CEVAP

  Bu yazımda kutlu insanlara bir cevap yazacağım. Öncelikle takip ettikleri ve eleştirdikleri için kendilerine teşekkür ederim. Eleştirilerinin altlarına imzalarını atmadıkları için teşekkürümü onlara köşemden yolluyorum.

   “Çekil ey İsrail, çekilin ey siyonizmin acımasız temsilcileri İsa ABANOZ geliyor. Mazlum milletlerin koruyucusu, Türk milletinin fikir babası... Siz bu milleti sahipsiz mi zannettiniz? Yürü İsa ABANOZ, kim tutar seni? Kardeşim sen öğretmen adamsın, olayları ve dünya siyasetini biraz daha iyi okumanı ve konuyla ilgili bir yazı daha yazmanı tavsiye ederim. Saygılar...

   Böyle bir ileti yazmış arkadaş ve kendini x ile tanımlamış. X"in yerine y yazmaması manidardır. 

   Bir diğeri balkoncu paşa (Kutlu komşu) da mealen şöyle demiş: “İşe nasıl gideceksin? Bu kutlu insanlar seni çaya, çorbaya davet edecek. Davetlerine nasıl katılacak, ellerinden, o mübarek ellerinden, çay içecek, nasıl o nurlu yüzlerine bakacaksın? Nasıl? Hiç vicdanın yok mu? İçin hiç cız etmeyecek mi?” Her an aforoz edilmekle yüz yüze kalmış gibi hissediyorum kendimi. Aman Allah"ım! Ben ne yapmışım böyle? Ne büyük günah işlemişim! Affet Allah"ım! Mazlumu korumanın bugünkü faturası böyle oluyormuş demek! Tepkisiz millet bir anda tepki kesildi. Ne oldu? Şaşırdım bu duruma. 

   Kahveci izmaritçi başı haşim ayar isimli kahraman ise kahvelerde bu yazıların yazıldığını söylemeye çalışmış. Ben kahvelere gitmem beyefendi!

   Gelelim komisyoncunun kutlu fikirlerine. Aynen yazıyı aktarıyorum. Duysun bunu kamuoyu. Yazıda elbette yine imza yok. Dosttan gelmediği, dostça gelmediği, doğru olmadığı aşikâr.

   “Senin yaptığına yemek yediğin çanağa pislemek denir. Bu kadar çok kamu vicdanını düşünüyorsan bir ara iş yerine de uğrasan. Nasıl olur acaba? Hani gelmeden aldığın ücretleri de Filistin"e gönderirsin.”  Böyle söylemiş çanakçı. Sormazlar mı adama? Yemek yediğim çanak neresi? Bu çanak kimin? Siz işi gücü bıraktınız insanlara rızık mı dağıtmaya başladınız da bizim haberimiz olmadı? Yediği çanağa köpek bile pislemez. Ne hayvanlıktır bu! Ben bu tanımlamanın dışındayım. Sizi bilemem. Ben bir yerde çalışmamın karşılığında kalırım. Ahbap çavuş ilişkileriyle değil! Her söyleme amenna diyerek hiç değil! Biz sa"ye sarılır, hikmete ram oluruz. Sizi yine de bilemem. Ey perde arkasının mızıkacıları! Suç bastırmak, eksikliklerinizi örtmek için mi böyle yollara başvuruyorsunuz yoksa? Yoksa krallarınıza hoş ve mehabetli görünmek midir gayeniz? Duruşunuz bellidir. İpiniz bellidir. Sizi bulacağım oğlum! Kim olduğunuz zaten bellidir. İddia ettiği fikirlerin altına imza atamayanlara sadece acınır.

   Laf işitmemek için ne yapmalıyız? Sürüye mi katılalım? Ağamsın, paşamsın mı diyelim? İmza kâğıdına 15 günde bir uğrayıp imza mı koyalım? Arandığımızda çalışmasak da çalışıyoruz, birazdan oradayız mı diyelim? Takiyyeci mi olalım? Yoksa böyyük adamlar olan sizlere: “Sen bir numarasın! Nar tanemsin. Nur tanemsin.” diyerek havalara mı sokalım? Yapmadığınız işleri abarta abarta anlatalım mı? Müsait olmanıza rağmen telefonlara cevap vermediğinizde o meşguldür. Mutlaka toplantıdadır mı demeliyiz? O efsunkâr kelimeyi kullanarak büyüklüğünüze büyüklük mü katmalıyız? Ne yapmalıyız? Söyleyiniz bize. Biz her söyleneni yapmayız gerçi. Yukarıdakileri yapmadığımızdan ötürü belli kesim bizi sevmiyor. Ancak sevenlerimiz vardır bizim. Bizim sevgi bağımız sahtecilik üzere inşa edilmemiştir.       

