Hırsızın suçu

   İnsanlar gözetleniyor. Kul kameraları diğer kulları yerle bir etmek için görüntü kaydediyor. Kaydedilen çirkin görüntüler belgeleniyor. Adamın bahtı açılıp engellenemez bir yükselişe geçince rakipleri ve çekemeyenleri peyderpey yıpratma ve yıldırma saldırılarını başlatıyor. Bunu yayınladım. Elimde başka neler neler var, diyerek abanın altından sopa gösterilmekte. Temiz(!) lider korkutulmakta. Başka belgeler olmasa da fark etmez. Lider korkmakta. Zira kendini bilmekte.   

   Zirveden inmek istemeyenleri zirveden indirmenin başka bir yolunu bulamadıkları için belki böyle bir yola başvuruyorlar. Belki de zirveye çıkarken oynadığı alicengiz oyunlarının ceremesini çekmektedir bizim lider efendi! Ettiklerini bulmaktadır. Hem de en güvendiği, sağ kolum dediği kişiler tarafından.

   Zirveye veya koltuğa hiç ayrılmayacakmış gibi tutunanlar için kaset oyunlarının ve ofsayda düşürmelerin tek yol olduğunu veya bir gereklilik olduğunu düşünüyor insan. Yoksa koltuktan inecekleri yok koltuk müptelalarının. Müdüriyetin veya siyasetin emeklisi olmaz. Rahmetlisi olur. Bunu kural yapmışlar kendilerine. Görev başında ölmek, görev şehidi(!) olmak da güzel bir şeydir.

   Düşenin dostu olmadığı biliniyor. Siyasette düşene daha bir kötü bakılıyor. Sevgili yandaşların düşene üzülme egzersizleri yaparken ağızlarının sularının aktığı gözlemlenmekte. Kameralar motor deyip bunları kaydetmekte. Cenaze kaldırılmadan yeni koltuk yarışı alıp başını gitmekte, kızışmakta.

   Dönelim biz meşhur kasetimize. Baykal-Baytok mesaisine. Böyle bir mesainin yaşanmadığını varsayalım. Olayın failleri açık yüreklilikle bu olayın olmadığını söylemeseler de biz yine de iyi düşünelim. Böyle bir olayın yaşanmadığını söyleyip istifa etmemesi gereken Baykal giderayak suç bastırma yolunu seçerek hükûmete yüklenmiştir. Onlar olmadan bu iş yapılamaz, demiştir. Onlar mı size bu imkânı verdi? Uçkurunuzdan onlar mı sorumlu? Başına taş düşse Tayyip"tendir anlayışı ne kadar kabul görür?

   İzzet ve ikbal ile oradan ayrılmayacağını bilen yandaşlarının böyle bir işle seni gönderdiği düşünülemez mi? Olay henüz soğumadan yapılanlara bakarsanız düşünebilirsiniz. Adnan Menderes"e yaptığınız hakaret veya yükselmek için yaptığınız oyunlar belki bugün başınıza döndü. Gidip gidip gelmenizin, bensiz başarı gelmiyor demenizin, bu hırsın kurbanı oldunuz belki.

   Siz dört duvar arasındayken arkanızdan Kemal, çantalarla, dosyalarla Kadir Topbaş"ın karşısına çıkıp mağlup olan Kemal, İstanbul"un çamurlu yollarında çamurlara batan dürüst(!) Kemal, partinizin oyunu bir anda %30"a yükseltiverdi. Sizin yıllarca yapamadığınızı yapıverdi. Bu gelişme hayal âleminde oldu elbette. Bağrına basıp sağ kolum dediğin bu adam seni bir anda sildi. Onunla olmuyor, bakın benimle nasıl olacak, diyor.

   TV programlarına bakıyorsunuz, partililere bakıyorsunuz. Çok acı bir manzarayla karşılaşıyorsunuz. Özel hayata müdahale edilemez. Yatak odasına girilemez. Hangi yatak odasına? Kiminle kimin yatak odasına? Yaptıkları gayet normalmiş! O fiilleri işleyenlere yapılanlar yanlışmış! Kanunlar böyle diyormuş. Hangi kanunlar? İnsan kanunları. Erkeklerin kanunları.

   Nikâhlı bir bayanın merdivenlerin basamaklarını hızlıca çıkması için değişik işlerde kullanılması bugün ne yazık ki onaylanıyor. Peki, bayanları siyaset meydanına çekmek isteyenler, siyasette daha fazla bayan görmek isteyenler, bayanlara saygı duyup bacı olarak mı sayacaksınız onları? Onları yaptığınız küfürlerle, kavga ve atışmalarla erkekleştirme yoluna mı gideceksiniz? Daha da acısı onların zaaflarından ve güzelliklerinden yararlanıp onların hızlı yükselmesini mi sağlayacaksınız? Bu sözlerim kadın tüccarlarınadır. Kadına değer vermeyenleredir. Kocasına hizmet etmeyi bir zül gösterip elin adamına her türlü fedakârlığı yapmasını öneren aydın(!) siyasetçileredir. Kendini aydın sanan bütün örümcek kafalılaradır.

   Benim liderim nasıl böyle bir şey yapar, demiyor partili. Gitme, yapma, bizi bırakma, diyor. Yalvarıyor, yakarıyor. Daha yapacak işlerin var, diyor. Yürüyüşler yapıyor. Açlık grevlerine giriyor. Başka eylem ve çırpınışlarda bulunuyor. Sonra susturuluyorlar. Gidişat değiştiriliyor.

   Sesli olarak dillendiremese de helal olsun(!) benim liderime, diyor. Yakışır, yapar adam, diyor. Erkek değil mi? Kasetçileri suçluyorlar. Nasıl çekersiniz? Niye çekersiniz? Durup dururken çekilmedi bu görüntüler. Bir şeylerden şüphelendiler. Yakınlaşmayı ve hızlı yükselişi gördüler de bu yola başvurdular. Ancak yine birileri ev sahibini suçluyor. Neden kapıyı açık bırakıyorsunuz? Hırsıza neden cazibe merkezi oluşturuyorsunuz? Ey ev sahipleri! Neden böyle yapıyorsunuz? Bu tarz suçlamaları ev sahiplerine yapıyorsunuz. Hırsızları yavuz yapıp hırsızlığı açık açık teşvik ediyorsunuz. Siz de hırsızlara çarpılmadan hep birlikte şunu söyleyelim ve yaşatalım. Her açık kapı gördüğünde fütursuzca içeriye giren hırsızlar da suçludur. Bir suç ev sahibine aitse on suç hırsıza aittir diyebilelim. Çarpılmadan bunu yapalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsa Abanoz Arşivi
SON YAZILAR