Hayat

Hayat, kararan geceye rağmen buğulu pencere camına güneşi çizebilmektir.

   Hayat bir çay fincanının her çay içişte sararması gibi bizim dünyamızda bir etki bırakmaktadır. Bundan kurtulmak için ağartıcı bir şeyler kullanmak lazım herhalde. Hayat bizim için kısa dolayısıyla daha küçük, dünyamız ise daha büyüktür. Hayatın bir sınırı var. Bir yerde başlar ve bir yerde biter. Başladığı ve bittiği yer arasında yaşıyoruz. Ama dünyamızın sınırlarını biz belirliyoruz. Bazen pencereler sınır oluyor bazen uçsuz bucaksız ovalar. Bazen bir kişiye açıyoruz kendimizi bazen binlerce kişi oluyor etrafımızda. Ağartıcı etki bırakacak şey ne olabilir hayatımızda? Dünyamızda her gün yüzleştiğimiz birçok eylemden hangisi bizi her gün temizler acaba. Bana kalırsa insanların hayatlarında ağartıcı bir etki bırakacak şey konuşmaktır. Çünkü insanın düşünmekten sonra en önemli ikinci özelliği konuşmaktır.

   Şair şöyle diyor: “Derdini söyleyememek zor

                              Dağlar ondan öyle kaskatı mosmor

                              Düşünüyor düşünüyor anlatamıyor.”

   Hani bir gün bir yerde dilsiz bir insan görürsünüz de sanki o anda sizin de diliniz tutulur konuşamaz hâle gelirsiniz. Düşüncelerimiz konuştuğumuz anda anlam kazanır. O yüzden düşünce özgürlüğü yerine konuşma özgürlüğü daha anlamlı. Konuşmanın bir basamak gerisinde de yazmak var. Yazı çok ilginç bir şey. Düşüncelerimizin bedeni anlamsız olan sembollerden oluşan yazıdır. Konuşmak ise düşüncelerimizin ruhudur. Konuşmak düşüncelerimize can verir, onları anlamlı kılar. İnsanlar yazıyı o kadar ilginç bir yerde konumlandırmışlar. Alın yazısının tam da düşüncelerimizin dolu olduğu kafatasının en güzel yerine yazıldığını kabul etmişler. Bu yazı önemli bir yazıdır. Bu yazı insanın kendi düşüncelerinden ortaya çıkmıştır. Kader ise üzerinde konuşulması sakıncalı bir kavramdır. Kader beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı. Elindeyse beyazdan gel de ayır beyazı. Beyazı beyazdan ayırmak ne haddimize. Renkleri bile ayırt etmekte zorlanıyoruz.

   Daha sonra alın yazısı taşlara, derilere sonra da kâğıtlara yazılmıştır. İnsanların özgürce düşünebilmeleri dünyalarına bağlıdır. Dünyamızı ağartacak şey konuşmaksa dünyamızda konuşmadan önce bir dağ gibi düşüncelere sahip olmalıyız. Konuşurken o dağın üzerinden akan bir şelale kadar anlamlı şeyler söyleyebilmeliyiz.

   Düşünmek, yazmak,  konuşmak ruhumuzun bulabildiğim üç önemli parçasıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsa Abanoz Arşivi
SON YAZILAR