KORONAVİRÜS VE DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU

Ekranlarda konuşan profesör ünvanlı bir akademisyen, Koronavirüs hakkında, tedbirlerle ilgili görüşünü ifade ederken; "Cuma namazını evde kılarız, ramazan ayını da erteleriz" cümlesini kullandığını sosyal medyadan öğreniyoruz. Bu işin ilahiyatçılar tarafından değerlendirilmesi gerektiğini sayın profesör bilmelidir, bilmiyorsa da bu konuda konuşmamalıdır.  

İlahiyatçıların uzmanlık alanına giren konularda neredeyse herkes kendinde konuşma cesareti bulmaktadır. Bilgi toplumunda, asl olan; herkesin kendi uzmanlık alanıyla ilgili konuşmasıdır. Cuma namazı evde kılınmaz, ramazan ayı da sonraya ertelenmez. Şartları oluşmuyorsa cuma namazı kılınmaz, oruç tutmada sorun yaşayanlar da oruç tutmaz. Ne cuma namazının vakti, ne de ramazan ayının zamanı değişmez. 

Bu konuların her birisi yüz yıllar önce cevaba dönüştürülmüştür. Kaldı ki, yeni gelişen bir olay ve buna bağlı soru bile olsa cevabınını uzmanlarından almak lâzımdır. Ülkemizde DİB gibi anayasal bir kurum, bu kurumda da Din İşleri Yüksek Kurulu diye tamamen müstakil çalışan yasal bir birim vardır. Din İşleri Yüksek Kurulu; dini konularda görüş belirten, fıkhi hükmü açıklayan, onaltı üyeden oluşan bir kuruldur. Kanaat önderlerini ve toplum da kendi çapında hizmet sunan cemaatleri burada belirtmiyoruz.

Din İşleri Yüksek Kurulu ne iş yapar diye belki bir çok vatandaşımız bilmemektedir. Diyanet İşleri Başkanlığının siyasi otoritenin emrinde olması nedeniyle söz konusu kuruma farklı gözle bakanlar da çoktur. Siyasi otoritenin kurum üzerindeki etkisi idari işler ve personel atamalarıyla ilgilidir. Bu kurum,  dinî konularda görüş belirtirken hiç bir etki altında değildir. Atama şartları belli bir prosedüre bağlı olan Din İşleri Yüksek Kurulu tamamen müstakil olarak çalışmalarını sürdürmektedir. 

Görüşlerini de kendi aralarında konuşarak, tartışarak olgunlaştırmaktadırlar. 12 Eylül döneminin en ceberrut döneminde bile Din İşleri Yüksek Kurulu,  baş örtüsünün dini bir gereklilik olduğu görüşünü belirtmiş, bu nedenle konseyden hiç etkilenmemiştir. Zira o dönem ve devamında, başörtüsünün siyasal bir sembol olduğu konuşulmaktaydı. Bu kurul üyelerinin tamamı konunun uzmanı, iyi yetişmiş donanımlı, derinliği ve vizyonu olan ilim ve bilim adamlarından oluşmaktadır.

İçinde bulunduğumuz Koronavirüs'lü günlerden geçerken, bu konuda görevlendirilmiş sağlık bilim kurulu teknik bilgilerle toplumu aydınlatmakta, kamu otoritesini de yönlendirmektedirler. Bu bilgilendirmeler, toplumun bu konudaki cevap bekleyen konularının tamamına cevap oluşturamamaktadır. Toplumun tamamını ilgilendiren konuların; hukuki, sosyol, ahlaki ve dini  yön ve yanları da vardır ve toplum bu yönleriyle de sorunlu olan başlıklarda cevaplar beklemektedir. 

Dini konularda toplumun tamamına cevap olacak bir konuda konuşması gereken Din İşleri Yüksek Kurulu'dur. Böylesi durumlarda; kurul üyelerinin bireysel görüşlerini de aşan bir cevaba ihtiyaç duyulmaktadır. Konu İslamın temel esasları olan namaz, oruç, hac, zekât olunca bu sorumluluk ve hassasiyet daha da artmaktadır. Temel esaslarda, hassas zamanlarda konuşacak tek otorite Din İşleri Yüksek Kurulu'dur.

Yaklaşan ramazan ayı, ileriki aylarda gerçekleşecek olan hac ibadeti, zenginlerin sorumlu olduğu zekât, başta cuma, bayram ve teravih namazları olmak üzere namazların camilerde kılınmasıyla ilgili olarak Din İşleri Yüksek Kurulu'nun görüşlerine itibar edilmelidir. Halkının %99'u müslüman olan ülke vatandaşımızın duyarlılık gösterdiği, başta temel dini konular olmak üzere, bu süreçte ihtiyaç duyulan tüm konuların kafa karışıklığına sebep olmayacak şekilde netleştirilmesi gerekmektedir. Bu sorumluluk Diyanet İşleri Başkanlığının, cevaplar da Din İşleri Yüksek Kurulu'nun işidir.

Sağlık konusuyla ilgili bilgisine başvurulan akademisyenlerin, uzmanlık alanları dışında, özellikle dini konularda görüş belirtmemeleri, kendi güvenilirlikleri bakımından önem arz etmektedir. Sorun olarak gördükleri başlıkların, sözünü ettiğimiz kurul tarafından cevaplandırılmasını istemeleri çok daha yerinde olacaktır. 

Herkesin kendi işini yapması, kendi uzmanlık alnına giren konu ve bölümlerle ilgili konuşup, çalışmalıdır. İlahyatçılar Koronavirüs tedavisini yapamayacakları gibi, sağlıkçılar da konunun ilahiyat bölümünü bilemeyeceklerdir. Bilseler de konuşmaları doğru değildir. Sağlık konusunda bile ortak fikirleri olmayan sağlıkçıların hepsi dinî konularda da görüşlerini belirtmeleri halinde toplumda bilgi kaousu oluşacaktır. Herkes kendi işine bakmalıdır.

Koronavirüsle ilgili ortaya çıkan ve dini sorumluluk gerektiren hususlarda Din İşleri Yüksek Kurulu konuşmalıdır. Hem yetki hem de güven bakımından bu gereklidir. Toplumumuz da bu kurulun görüşlerine itibar edilmelidir.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR