TARİKAT VE CEMAATLERE DEVAM

      Bir önceki yazımızda Tarikat ve Cemaatlerle ilgili tespitlerimizde Mahmut Efendi Hazretlerinin Tarikatını değerlendirmiştik, kalan Cemaatlere bugün devam edeceğiz ancak Mahmut Efendi Cemaatini bitirmeden bir iki konuya değinmek istiyorum. Bu cemaate mensup iki hocanın uygulamalarından bahsedeceğim. Bunlardan birisi Cübbeli Ahmet Hoca. Bu arkadaşın sohbetlerine ilk bakıldığında Ehli Sünnet çizgisinde çok güzel sohbetler olduğu görülmekte; malumat bakımından da dolu bir Hoca ancak olayların arka planına bakıldığında Sümükü Şerif, Nalini Şerif gibi saçma sapan sohbetlerine katlanmak da mümkün değil. Efendimizin sümüğünü sahabei kiramın üzerlerine sürdükleri şeklindeki sohbeti tam bir saçmalık. Ayrıca Efendimizin Nalini Şerifine benzer nalinler yapıp130 lira gibi yüksek bir fiyattan satması da tam bir rezalet. Ya muskalarına ne demeli? Bu saçmalıklara eyvallah etmek hiç bir Müslümanın şiarından değildir.

    Bir de şehrimizin yetiştirdiği ender şahsiyetlerden birisi olan İhsan Şenocak kardeşimiz var. Bu kardeşimizin söylemleri, eylemleri fevkalade güzel, yaşına göre takva ve malumat sahibi bir kardeşimiz ancak bu kardeşimizin de canımı sıkan yanı medyaya çok meraklı olması ve kim olursa olsun TV’lere davet edildiğinde muhatabının bay, bayan olmasına dikkat etmeksizin çıkıp ille de konuşmaya çalışması ve toplumsal popülariteye ve reytinge çok düşkün olması. Bu O’nun takvasına yakışmıyor. Hangi konuda olursa olsun talip değil matlup olmalıyız; yani biz konuşmayı, sohbet etmeyi, TV’lere çıkmayı talep etmemeliyiz, başkaları talep etmeli. Bu kardeşlerimiz de konuştuklarına uygun kişileri seçerek onlarla programlar yapmalılar. Konuşurken haremden selamdan bahsedip bayanlarla program yapan kim olursa olsun asla tasvip etmeyeceğimi buradan açık ve net bir biçimde söylemek istiyorum. Bu kadar detaydan sonra bu konuyu da kapatıp diğer konuya geçelim.

      Bugün kamuoyunda Menzil Cemaati olarak bilinen Adıyaman Tarikatını konuşmak istiyorum. Bu tasavvufi grubu İmam Hatip Lisesi yıllarından beri tanırım, bilirim. Yetmişli yılların sonlarından itibaren Menzil’de bir şeyhin olduğunu, alkol, kumar, v.s bağımlılarına verdiği tövbe tarikattan sonra o insanların bir daha günah işlemediklerini öğrenciler anlatır dururdu. 1981 yılında Of’ta göreve başladıktan sonra köylüm olan Hacı Yusuf Ağabeyimin o cemaatte olması nedeniyle ben de üç beş İmam arkadaşımla birlikte hacı abi ile beraber Adıyaman’a gittim. Muhammed Raşid Erol Hazretleri’nin elinden tövbe tarikat aldım. Aradan yaklaşık otuz beş yıl gibi uzun bir süre geçti, o gün bugündür bu cemaatle gönül bağım var ama tarikatın gereklerini yapıyor musun derseniz Allah’ın bildiğini kullardan saklayacak halim yok, yapamıyorum.

     Tarikatın şeyhi Muhammed Raşid Erol Hazretleri’nin ahirete irtihalinin ardından yerine kardeşi Abdülbaki Hazretleri geçti ancak bir diğer kardeşi olan Seyyid Fevzeddin bir dönem Abdülbaki Hazretleri’ne intisab etse de daha sonra kendisi müstakil tarikat oluşturup, Eskişehir’de bir merkez kurmak suretiyle faaliyetlerini orada devam ettirdi. Muhammed Raşit Hazretleri döneminde halifesi olan Molla Muhammed Hazretleri de müstakil bir tarikat kurarak faaliyetlerini Konya’da devam ettirdi. Cemaatin en güzel yanı zorlayıcı bir ibadet şekilleri olmamasıdır. Mensuplarının büyük bir kısmı avamdandır, üst düzey ilmi seviyesi olan azdır ama samimi insanlardır, severim onları. Bu cemaat mensuplarının en sevmediğim yanı sürekli keramet anlatmalarıdır; oysaki en büyük keramet İstikamettir. Bir de eskiden seyyidlik konusunu çok istismar edenler vardı; son zamanlarda hem bu konuyla ilgili hem de ilim konusunda çok güzel faaliyetleri var, ne yalan söyleyeyim çok hoşuma gitti bu icraatları. Vekilleri de çok malumat sahibi değil ama bu konuyla ilgili de çok güzel uygulamalar getirmişler. Başlarına birisini görevlendirmişler kimse kafasına göre atıp tutamıyor, uçtu, göçtü hikâyeleri anlatamıyor. Bir de Semerkand Vakfı ile kurumsallaştılar. Vakfın çalışmaları da güzel ancak ehli tarikin yaptığı işi Reklam etmesi hiç hoş değil. Yapılan Allah için yapıldığına göre kalkıp medyada reklam edilmemeli. Bunu neden diyorsun derseniz geçtiğimiz Muharem ayında Aşure Günü nedeniyle yapılan aşurelerin dağıtımı törenlerini adeta siyasi şovlar gibi basına servis etmelerini asla tasvip etmediğimi buradan açık ve net belirtmek isterim. Zira tüm ibadetlerini hafi, yani gizli yapan bir tarikatın aşure dağıtımını törenle yapması tasavvufun ruhuna aykırıdır. Ama netice itibarı ile artıları ile eksilerini topladığımızda artılarının eksilerinin çok üzerinde olduğu muhakkaktır; bunu söylerken siyasetçiler gibi riya yapmadığımı da açıkça söyleyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR