Ansızın Bir Sabah

Bir sabah evden çıkyorsunuz, üniversitede okuduğunuzu varsayalım, o an aklınızda olan tek şey derse yetişmek. Birden dikkatinizi çekiyor, caddede panzerler, kavşaklar kalabalık... Bir kadın polis yanınıza yaklaşıyor ve kimliğinizi istiyor, üstünüzü arıyor. Kadın polisin başında bir bere, özensiz bakımsız bir hali var. Size, başınızı örtmeniz gerektiğini, uzun saçınızın at kuyruğu da yapılmış olsa kamu için uygunsuz olduğunu söylüyor ve arkasını dönüp bir başka bayana doğru ilerliyor. Siz olduğunuz yerde duruyor, afallıyorsunuz. kafanızda soru işaretleriyle ilerliyorsunuz. Fakülte kapısındaki kalabalık oldukça değişik, 'Arap kafilesi okulu gezmeye mi geldi acaba' demeye kalmadan bu kafilenin içinde tanıdığınız birkaç sima gözünüze çarpıyor. Kimi genç işi bir çarşafa bürünmüş, kimi ütüsüz pantolonlarla, kimiyse yakasız gömlekler içinde... Sizi görünce şöyle bir irkiliyorlar, yadırgıyorlar!
Derse giriyorsunuz hocalar değişmiş, fakültede kalan tek tük bayan hoca varsa, onların da yüzü gözü görünmüyor. Her yanı kumaşa dolanmış bir şekilde, size ''Fransız aydınlanma düşüncesi''ni anlatmaya çabalıyor!
Neler olduğunu kimlere soracaksınız nasıl davranmak gerek bilmiyorsunuz. 'Okuldan sonra bir gazete alıp bakayım' diyorsunuz. Ah doğru ya siz gazete okumuyordunuz değil mi? Haberlerinse sadece magazin kısmı sizi eğlendiriyordu! Şimdi sorsam hangi partiler muhalefetteydi, kimdi padişah bilemeyeceksiniz, pardon padişah mı dedim??
Ama gazetede artık ülkede iki parti olduğu yazıyor, biri iktidarda olan, diğeriyse iktidarı iktidar yapan dışa bağımlı göstermelik muhalefet! Bu işe aklınız kesmiyor, ''ben neredeydim bunca zaman'' diyorsunuz. gazete yazarları tektipleşmiş, yurdun bağımsızlığını savunan tüm yazarlar, aydınlar, sendika liderleri '' 'kalem görünümlü' silah zoruyla halka gerçekleri göstermeye çalışmaktan'' tutuklu... Kimiyse 'siz gözünüzü açana kadar' bu dünyadan göçmüşler!
Hani meydanlara çıkıp çok ses getiren mitingler düzenleyen milyonlarca insan vardı, sesleri bana bile ulaşmıştı; ama ben o sırada elimde kolamla markalı kıyafet seçiyordum ilgilenemedim(!) 'Peki onlar nerede?' diyorsunuz... Sesiniz sadece yankılanıyor! Çünkü o insanların elinde makam mevki yoktu, devletin uçağıyla turlara çıkamadılar; ama sindirildiler, tarikat yuvalarında çocuklarının beyni yıkandı, 'görünmez' oldular.
Yolda yürümeye devam ediyorsunuz, bir banka kapısında bir Amerikan bayrağı gönderde, yanındakinde Lübnan, diğerinde İsrail bayrağı dalgalanıyor; karşı caddede bir Arap holdingi, yanında Hollandalı birine ait bir telefon şirketi...
Lokantalar 'restaurant' olurken, eskilerin 'koku' dediği parfüme 'au de toilet' demeye çalışırken siz, birden ne kadar da değişmiş ülkeniz?
Türkler tezgahtar olmuş, Türkler kapıcı ya da maden işçisi... Tepelerinde Amerikalı, İngiliz, Fransız armatörler, patronlar, koca koca holdingleriyle satın almışlar Gap'ı,Doğu'yu,kıyılarınızı...
Ülkenizi 'babalar gibi satan'larsa Amerikalara, zaten vatandaşı oldukları İngilterelere kaçmış gitmiş! Bir başınıza kalmışsınız... Okuduğunuz devlet üniversitesi Danimarka'ya satılmış, haritada yerini bile bilmediğiniz minicik ülkeler sizin ekonominizi, sizin yeraltı zenginliğinizi sizden iyi bilir olmuşlar! IMF'nin yardım(!) paketleriyle gömüldükçe gömülmüşsünüz kredi borcuna ve Gümrük Birliği Anlaşması da tek taraflı olarak aleyhinize imzalanmış olduğu için ülkeniz çok güzel bir sömürü cennetine çevrilmiş! Uykusundan uyandığında 'peki ben şimdi ne yapacağım' diye düşünenlere önerim; o öğrendiğiniz çat pat ingilizce işte şimdi çok güzel işe yarar! Sizden olsa olsa tercüman olur, ülkenizin saklı kalmış değerlerini de anlatın ki belki ona da bir alıcı çıkar!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR