Şükür ve Teşekkür

   Her hafta en az iki kez olmak üzere bu köşeden elimizden geldiği kadar siz değerli okurlarla konuşmaktayız. Dertleşmekteyiz. Bizi memnun eden büyük bir kitle tarafından takip ediliyor olmaktır. En yakınımızdakilerden tebrik almama durumuyla karşı karşıya kalıyoruz bazen. Bu köşedeki yazılarımız sayesinde hiç tanımadığımız ve ummadığımız insanlardan çok önemli kutlamalar alıyoruz. Bu bizi fazlasıyla memnun ediyor. Takip edildiğimiz için Allah"a şükrediyorum. Takip edip onca işlerine rağmen haber yazan dostlara da sonsuz teşekkürler ediyorum.
   Eğitimci, emekli yönetici bacanağım Sayın İsmet Köksal Bey"in mesajlarıyla başlayalım paylaşmaya. 13 Ekim"deki "Biz Farklıyız" yazım için İsmet Bey şunları yazmış kısaca:
“Bacanak son günlerde yazdığın yazılar  sanki benim çocukluğumu anlatıyor. Üretimde noksanlıklar var. Benim nohutlar, senin fındıklar bu yıl iç tutmadı. Eksikleri görüp boşa kürek çekmeyelim. Saygılar”
   "Fındıkçının Çilesi" yazıma da şu notları düşmüş değerli bacanağım:
   “İnsan  olayları yaşamadan anlamıyor. Yazınız beni çok etkiledi. Ben bu olayları yaşadım. Gerçek alın teri para etmiyor. Suat Bey"den bahsetmişsin. Laftan başka işi yok. Hani halkın yanında idi. Senin çalışmanı gördüm. Senin gelirin var. Ya olmayan insanlar. ATATÜRK:  "MİLLETİN EFENDİSİ KÖYLÜDÜR." Şimdi soruyorum:  Üretene kim değer veriyor? Bu sene  iki tane salatalık yetiştiremedim. Yine de köylünün alın teri bereketli. Her ne kadar insanlar köyü sevmeseler de. Anladın herhalde. Sen yazmana devam et. Belki sesini duyan  bizim gibi sivil toplumcular olur. Sana destek verirler. Saygılar sunarım.”
   Bu haberlere ek olarak diğer üç bacanağımın da duygu ve düşüncelerini beklerim. Ve de başka yakınlarımın. Bu bana güç verir. Destek olur.
   Samsun"da tiyatro alanında tek olan, güzel konuşma ve diksiyon kursları veren bir diğer dostuma geçmek istiyorum. Sayın Mehmet Çömez. Anadili konusunda çok duyarlı ve hassas olan Mehmet Bey zaman zaman duygularını benimle paylaşır sağ olsun. Burada şimdilik bir tanesine yer vereceğim.
İNSAN PSİKOLOJİSİNİ YÖNETME
   “Yaşlı bir adam emekliye ayrılır ve kendine bir lisenin yanında küçük bir ev alır. Emekliliğinin ilk birkaç haftasını huzur içinde geçirir ama sonra ders yılı başlar. Okulların açıldığı ilk gün, dersten çıkan öğrenciler yollarının üzerindeki her çöp bidonunu bağırıp çağırarak tekmelerler. Bu çekilmez gürültü günler sürer ve yaşlı adam bir önlem almaya karar verir. Ertesi gün çocuklar gürültüyle evine doğru yaklaşırken, kapısının önüne çıkar onları durdurur ve:
   'Çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz. Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken aynı şekilde gürültüler çıkarmaktan hoşlanırdım, bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz. Eğer her gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size her gün 5 lira vereceğim' der.
   Bu teklif çocukların çok hoşuna gider ve gürültüyü sürdürürler. Birkaç gün sonra yaşlı adam yine çocukların önüne çıkar ve onlara şöyle der:  'Çocuklar enflasyon beni de etkilemeye başladı bundan böyle size sadece 2,5 lira
 verebilirim. Çocuklar pek hoşlanmazlar ama yine devam ederler gürültüye.  Aradan birkaç gün daha geçer ve yaşlı adam yine karşılar onları:  'Bakın' der, 'Henüz maaşımı alamadım, bu yüzden size günde ancak 1 lira verebilirim, tamam mı?' 'Olanaksız' der içlerinden biri, 'Günde 1 lira için bu işi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Biz işi bırakıyoruz.” Nasıl güzel değil mi? Herkes bu hikâyeden dersler çıkarabilir. Günlük hayatında yararlanabilir.
   Muhammet Enes diye genç bir arkadaşım, tanımadığım duyarlı bir dost ise selam ile başlayarak şunları iletmiş:
   “sa. "Ramazanlaşmak" isimli yazınızı okuma şerefine nail oldum. Öğrenmek istediğim şey ise "ramazanlaşmak" kavramını hangi bağlamda kullandınız ve bu kavramı ilk defa nereden işittiniz? Selam ve hürmetle… Muhammet Enes.”
   Enes kardeşime cevap yazdım. Cevabıma da duyarsız kalmadı. Hem bilgilerini, hissiyatını paylaştı hem de kendini tanıtmış oldu. Böylece bir dost daha kazanmış oldum. Muhammet"in son haberi şöyle: “as. ilginize teşekkür. Adım Muhammet Enes Topgül. 1984 İstanbul doğumluyum. Çanakkale İlahiyat (2008) mezunuyum. Şu an Marmara İlahiyat Fakültesi"nde Hadis Anabilim dalında master çalışıyorum.  edebistan.com'da yazılarım çıkıyor. Ayrıca birkaç edebiyat ve düşünce dergisinde ara sıra yazıyorum. Kavramı şunun için sordum: Bu kelimeyi ilk defa bildiğim kadarıyla M.F.Gülen kullandı. 1994–1995 gibi. Ben ise kavram olarak içini doldurmak için çalıştım biraz. Ağustos sonu eylül başı gibi de birçok mail grubuna "ramazanlaşmak 1–4" serisini yolladım. Eğer kavramın daha önceye dayanan bir geçmişi var ise faydalanmak istemiştim. Yoksa -laş ekiyle türemesi sıradan bir isim-fiili kavram yapmaz malumunuz olduğu üzere. Onlar islenir ve zamanın kucağına bırakılırlar.”
   Liseden arkadaşım Amatörde kalecilik yapan ve uçan imam unvanlı Necati Karabaş ise şu güzel haberi benimle paylaşmış:
'Biz Allah'ı (cc) Cuma günleri mescide sığdırmaya çalışıyoruz.
Belki cuma gecesine, çok nadiren kalkılabilirse, yatağın sıcaklığından feragat edilebilirse de Sabah namazlarına...
Ama hastalıklarımız, zayıflıklarımızda, doğal afetlerde, kısaca zorda ve çaresiz kaldığımızda hemen etrafımızda olsun istiyoruz ve hiç şüphesiz, en çok da ölümün hatırlandığı cenazelerde.
Maalesef, biz Allah'tan (cc) bunları beklerken, Allah (cc) için işte, oyunda, hayatımızın neredeyse tamamında yerimiz ve zamanımız yok...
Çünkü...
Diğer zamanlar işlerimizi kendimiz halledebiliriz düşüncesi hayatımıza girmiş. Ya da açıkça söylersek o zamanlar Allah'a (cc) ihtiyacımız yok. Allah'ın (cc) emir ve yasaklarına itaattir. Karşılıksız alabileceğimiz en iyi hediye namazımızdır. Hem masrafsız ve ödüller de muhteşemdir. Allah beni affetsin!
O'nun hayatımda ilk sırada olmaması çok vahim bir durumdur. Her zaman O'nun bizim için yaptıklarını daima hatırlayacak zamanlarımız olmalı.
Bu mesajı idrak ettiyseniz paylaşın!!
Evet, ALLAH'ı (cc) çok seviyorum.
O benim var olma ve kurtulma kaynağım.
Beni her gün ayakta tutuyor.
O'ndan başka sığınılacak kapı olmadığını bilmek.
Onsuz hiçbir şeyim.
Diyebiliyor musunuz?
Bunun için işte size çok basit bir test.
Eğer Allah' ı seviyorsanız ve O'nun sizin için gerçekleştirdiği muhteşem şeylerden utanmıyorsanız, bunu arkadaşlarınıza iletin.
Bunun için zamanınız var mı?
Kolay zora karşı.
—Gerçekleri söylemek neden bu kadar zor.
Aynı zamanda yalanları söylemek de bu kadar kolay!
Neden namazda uykuluyuz da bitince aniden uyanıveririz?
—Böyle mesajları paylaşmak varken silmek neden kolayımıza gelir?
Ne gariptir, ALLAH'a (cc) inandığını söyleyip de şeytanın peşinden gitmek!
Ne gariptir, fıkraları çılgınca paylaşırız, mesajlar
havalarda uçuşur da iş İslamiyet"le ilgili bir mesajın iletilmesine geldiğinde iki defa düşünürüz.
Bu mesajı eğer birilerine gönderirseniz, adres listenizdeki herkese gönderebilecek misiniz? Yoksa ne tepki vereceğini bilmediğinizden ya da emin olmadığınızdan göndermeyecek misiniz?
Allah'ın bizim için ne düşündüğünden çok insanların bizim için ne düşündüğüne önem vermemiz sizin adalet terazinizle ne kadar adil görünüyor?
Her şeyden önemlisi ne kadar daha yaşayacağınızı sanıyorsunuz?
   Değerli okurlarım, bana gelen haberlerin çok azını burada yazabildim. Diğerlerine zaman buldukça yer vereceğim. Sizler haber göndermeye devam edin. Tebriklerinizle mutlu oluyor, uyarılarınızla kendimizi geliştiriyoruz. Sağ olun, sağ olun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
İsa Abanoz Arşivi
SON YAZILAR