Su

 Kıraç toprakların başı eğik çocuklarının karanlık dünyalarına bir ışık olmak için çıkmıştık yola. Yolculuğumuz anlamlı ve kutsaldı. 

   Çelimsiz çocuklara sevgi vermeye gidiyorduk. Karşılık beklemeden. Gönüller yapıp gönüllere girmeye gidiyorduk. Bizim yerimiz gönüllerdi. Çocuklarımız savunmasız ve çelimsizdiler ancak yürekleri koskocamandı. Gönülleri saf ve engindi. O gönüllere girebilmek aslında çok da zor değildi. Böyle öğretmişti bizlere öğretmenlerimiz. Karşımıza binlerce engel çıksa da başarıya ulaşacağımıza inanıyorduk.

   Açmaya hasret tomurcuklara can suyu olmaya gidiyorduk. Kasımpatılar, menekşeler, papatyalar, petunyalar, nilüferler, yaseminler, açelyalar, fesleğenler, kardelenler… ilgi bekliyordu. Bizi bekliyordu. Yüreklerini açacak, dertlerini paylaşacak birilerini bekliyorlardı. Kendileri için yanmayı göze alabilecek bir kılavuz arıyorlardı.

   Güller yabandı. Öyle doğal ve güzel rayihalar saçıyorlardı ki çevrelerine biz o güllerin tutsağı olmuştuk. Kelebek misali çevrelerinde dolaşıyorduk. Onlara polen taşıyan çalışkan birer arıydık. Güller bizi çekmişti kendilerine. Biz onlara muhtaçtık, onlar bize. Güller sevgi istiyordu. İlgiye muhtaçtılar. Su istiyorlardı.

   Bizler de en mümbit kaynaklardan çıkıp ovaları doyuracak pınarlardık. Durulasıya kadar yapmamız gereken çok işler vardı. Besleyip büyütmemiz gereken körpeler vardı. Nadastaki topraklara tohum ekecektik. Güneş olacaktık. Hava olacaktık. Su olacaktık.

   Mecnun idik Leyla"yı arıyorduk. Ferhat idik Şirin için dağlar yarıyorduk. Mücadele gücümüz inancımızdan geliyordu. İnancımız sağlamdı. Hedeflerimiz belliydi. Büyük işler yapacak ve yaptıracaktık.        

   Anılarımız ortaktır bizim. Biz biriz. Binlere ulaştıran birleriz. Birlik birlik çoğalarak binlere ulaşıyoruz. Bir gittiğimiz yerlerden yüz olup döneriz. Eğitmeniz biz. Vuslat noktamız aynı olduğu için ben demeyiz biz deriz. İdeallerimiz de ortaktır.  

   Soğuk bir kış gününde gitmiştim yanlarına. Karakış, yüzlerinde çatlaklar oluşturmuştu. Elleri buz kesilmişti. Simsiyah saçlarını beyaz karlar okşamıştı. Diğer taraftan gözlerinin derinlerinden size sıcaklıklar sunabilirlerdi. En az büyük insanlar kadar dayanıklıydılar. Evlerinden okullarına gelene kadar ne yokuşlar çıkarlardı! Elleri, ayakları ve yanakları donardı soğuktan. Kıpkırmızı isot biberi gibi olurdu küçücük burunları. Üzerlerine giyecekleri gocukları, kabanları da doğru dürüst yoktu. Zemheri ayında okula çorapsız gelenler olurdu. Kimseye dert yanmazlardı. Güçlüydüler. Güçlü olmak zorundaydılar. Güçlüklere hazırlıklı olarak yetiştirilmeliydiler. Soğuğa bağışıklık kazanmışlardı. Soğukluğu sevmiyorlardı yalnız. Asık surat istemiyorlardı. Bilgiye ve öğrenmeye açtılar. Susuzdular. Öğretenlere saygıda kusursuzdular.

   Türkiye"nin en yüksek rakımlı ilçesindeydim. Burun deliklerim donardı bazen. Kısa bir mesafe yürüdüğüm zaman elim, ayağım donardı. Soğuktan buz kesilirdim. İliklerime işlerdi soğuğun en acısı. Ancak içim sıcacıktı. Önemli olan da iç sıcaklığı değil miydi? İçimi ısıtabilecek fenerlere sahiptim. İnsanın içini ısıtmayı amaçlaması önemliydi. Isıtılmaya, yanmaya, yakmaya ve ısıtmaya uygun bir yüreğe sahip olabilmekti bütün amaç. Yüreğinizi başkalarına açabilmekti. Bu başkaları öğrencileriniz olursa çok daha önemli olurdu.

Şehrin sahibi gibi duran yüksek dağın eteğindeki ilçede karşılıksız sevgi gördüm. Bir daha yaşayamayacağım heyecanları tattım. Öğrencileriniz size saygı duyuyor. Sizi çok seviyorlar. Sizin için başkalarıyla kavga ediyorlar. Öğretmenlerine toz kondurmuyorlar. El üstünde tutuyorlar. Size olan sevgilerini anne babaları kıskanıyor. Gıpta edilen bir makamdasınız. Mesleğimizin kutsallığı, güzelliği buradan geliyor olsa gerek. Öğretmen geliyor. Sokaktan öğretmenim geçiyor. İşte benim öğretmenim, diyor öğrencileriniz. İşte benim öğretmenim! Ailelerine, akrabalarına gösteriyorlar sizi. İşte orada, diyorlar. Saygıyla selam veriyorlar. Siz de karşılıksız bırakmıyorsunuz ilgilerini. Ailelerinin yanında öğrencilerinizin değerli olduklarını terennüm ediyorsunuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsa Abanoz Arşivi
SON YAZILAR