Ermeni meselesi ve sözde aydınlar

Tarih boyunca Romalılar, Persler ve Bizanslılar tarafından Anadolu"nun bir yerinden diğerine sürülen, savaşlara itilen ve çoğu kez üçüncü sınıf vatandaş muamelesi gören Ermeniler, Türklerin Anadolu"ya girişlerinden sonra Türklüğün adil, insani, hoşgörülü, birleştirici anlayış ve inancından yararlanmışlardır. Bu ilişkilerin gelişme ve doruğa ulaşma çağı olan 19. Yüzyıl sonlarına kadar süren devir, “Ermenilerin altın çağı” olmuştur. Osmanlı devletinin çalışan, liyakatli, dürüst ve becerili her vatandaşına sağladığı imkanlardan gayr-i müslimler içinde en çok faydalananlar Ermeniler olmuştur. Askerlikten, kısmen de vergiden muaf tutulurken, ticarette, zanaatta, çiftçilikte ve idari işlerde yükselme fırsatını elde etmişler ve devlete bağlı, milletle kaynaşmış ve anlaşmış olduklarından dolayı "millet-i sadıka” olarak kabul edilmişlerdir. Bu çerçevede Türkçe konuşan, ayinlerini bile Türkçe yapan bu topluluktan devlet kademelerinde önemli görevlere yükselenler, hatta Bayındırlık, Bahriye, Hariciye, Maliye, Hazine, Posta-Telgraf, Darphane Bakanlıkları, Müsteşarlıkları yapanlar olmuştur. Hatta Osmanlı devletinin meseleleri üzerinde Türkçe ve yabancı dillerde eserler de yazmışlardır.

       Osmanlı İmparatorluğu döneminde en rahat ve geliri en yüksek tebaa olan Ermeniler, devlet yönetiminde de etkili yerlere getirilmişlerdir. Saray hizmetlerinde en çok faydalanılan Ermenilerdi. 19.yüzyılın sonuna kadar kayda değer huzursuzluk göstermedikleri ve devlete sadık kaldıkları için kendilerine “ Millet-i sadıka” vasfı verilmişti.

       19. yüzyılın sonlarında Osmanlı"nın her yönden gerilemesini fırsat bilen haçlı zihniyeti, Osmanlı"ya, Selçuklu"ya karşı da duymuş oldukları kinin sonucu olarak, Osmanlı tebaasındaki Hıristiyan unsurların haklarının verilmesini isteyerek baskı yapmaya kalkıştılar.

       Dışta savaşan ve toprak kayıp eden İmparatorlukta, içte de birbirini takip eden ayaklanmalar olmaya başladı. Avrupa"nın büyük Devletlerinin çeşitli yollarla desteklediği iç karışıklıklar karşısında Osmanlı azınlık haklarını kabul etmek mecburiyetinde kaldı. I.Meşrutiyetin ilanıyla verilen hakları kötüye kullanan Hıristiyan unsurlar, devlete kafa tutar hale geldiler. Bu unsurların eylemlerini hürriyet, adalet ve özgürlükler adına destekleyen sözde aydınların yazıları, şiirleri olaylara tuz biber ekti. Bu ayaklanmaların ve hareketlerin başında Ermeni çetelerinin ülkenin çeşitli noktalarında ortaya koymuş oldukları eylemler gelmekteydi. En önemlisi de II.Abdülhamit"e yapılmak istenen suikast eylemidir. Padişah suikastten kıl payı kurtulmuştu. Bu eylem üzerine, şiirleriyle kendisini kabul ettiren Tevfik Fikret, Ermeni Suikastcısına hitaben,  “Ey şanlı avcı, hedefini iyi seçtin ancak, nişanını iyi alamadın” diye övgüler yağdırdı. Çok tabii, sonuç olarak suikastcılar tutuklandı. Ülke genelinde Müslüman halkla Ermeniler arasında çıkan ve gittikçe şiddetlenen, daha ziyade Ermenilerin çıkarmış olduğu olaylarda can kaybının önüne geçebilmek için, tarihi “ tehcir = mecburi göç” hadisesi başlatıldı. Burada amaç, hiçbir ayırım yapmadan tebaanın mal ve can emniyetini sağlamaktı.

