Yoksul ve Hanımı

Mesnevi"den bir hikâye aktaracağım sizlere. Bu arada kitabı hazırlayan Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu"na teşekkür etmeliyiz. Burada aktaracağım hikâyeyi genelde yorumsuz vereceğim. Hikâyenin sonu gelmeden de yorum yapmanın doğru olmayacağını baştan söyleyeyim. Önce bir konunun tamamlanmasını beklemeliyiz. Sonra yorumlarımızı yaparız. Yazıdan hangi dersleri çıkaracağımıza, kıssadan hangi hisseleri alacağımıza bakarız. Mevlana, olayları sembollerle anlatır. Sembollerle nelerin kastedildiğini beklemeli ve anlamalıyız. Hikâyeye geçelim şimdi.

Bir adam eşine: “Ne zamana kadar gelir ve ekin arayacaksın? Bizzat ne kaldı ömürden? Çoğu geçti. Akıllı çoğa, aza bakmaz. Çünkü her ikisi de sel gibi geçer. İster berrak ister bulanık sel olsun, madem bir an durmuyor, ondan söz etme. Bu dünyada binlerce canlı, alt üst olmadan hoş yaşayışla yaşıyor. Guguk kuşu, gece azığını hazırlamadan ağaç üstünde Allah"a şükreder. Bülbül Allah"a hamdeder: “Ey duaları kabul eden! Rızk güvencesi sendedir.” Doğan, padişahın elini müjde edinmiş, bütün leşlerden ümidini kesmiştir. Aynı şekilde sivrisinekten tut file kadar, -bütün canlılar- Allah"ın ailesidir ve Hak ne güzel aile sahibidir!

Gönüllerde bulunan bu gamlar, bizim varlığımızın buharından ve tozundandır. Bu kök söken gamlar, bizim orağımız gibidir. “Böyle oldu, şöyle oldu.” bizim vesvesemizdir. Bil ki her hastalık, ölümden bir parçadır. Bir çare varsa ölüm parçasını kendinden kov. Ölümün parçasından kaçamazsan bil ki bütünü başına dökülecek. Ölüm parçası sana tatlılaşıyorsa bil ki Allah bütünü tatlılaştırır sana. Dertler, ölümden elçi olarak geliyor. Ey boşboğaz! Elçisinden yüz çevirme!

Tatlı yaşayan, acı ölür. Bedenine tapan, canını kurtaramaz. Koyunları ovadan alırlar. Daha semiz olanı öldürürler. Gece geçti, sabah oldu. Ey Temer! Bu altın efsanesini ne zamana kadar baştan alacaksın? Sen gençtin ve daha kanaatkârdın. Altın ister oldun, önce kendin altındın. Meyve dolu asmaydın, nasıl meyveden yoksun oldun? Olgunlaşma zamanında bozuldun? Meyven daha tatlı olmalı, ip eğirenler gibi sona gitmemeli. Bizim eşimizsin, eş aynı özellikli olmalı ki işler güzelce sonuçlansın eş birbirinin örneği üzere olmalı, ayakkabı ve çizmenin iki eşine bak. İki ayakkabı eşinden biri ayağa dar gelince iki eş de senin işine yaramaz. Kapının eş kanatları; biri küçük, diğeri büyük? Hiç orman aslanının eşini kurt gördün mü? Deve üzerinde biri boş, diğeri malla dolu çift çuval dengeli olmaz. Ben kanaat yolunda gönlüm güçlü gidiyorum, sen niçin serzenişe doğru gidiyorsun?” dedi.

Kanaatkâr adam, içtenlik ve yanışla hanımına gündüze dek bu türden –sözler- söylüyordu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsa Abanoz Arşivi
SON YAZILAR