Yaşamı sorgularken

"Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın. İnsanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için. Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin" diyor Nazım Hikmet Ran, yaşamı sorgularken. Ne yazık ki birçoğumuz Nazım Hikmet gibi yaşamı sorgulamadan nefes alıp veriyoruz. 'İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın' diyen Şeyh Edebali'den yaşamanın aynı zamanda yaşatmak olduğunu öğreniyoruz ancak uygulayamıyoruz.

Vatanseverliği sadece cephede savaşmak olarak algılıyor, "Hadi gidip ölelim de kurtaralım vatanı" diyoruz. Ancak vatan için yaşamanın ne olduğunu tam olarak algılayamıyoruz. Milleti Sakarya Nehri kıyılarında içtimaya çekiyor, “Onun oğlu da bunun oğlu da askere gitsin diyoruz; ancak iş o askerlerin soğukta giydiği kıyafetlerin vergisini vermeye gelince ne yapacağımızı şaşırıyoruz.

Vatan için dağlarda üşümek, battaniye altında nöbet tutmak, elinde tüfek sırtında çanta dağ taş tepede hain avına çıkmak, yeri geldiği zaman ölmek elbette onur verici. Ancak vatan için yaşayıp çalışmak ve faydalı olmakta bir o kadar güzel bir o kadar da onur verici.

Bu hafta Vergi Haftası. Ne yazık ki, vergi dairesi çalışanları dışında kimsenin bu haftayı canı gönülden kutladığı yok. Vergiyi "Kazı en az bağırtacak şekilde, en fazla tüy yolma sanatı" olarak tabir edebilen bir global sermaye bakışından bu haftanın coşkuyla kutlanmasını beklememek gerekir. Maalesef bu bakış bir çoğumuzu etkilemiş durumda. Öyle düşündüğümüzün bile farkında değiliz. Türkiye Cumhuriyeti olarak daima bu topraklar uğruna canını verecek ana kuzularına ihtiyacımız olduğu gibi, "Sermayenin Vatanı olmaz" sözüne inat 'Vatanı olan sermaye'ye ihtiyacımız var.

Her tarafı pek de dost olmayan ülkelerle çevrili olan Türkiyemiz"in ne kadar çok askere ihtiyacı varsa, o kadar da vergiye ihtiyacı var. Vergi devletin temel taşıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını idame ettirebilmesi için hepimizin vergisine ihtiyacı var. Devlete ödemekten imtina ettiğimiz 3 veya 5 kuruş bağımsızlığımıza vurulan bir darbedir. Bir düşünmek gerekir, İMF veya Dünya Bankası Türkiye'nin üzerinde niçin söz sahibi. Türkiye borç aldığı bu kurumlardan ne kadar bağımsız hareket edebiliyor? Türkiye'de neden hala sefalet içerisinde insanlar var? Bu durumdan biz acaba ne kadar sorumluyuz? Başımızı ellerimizin arasına alıp iyicene düşünmeliyiz.

Düşünürken, vicdanları susturmak için "Ben şu kadar vergi ödüyorum ama istenilen hizmeti alamıyorum" gibi bir önyargı içerisine de girmemek gerekir. Ödenilen vergi karşılığında hizmet almayı düşünüyoruz ya, acaba Türk Silahlı Kuvvetlerinin verdiği ulusal koruma hizmetinin maliyetini nasıl ölçeceğiz? Evde güven içerisinde rahat rahat uyuyabilmenin, maliyetini nasıl hesaplayacağız?
 
Vergi toplayamayan bir devlet, ekonomisini ve siyasi-iktisadi bağımsızlığını nasıl koruyabilir. Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler arasından nasıl sıyrılır. Tekrar etmekte yarar var, bu ülkenin cephede savaşacak Mehmetçik kadar, vergisini veren vatansevere de hele hele şu günlerde çok ihtiyacı var. Vergi Haftanız kutlu olsun. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR