TOHUM VE TOPRAK (2)

Türkiye tohumda tamamen dışa bağımlı. Tek kelimeyle tohumun patronu ise İsrail. Bu duruma son verilip bir şeyler yapılmayacaksa işimiz açıkça kötüye gidiyor. 

İsrailli araştırmacıların, genleriyle oynayarak gül ile limon kokulu domates yetiştirdiğini Şalom Gazetesi"nin İnternet sayfasından biraz araştırıp okuyabilirsiniz. İstediğiniz şekle sahip domatesleri bile bulabilirsiniz; çekirdeksiz, kalp şeklinde, salatalık şeklinde, dilimli... Yani genlerle oynama meselesi yüzde yüz doğru.

Gelelim başka doğrulara.

   Bu tohumların bir ekimlik olduğunu bilmeyen yok. Bir ekimliktir bunlar. Kullan ve at. Yani İsrail"den bir defa tohum almakla kurtulamıyorsunuz. Bağlıyor bizleri kendine. Meyveleri de bağımlılık yapıyor. 

   Bir gram tohumun fiyatı her dönemde bir gram altına denk oldu.

Üstelik İsrail tohumunu toprağa bir ektin mi artık isteseniz de yerli tohuma dönemiyorsunuz. Genetik tohum o toprağa da zarar veriyor. Artık hep bu genetik tohumu kullanmak zorundasınız. 50-70 yıl sonra ise toprak kanserojen maddelerle dolduğu için artık tamamen kullanılmaz hâle geliyor.

   Buna en güzel misal:

   Türkiye"nin patates deposu olan Niğde ve Nevşehir bölgelerinde yetiştirilen patateslerde kanserojen maddesine rastlandığı için artık patates ekimine izin verilmemesidir.

Yani İsrail tohumu tek başına satmıyor. Tohum alana hastalığı bedava... Topraklar da hastalığa terk ediliyor. Toprağın da kangrenleşmesi amaçlanıyor. 

   Tohumların içine hastalık yerleştiren İsrail bu sayede zirai ilaç satımını da garanti altına almış oluyor. Bütün bu acı tabloya rağmen Türkiye"de yabancıların menfaatine çalışan bir patent sistemi işletiliyor. Ne korkunç! Köylü kendi bahçesinde tohum bırakamayacak. Yoksa uluslararası mahkemede yargılanacak!

Şu anda dünyada İsrail tohumu kullanma yasası çıkartan ilk ülke işgal altındaki Irak"tır.

İkincisi de biz olmayalım ey yöneticiler, siyasetçiler, bürokratla ve yetiştirdiğimizi ziraatçılar!

   EY VATANDAŞ AKLINI BAŞINA DEVŞİR !!!

SOR SORUŞTUR, BOŞ DURMA...

Bu yazıyı okuyalım, paylaşalım. İşgal altında olduğumuz açıktır. Bu durumda sağlık ve sıhhatimiz için, geleceğimiz için, ağız tadımız için, hastalıklardan kurtulmamız için, toprağımız için sessiz ve tepkisiz kalmayalım.

   Milenyum çağında savaşlar da değişti. Topla, tüfekle savaş yapılmıyor diye dünyayı savaşsız bir dünya görmeyelim. Atalarımızın dediği gibi su uyusa da düşman uyumuyor. Topraklarımız, midelerimiz işgal altındadır. Sahte ve yapmacık tohumlarla beyinlerimiz öldürülüyor, midelerimiz hasta ediliyor. Topraklarımız bitiriliyor. Her şeyimizle bir yerlere bağımlı olmamız isteniyor. Bağımlı olduğumuz yere de yarın hayır deyip itiraz edemeyeceğiz. Minnet duyan bir milletiz ya! Ancak aynı zamanda titreyip kendimize gelirsek bizim önümüzde biiznillah kimseler de duramaz. Bunu başkaları da biliyor. Bizim de bilmemiz gerekir. Sen benle, doğu batıyla, sağ solla… uğraşmayı bırakalım. Aynı gemideyiz ve bu gemi batıyor. Kavga ede ede ölüme gitmeyelim. Düşmanları da güldürmeyelim. Ey yetmiş beş milyon titre ve kendine gel! 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsa Abanoz Arşivi
SON YAZILAR