   Silleci aklı evvelin biri de meydan okuyor. Tamam mı kardeşim, diyor. Kardeşim"i düşmanım der gibi seslendiriyor. Hadi bakim diyor. Güzel yazılar bekliyor. (Aradığın güzel yazıları bende bulamazsın. Başka kapıya.) Bu basit tarz da bana birilerini hatırlatıyor. Ama neyse… Cin olmadan çarpma etkinlikleri yapmakla bu iş olmuyor. Bizim onlarca defa gidip döndüğümüz yolardan siz daha yeni yeni, emekleye emekleye gitmeye çalışmaktasınız. Sineğin biri atın yerde biriken idrarında yüzüyormuş. Orayı derya sanmış. Bu dünyanın kralı benim, diye haykırıyormuş dünyaya. O sineğe benziyor durumunuz.

   Dostlukta ve kardeşlikte eğer birinin beğenmediğimiz bir huyu, işi, ameli… varsa onu kendi yüzüne söylemektir akli olan. Veya telefon diye bir alet var. Böyle de iletebilirsiniz rahatsızlığınızı. Yüz yüze konuşarak, anlaşarak bir yerlere ulaşılabilir. Perde arkasından seslenerek değil! Gaipten konuşuyormuş gibi hiç değil! Eğer size büyükleriniz böyle yapmanızı söylediyse bunu bilemem. Emir demiri keser. Veya bulunduğunuz yerde uzun süreli kalabilmenin yoluysa bu bilemem.

   Bir diğer cebastiyan Torosazela"yı eleştirmiş. Neymiş bir eğitimci köşesinde sigaradan, içkiden, egzozdan bahseder miymiş? Sen hiç mi şiir okumadın? İçkinin, sigaranın burada eleştirildiğini de mi anlayamadın? Burada teşhis yapıldığını da mı kavrayamadın? İntak da mı bilmezsin? O halde otur köşende. Hadi oradan! Haddi! Er meydanına adla, namla çıkılır. Büyü de gel! Önceki yazıma da yorum yazmış ancak yorumu yayınlanmamış. Buna kızmış. Gazeteyi kınıyor. Eğer yorumda ağır hakaret ve küfür yoksa yayınlanırdı. Aslında mail adresini vermeyenlerin yorumu yayınlanmamalıdır. Ben de gazeteden bunu istiyorum. Miraç ÖZTÜRK bu konuya dikkatinizi çekiyorum. Gereğini yapınız.

   Cebastiyan"ın yorumlarını değiştirmek çok kolay aslında. Yazının yazarını değiştir. Rüzgâr farklı yönden gelsin. Dinle, bak cebastiyan ne nağmeler döktürüyor. Anlaşılıyor ki yorumlar yazara göre yapılıyor. Bakış açıları yazıya göre şekillenmiyor.

   Olumsuz yorumlara cevap verdim. Bu yorumlar beni üzdü. Ancak şu ana kadar basit yorumcuları bilmeme, tahmin etmeme rağmen sesiz kaldım.

   Hakk"a götüren başka kaynaklardan da beslenmeyi bilen değerli yorumcuların yorumlarını basit yorumcuların okumalarını salık veririm. Belki bir şeyler öğrenirler. Fildişi kulelerin dışında güzel ve samimi insanların, kaynakların olduğunu görsünler. Güzel insanlara selam vermeyi öğrensinler. Müslüman"a tebessümün sadaka olduğunu da bilirler herhalde. Verilen selamın alınması da bir borçtur.

   Vaktiyle arkasından demediğinizi bırakmadığınız insanlarla aslında ciddi, samimi, dik ve doğru olan ve size çok daha benzeyen insanların inadına kanki olabiliyorsunuz. Hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyorsunuz. Bu nasıl midedir böyle? Hani çok insancılsınız. Kucaklayıcısınız. Merhametlisiniz. Dışarıya böyle ileti vermeye çalışsanız da size kimse inanmaz. Zira hareketlerinizde bir tutarlılık, bir samimiyet yoktur. Olanlara sözüm olamaz.

   Çorbalı, etli, butlu tekkenin yılmaz savunucuları! Tekkenin nevalesi bitince çil yavruları gibi dağıldığınızı görür gibiyim. Ey büyük ve kutlu insanlar! Samimi olmanız ve olaylara nesnel bakmanız şartıyla kutlarım sizi. Bir de lütfen imzasız dilekçe yazmayın.

   Bu yorumlarda yanılmayı umardım. Yalan olsun isterdim sözlerim. Eğer bu yazıda kendini bulanlar varsa cevap yazarlar. Yok, eğer böyle hiç kimse yoksa o zaman yazıya yorum gelmez. Herkes rahat eder. İnanma ki şair sözü elbette yalandır. Ben de şair değilim. 40 yaşına gelene kadar yazdıklarıma şiir demiyorum. Bire birde taşlayanınız çok, alkışlayanınız az olsun!  Çünkü taş oturtur. Alkış uçurur. İyi uçuşlar!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
İsa Abanoz Arşivi
SON YAZILAR