Tekel işçilerinin direnişi ve Türk-İş’in tavrı…

Tekel işçilerinin direnişi, 42. gününü geride bıraktı.

Özelleştirme politikalarına ve özelleştirmelerin bir sonucu olarak işçilere dayatılan 4C statüsüne karşı ne yazık ki, (Tekel işçilerinin direnişine kadar) işçiler ve sendikalar tarafından  yeterli bir direniş gösterilememiştir.

Yerli ve yabancı sermayenin iştahını kabartan ve öncelikle kar getiren KİT"lerin satılarak Özelleştirilmesi sırasında oluşabilecek toplumsal tepkilerin önlenmesi ve destek bulmaması için “dikensiz bir gül bahçesi” yaratmak isteyen  sermaye sınıfı ve onların çıkarlarının temsilcisi olan hükümetler bütün ideolojik hegemonya araçlarını (özelleştirmeden elde edecekleri gelirlere neredeyse denk düşen milyarlarca parayı  verilen reklamlarla çarçur ederek) devreye soktular. Ve aklımızı  yalan ve kirli bilgilerle donatmaya çalıştılar.

Bununla da yetinilmedi, özelleştirme saldırılarının işçilere dayatılması karşısında işçi sınıfının kendiliğinden gelişebilecek olası tepkilerinin önlenmesinde, zaten işçi sınıfına yabancılaşmış olan sendika bürokratları ve ağaları devreye sokuldu. Tüm işçi sendikaları, özelleştirmeye karşı olduklarını ilan etmelerine rağmen özellikle özelleştirmelerin gerçekleştiği kamu işyerlerinde örgütlü olan Türk-İş (Türkiye işçiler sendikası konfederasyonu) özelleştirilmelerin durdurulması ve işçilerin taleplerinin gerçekleşmesi için değil, daha çok işçilerin kendiliğinden oluşabilecek tepkilerinin önlenmesi, devletin ve AKP hükümetinin isteklerinin gerçekleşmesi için çaba harcamıştır..

Tekel işçilerinin örgütlü tavrı ve direnişi artık sendikaların ve sendika bürokratlarının ve ağalarının iradesini aşmış ve  önüne geçmiştir. AKP hükümeti ve Türk-İş bu yüzden şaşkınlık yaşamakta ve bir an önce “hesapta olmayan” bu direnişin bitmesini istemektedirler. Ve açıkça söylemek gerekir ki, Türk-İş  hala AKP hükümetinin tekel işçilerine karşı ortaya koyduğu aldırmaz, tehditkar ve uzlaşmaz tavrın  yanında tutum takınmakta ve Tekel işçilerinin direncinin kırılabilmesi için çabalamaktadır. Bunun böyle olduğu, Türk-İş"in 42 gündür Ankara sokaklarında soğuğa ve yağmura karşı direnen Tekel işçilerinin haklı direnişinin başarıyla sonuçlanması için hala ciddi bir tavır ortaya koymamasından da bellidir. Ve hatta görünen odur ki, Türk-İş Tekel işçilerinin eylemlerinin zamana yayılarak kırılmasından ve Ankara"yı terk etmelerinden yana tavır koymaktadır.

Ancak Tekel işçileri bütün bunları boşa çıkaracak kararlılığa sahiptir. Tekel işçilerinin direnişi, sadece Tekel işçilerinin direnişi olma sınırını çoktan aşmıştır. Ve artık toplumun ezilmiş, yoksullaştırılmış ve ötekileştirilmiş olan tüm kesimlerinin ortak eylemi olma yönünde hızla ilerlemektedir.

Ancak Türk İş, kendi dışındaki sendikalar ve sivil toplum örgütleri ile mücadeleyi birleştirmek istemiyor ve isteksiz davranmaya devam ediyor.

Bu yaklaşımlara rağmen, Tekel işçilerinin başlattığı direniş ateşini güçlendirmek, bütün işçilerin, iş, ekmek ve demokrasi mücadelesi veren sendikaların, kamu çalışanlarının, işten atılanların, işsizlerin, yoksulların ve ezilen tüm toplumsal kesimlerin görevidir..

Devlet ve AKP hükümeti tekel işçilerinin başlattıkları açlık grevinden pek etkilenmiş görünmemektedirler. Açlık grevi ve ölüm orucu eylemleri zaten, artık yapılması gereken her şeyin tüketildiği en son eylem biçimi olarak insanların vücudunu açlığa ve gerekirse ölüme yatıracağı bir hak arama eylemidir. İşçi sınıfı açlık grevinden önce  yaptırım gücü olan ve devlet üzerinde daha etkili olacak yaratıcı eylemlere yönelmelidir. Bunların içinde en etkili eylem ise bütün yaşamı etkileyecek olan genel grevdir. Sendika Konfederasyonların bir araya gelip yaptıkları toplantıda, “26 Ocak tarihine kadar adım atılmazsa…dayanışma grevi ve üretimden gelen gücün' kullanılması sürecinin programlanacağı bir toplantı yapılacağı ifade edildi. Tekel işçileri ile dayanışma ve GENEL GREV için şimdi tam zamanıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR