Dilek İskender

Dilek İskender

Çocukta öğrenme güçlülüğü nedenleri

Bir kaç yıl önce katıldığım bir konferansın konusu " Çocukta öğrenme
güçlüğünün tıbbi nedenleri " idi. Bu günkü yazımda bu konunun tıbbi
nedenleri üzerinde, o konferanstan aklıma kazınmış bir kaç başlık ile
durduktan sonra, asıl eğitim boyutu ile durmak ve edindiğim bazı
bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Eğer yapısal, duygusal ve ruhsal bir özürü yoksa, öğrenmede güçlük
çeken çocukların buluştukları ortak paydanın, olaylı doğum olduğundan
bahsediliyor. Bir çocuğun öğrenme güçlüğü çekmesinin birincil
nedeninin,uzun sancılanmalar sonucu çok zor veya aksine hemen hiç
sancısız çok kolay doğum, doğum sırasında bir süre nefessiz ve mor
kalma, veya kağıt gibi bembeyaz doğma, boynuna kordon dolanık ve iri
cüsseli, tersine düşük kilolu doğma gibi bazı doğumsal ve çevresel
faktörler olduğu üzerinde duruluyor. Böyle bulguları olan bazı
çocukların ilk bebeklik ve okul dönemlerinde, algıda güçlük
yaşadıklarından bahsediliyor.
Bu gibi çoukların, anlatılanları sabırla dinleyebilme, dinlediklerini
anlayabilme, anladıklarını aktarabilme, duraksamadan konuşabilme ve
akıcı bir şekilde herhangi bir metni okuyabilme, gördüğünü taklit
edebilme, yazılı yada sözlü verilen matematik problemlerini
kavrayabilme gibi yeteneklerin bir veya birkaçında zorluk çektikleri
farkedilebilir.
Bu çocuklar, genellikle okul öncesi dönemde başlayan ve sıklıkla okul
döneminde de devam eden, bugünün moda tabiriyle HİPERAKTİF diye tabir
edilen, aşırı hreketlilik ve zeka taşkınlığı ile karakterize, herşeye
ilgi duyan fakat maymun iştahlı yani ilgisini çabuk yitiren,
azarlanmaya gelemeyen çabuk sinirlenen taşkın özelliklere
sahiptirler.
Böyle çocukların disiplinli ders çalışabilme alışkanlığı yoktur. Ders
çalışırken önce masanın etrafıyla, olmadı pencereden dışarısıyla yada
odadaki herhangi başka birşeyle ilgilenirler. Üzerine gidildiği zaman
da hırçınlaşıp isyan eder hatta ağlamaya başlarlar.
Bu çocuklar sınıf içinde de oldukça karakteristik özellikler
sergilerler. Öğretmen bu çocukların hepsini bir grupta dahi toplayıp
sakin oturmaya sevk edemez. Cinsiyet farkı bile davranış
farklılıklarına dönüşebilir.Erkekler sırada rahat durmaz, sürekli
çevrelerindekileri ve yanındakini rahatsız eder.Yerinden kalkıp çöp
sepetine yada dolabına gidebilmek için bahaneler yaratır. Kızların
kimi içine kapanık dururken, ve gayet hassas olup sıklıkla ağlarken (
ağlama özelliği erkektede sık rastlanabilir ) kimi de dersi
anlyamamasını şaklabanlığın ve esprinin arkasına gizleyerek, komiklik
yapar durur.
Bu davranışların hepsinde de ders sabote edilmiştir. Öğretmenin sınıf
hakimiyeti sekteye uyratılmıştır ve diğer normal öğrencilerin ders
dinleme özgürlüğü ellerinden alınmıştır.
Bu çocuklara yaklaşım genellikle, " biraz daha dikkat ederse yada
biraz daha çalışsa problemi çözer" gibi bir yaklaşımla sorumluluğu
bir uzman eline bırakmak yerine çocuğa yüklemek şeklinde olur. Yada
ailesinde ve çevresinde üstün çocuk gibi görülen bu çocukların okulla
ilgili yaşantılarında herhangi bir konuyu kavrama yada uygulamada
zorluk yaşansa öncelikle öğretmen suçlanır. Öğretmenin çok genç,
tecrübesiz, sinirli, öğrenciye yaklaşımı sert...vs gibi konular
üerinde durularak öğretmen hatta okul değişikliği yoluna gidilir.
İstatistiki sonuçlara göre sınıfların 1/3'ünün bu gibi öğrencilerden
oluştuğu söyleniyor. Bu rakam hiçte azımsanmayacak bir rakam değil,
öyle değil mi ? Çeşitlemelerden anlaşılıyor ki, sorunlar daha çok
bireyseldir ve her öğrenciye mahsus çözüm ve rehabilitasyon
teknikleri uygulanmalıdır. Öğretmenlerin eğitimi ve mesleki
sorumlulukları bu gibi meselelerin çözümleri için konuya vakıf
olmalarını ve çözüm üretebilmelerini gerektirse de, meselenin etkin
çömzümünün sadece öğretmen bazında, sınırlı bir yere kadar
olabileceği kanısındayım. Bu gibi rehabilite gerektiren meseleler bir
ekip işidir ve çok başlı işbirliği gerektirir.
Çocuklarınızda fak ettiğiniz yada okul veya öğretmen tarafından
farkına vardırıldığınız bu gibi davranışsal özellikler var ise,
mutlaka uzman yardımına başvurmalısınız. İster doğumun çevresel
faktörleri sonucu olsun, ister yapısal, duygusal veya da ruhsal
sebeplerden olsun, çocuktaki öğrenme ve algılama güçlüğü yada
hiperaktivite sorunu kompleks bir yapıya sahiptir ve çözümü uzun
sürebildiği gibi işbirlikçi bir yaklaşım desteği gerektirir.
Bu konuyla ilgili olarak devlet hastanelerinin uzman psikolog
ekiplerince destek hizmeti verilmektedir. Burada bir parantez açmak
istiyorum. Psikologlar ile psikiatristler karıştırılmamalıdır:
Psikolog doktor değildir. Reçete yazamaz. Fen- Edebiyat Fakültesi
mezunu olup çocuk ve yetişkin rehabilitasyonu ile ilgilenirler,
psikolojik destek elemanıdırlar. Psikiatristler ise tıp doktorudurlar
ve Depresyondan tutunda psikoz gibi çok ağır psikiatrik hastalıkların
ilaçlı yada ilaçsız tedavisini ayaktan yada hastanede
gerçekleştirirler. Bu ikisi arasındaki farkın iyi bilinmesi doğru
adrese başvurmak açısından oldukça önemli.
Aile, okul, öğretmen ve uzman kişi işbirliği ile çocuklarımızdaki
öğrenme ve algılama güçlüğü problemlerinin çözümü mümkündür. Ne kadar
çabuk , ne kadar doğru yaklaşımla ne kadar sevgi ve de sabırla
kazamaya çalışırsak çocuklarımızı, geleceğe o kadar güvenle
bakabiliriz. Onlar bizim çocuklarımız, hepimizin çocukları.
Sevgiyle kalın, Hoşçakalın.
Dilek İskender
Dilek-çe köşe yazısı
 
Formun Altı

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Dilek İskender Arşivi
SON YAZILAR