       Bu konuyla ilgili olarak birçok idareci zarar gördü. Hatta, Boğazlayan Kaymakamı Kemal bey, milletinin gözü önünde idam edildi.

       Ayrıca hem cephede hem de cephe gerisinde savaşmak durumunda bırakılmasına rağmen, 9-10 ay, cephe gerisindeki önemli tehlikeyi “mahalli tedbirlerle” çözüme ulaştırmaya çalışmıştır. Bu arada, 24 Nisan 1915"te, cephe gerisinde faaliyette bulunan Ermeni komitecilerine yönelik bir operasyon yapmış ve vatana ihanet eden 2345 komiteciyi tutuklamıştır.

        Bütün bu gerçeklere rağmen, sözde soykırım iddialarını gündemde tutmak için olağanüstü gayret sarf eden Ermeni komiteleri, terör eylemlerine yönelmişlerdir. 1965'ten sonra, çeşitli ülkelerdeki Ermenilerin, Türkiye aleyhine başlattıkları karalama kampanyasıyla dünya ve Türkiye kamuoyunda varlığını hissettiren sözde Ermeni Sorunu, 1970'li yıllardan itibaren yurtdışındaki Türk temsilciliklerine yönelik terör eylemlerine dönüşmüştür.

       Ermeni teröründe, Türkiye"deki iç huzursuzluğun zirveye çıktığı 1979 yılından itibaren büyük bir artış gözlenmeye başlanmıştır. Ermeni teröristler, 21 ülkenin 38 kentinde, 39'u silahlı, 70'i bombalı, biri de işgal şeklinde olmak üzere toplam 110 terör olayı gerçekleştirmişlerdir. Bu saldırılarda 42 diplomatımız ile 4 yabancı hayatını kaybederken, 15 Türk ve 66 yabancı uyruklu kişi de yaralanmıştır(3).

       Ermeni terör örgütleri, dış dünyanın tepkileri üzerine 1980"li yıllarda taktik değiştirerek, PKK terör örgütü ile işbirliğine girmişlerdir. 1984 yılında PKK sahneye çıkarılmış ve Asala-Ermeni terörü geri plâna çekilmiştir. Belgeler, Bekaa ve Zeli kamplarında ASALA ile PKK militanlarının birlikte eğitim gördüklerini ortaya koymuştur.

       Amaçları, sözde iddialarını tüm dünyaya “tanıtmak”, Türkiye"yi bu temelsiz iddiaları “tanımak” zorunda bırakmak, sözde soykırımdan dolayı Türkiye'den "tazminat" ve "toprak" almak ve "Büyük Ermenistan" rüyasını gerçekleştirmektir.

       Bunlara rağmen, 2010 tarihinde bir grup aydınsallar taksimde oturma eylemi yaptılar. Polis, sözde aydınları (aydınsalları) korumaya aldı. İyi ki aldı… Milletin sabrının taştığı bir dönemde yeni olayların çıkmaması lazımdı. Milletin öz evlatlarının, oturma eylemi yapan ve Türk Milletinin aleyhine çalışan küçük beyinlilere zarar verdi diye hapislere girmelerine değmezdi.

       Osmanlı dönemindeki yazar ve şairleri yönlendirenler,  Fransa, İngiltere ve Rusya idi. Günümüzde de, Fransa bu alışkanlığından vazgeçmedi. Fransa"ya diğer haçlı zihniyeti ile ABD"yi de katarak, Osmanlıya yaptıklarının benzerlerini T.C. Milli Devletine de yapmak için hiçbir tereddüde mahal bırakmamaktadırlar. Bin yıllık kardeşliği bozma gayretlerinden hiç vazgeçmediler.

       T.C. vatandaşlarının akıllarını başlarına alarak, “bin yıllık kardeşliğin” bozulmasına engel olmaları gerekmektedir. Başka da bir yol yoktur…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Akyüz Arşivi
SON YAZILAR