöyle veya böyle içerisinde bulunmuş veya her şeyini bilen bir insan olarak gelinen noktaya bakıldığında bazı yaşadıklarımızı anlatmakta yarar görüyorum. Seksen ihtilalinden sonra yeni kurulan Refah Partisi 83 seçimlerinde yüzde iki buçuk oy almıştı. Daha sonraki seçimlerde bu oyu yüzde onun üzerine çıkarabilmek için canla başla çalıştık ama sandıktan yüzde yedi buçuk oyla çıkabilmiştik. Ankara’ya Balgat’taki RP Genel Merkezine gidip merhum hocanın yanına çıkınca bize, “Üzülmeyin siz ahiretinizi kazandınız.” dediğinde, hoca bizimle dalga mı geçiyor diye kızmıştık ama merhum doğruyu söylemişti. Daha sonraki süreçte her seçimde erkekler canla başla çalışır, seçim dışında teşkilatların giderlerini karşılamak için Kurban Bayramlarında kurban derileri toplanıp satılır ve o parayla teşkilatların giderleri karşılanırdı. Tabi ki o zamanlar kurban derisini toplama yetkisi sadece Türk Hava Kurumunda olduğundan toplanan derileri gizli yerlerde tutardık, yoksa THK alıp satar, parasını kendisi alırdı. 

Hiç unutmadığım bir hatıramı nakletmek istiyorum. Doksanlı yılların başı olması lazım, Terme’nin Evci ve Kocaman beldelerinin başkanları Ankara’ya giderken kaza yapıp rahmetli olunca o beldelerde ara seçim oldu. Biz de o seçimlerde canla başla çalıştık, her Allah’ın günü Terme’ye gidip geldik. Seçim karargâhlarında geceli gündüzlü çalışırken hanım kardeşlerimiz de partinin iğne, iplik, kahve gibi promosyonlarını evlere götürüp oy istiyorlardı. Bir gece seçim çalışmalarını bitirip karargâha gelince iki bacımızın ağlayarak geldiklerini gördüm. Arkadaşlarımız neden ağladıklarını sorduklarında, “Bir eve gittik. Evin hanımı kapıyı açtı. ‘Biz Refah Partisinden geliyoruz oyunuza talibiz’ deyince içeriden evin erkeği eşine, ‘Kim gelmiş?’ diye sorunca hanımı, ‘Erbakan’ın partisinden iki bayan geldi oy istiyorlar' deyince kocası, ‘Hani hoca dört hanım yollayacaktı, ikisi geldi diğer ikisi nerede diye bağırdı.” deyince içimiz burkulmuştu. O bacılarımızdan birisi rahmet-i rahmana kavuştu, Allah rahmet eylesin. Diğeri sağ ise ona Allah selamet versin.

Bu dava işte böyle çilekeş insanların sırtından bu noktaya geldi. Müslümanlar hangi ümitlerle çalıştı çabaladı, onca çile çekildi ama gelinen noktaya bakıldığında iktidar müslümanlara yaramadı. Gelinen nokta çok ama çok üzücü bir durumda. Gençliğin asla böyle bir derdi yok, bayanlar hakeza öyle büyükler de il teşkilatlarıyla selfie fotoğraflarını paylaşıyorlar. Allah aşkına, bunun sonu nereye gidiyor diye soran yok mu? Bizden başka üzülen, feryat eden yok mu? Gençlik örgütlenmeleri, vakıflar, dernekler yok mu derseniz var ama dertleri nasıl sınavsız memur oluruz, nasıl atanan bürokratları ve rektörleri etkileyip sınavsız memur oluruz veya hangi ihaleyi alırız, siyasette nasıl yükseliriz... Peki, suç onlarda mı? Asla onlarda değil, onları yetiştiren bizlerde suç. Çocuğunuza manevi iklimin ne olduğunu, insanın yaratılış gayesinin ne olduğunu anlatmaz iseniz bunun dışında bir şey bekleyemezsiniz. Kısacası rüzgâr ekerseniz fırtına biçersiniz. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR