KÜFLÜ PRANGALAR ÇÜRÜYÜP SÖKÜLDÜĞÜNDE

İşte böyle tanıştı tüm dünya çaresizlikle. Corona yol kesti, şehirler çıldırdı, insanlar öldü, ölüm kol geziyor sokaklarda. Salgın bir hüzün bulaşmış her tarafa. Kimsenin elinden bir şey gelmiyor. Herkes bakıp duruyor sadece.

Dünya tarihinde meydana gelen salgın hastalıkların ilki değil bu corona virüsü. Bir takım hastalıklara neden olan mikroorganizmaları kimse bilmezken İbn-i Sina bundan bin yıl önce bahsetmişti, gözle görünmeyecek kadar küçük olan bu varlığı bu gün artık virüs olarak mikroskopla görebiliyoruz.

Bir mikrop olan virüsün diğer bir adı da bakteridir. Bakterilerin hepsi zararlı değil, faydalı olanları da var. Hatta yoğun olan inanışa göre bakteriler faydalı olan varlıklardır. Sonuçta bakteri veya virüs de Allah’ın ‘‘künfeyekün’’ yani ol emri ile yaratılan bir canlıdır. Yine bir canlı olarak ölüp gitmektedir. 

Hastalığın yayılması ve etkili olması konusunda herkes zahiri sebeplerden korkuyor. Hayır, korkmayın asıl o görünmeyen virüslerden korkmak gerekir. Tıpkı bu virüs gibi görünmeyen sebepleri de olabilir aslında bu salgının. Virüsün çıktığı yer olan Çin’de her gün en ağır işkenceler altında yaşamak zorunda kalan Doğu Türkistanlı mazlumların sahipsiz olduğunu, Allah’ın onların feryadını duymayacağını mı zannediyordu o zalimler. 

O evlerde, kamplarda Çinli erkeklerin yaptığı her türlü işkenceyi, vahşeti tecavüzü, insanlık dışı muameleyi uyguladığı çocukların, kadınların ve ihtiyarların sesini Allah’ın duymayacağını mı zannediyordu Çinli zalimler. Virüsü yaratan da Allah’tır. Hiçbir varlık boşuna yaratılmamıştır aslında. Allah’ı ne zannediyordunuz ey vahşi caniler. 

Ebetteki Allah bir gün mazlumun ahına karşılık verecekti. Elbette bir gün yakarışına cevap verecekti. Teknolojisi, ekonomisi, nüfusu, gücü ne kadar büyük olursa olsun işte şimdi böyle bir gün görünmeyen bir virüsün karşısında çaresiz kalıp, perme perişan oldular. Zalimlerle birlikte sessiz yığınlarda salgın hüzünden nasiplerine düşeni aldılar. O gün Doğu Türkistan’daki Müslümanları sokağa çıkamaz hale getiren Çinliler bu gün bir virüs korkusuyla kendileri dışarı çıkamaz oldular. 

Salgın bir hüzün bulaştı tüm yüreklere. Yaşamak denilen şey böyle bir şeydir işte. Bazen acılarla hüzün içinde, bazen sevgiyle neşe içinde, bazen ayrılıklarla keder içinde, bazen vuslat dolu günlerle gülücük içinde geçer gider işte.

18. yüzyılın can alıcı, öldürücü saldırı silahı biyolojik silahlardı. 19. yüzyılın saldırı silahı ideolojik silâhlardı. 20. yüzyılın ya da dijital çağın saldırı silahı ise virüstür.
Keşke bu virüs salgını olmasaydı da bu ev hapsini yaşamasaydık. Ama öyle görülüyor ki artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Ekonomik tutumlar, insan ilişkileri sosyal medya dünyasında daha da artarak devam edecek.

 Şehirlere toplanıp tıkışıp kalan insanlar köylere tekrar dönecek. Bakıyorum ıssız bir köye döndü koskoca şehirler. İtiraf etmek gerekirse bu haliyle çok da güzelleşti şehirler. Eve gitmek için ulus heykelde bindiğim 100 kişilik körüklü otobüste sadece 10 kişi vardı, her biri bir yere oturdu. Kimse kimsenin yüzüne bakmıyordu. Tam manasıyla toplumsal bir izoleyi yaşıyoruz. 

Tüm diğer virüslerde olduğu gibi corona virüsü de bize Avrupa’dan bulaştı. Zaten hep böyle olmadı mı? Sosyal yapımıza, toplumsal düzenimize, düşünce sistemimize, ahlaki yapımıza, dini ve milli değerlerimize hâsılı tüm kültürümüze, tüm yaşantımıza bulaşıp yapımızı bünyemizi hasta eden öldüren virüsler bize hep Avrupa’dan bulaşmadı mı?
Nerede şimdi o koca koca devlet başkanları? Ordularıyla ülkeleri işgal edip kendi çıkarları için günahsız insanları öldüren zalim liderler nerede? Dünyayı ateşe veren vicdansız siyon askerleri nerede? Küçücük, hem de görünmeyen bir virüs hepsini kümeslerine hapsetti.

Şimdi eminim ki o büyük şatafatlı saraylarında virüse yakalanmamak için evcilik oynuyorlar. Şimdi halkların kaderiyle oynamaya vakit bulamadıkları için çok üzülüyorlar. Tarihi bir gerçektir ki güçlü olanlar değil her zaman haklı olanlar kazanır. Kısa bir süre için güçlü olanlar kazanıyormuş gibi görünse de hakka ve hakikate dayanmayan her güç bir gün mutlaka kaybeder.

Bu gün çığlığı yükselen sessiz toplumların ayaklarına, zihinlerine atılan küflü prangalar çürüyüp söküldüğünde bu defa yeryüzünde mazlumların zafer nidaları yükselecektir bir gün. Dünya üzerindeki ezilmekte olan mazlum Müslümanların, günahsız çocukların, ahı mı tutuyor, ne? 

Bu kabus bittiğinde yepyeni, bambaşka bir dünyada yaşamaya uyanmak üzere hoşnut kalınız.. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsmail Okutan Arşivi
SON YAZILAR