Şiddet Bedene Değil Ruha Yönelir

“Lider de dövüyor avukat da… Ödüllü gazeteci de mimar da dayak yiyor…” Bu sözler bir gazetenin köşesinde yerini almış, hemen dikkatimi çekti, mağdur kadın fotoğrafına uzun uzun baktım, çok düşündüm..Her zaman aklımla bu konuda savaşırım. Ama her anlamlandırma çabamda ulaştığım sonuç şu olmuştur; Şiddeti yöntem edinmiş bir dünyada yaşamıyor muyuz zaten? Toplumların var oluşundan bugüne şiddet en büyük silah olarak kullanılmıştır. İlginç olan ise; bunun çözüm yolu olmadığı söylenerek yapılmaya devam ediyor olması. Çağdaş toplumlarda şiddeti üretenin bu söylemlerin sahibi olması bir o kadar manidar. Toplumlar arası uygulanan şiddette Machiavelli'ci görüş baz alınır; Amaca ulaşmak, kazanmak için her yol mübahtır.

Peki ya Erkeğin Kadına şiddeti?

Şiddete maruz kalan kadınlara herkesin şahitliği olmuştur, filmlerde de olsa... Statü, sınıf farkı gözetmeksizin bunu herkes her an yaşayabilir. Haberlerde şiddet gören kadınları görmek artık normalleşti gündemi dolduracak öyle haberler sunuluyor ki şiddet haberleri insanlık için sıradan artık… 21.yy getirisi olsa gerek!

Önünüzde bir görüntü hayal edin; bir erkeğin kendinden güçsüz birine karşı, elini havaya kaldırdığı anı dondurun zihninizde gördükleriniz nedir?

Acizlik, çaresizlik, iradesizlik, zavallılık, merhametten yoksunluk..vb bunların derecesi çoğaltılabilir.

Bu fotoğraf hayatın tam ortasında soğuk bir duvar olarak duruyor… Aslında hiç gitmedi hep bir yerlerde güç gösterileri yapılıyor, güçsüzlere karşı… İnsanlıktan uzak hayatları yaşayan öyle çok insan var ki… Beşeriyetin getirisini unutup onurundan vazgeçmiş binlerce kişi var. Sosyal hayatta görünmez olduklarından yok sayıyoruz bu insanları ama her gece istiklal caddesinde bir köşede şiddet gören kadınlar, morarmış tenine bakarak kapıyor gözlerini geceye.. Aslında tenindeki morarıklık değildir kişiye acıyı yaşatan…Şiddetin bedene yönelişi dolaylıdır, amaç ruhu zedelemektir. Ruhun etkilenmediği durumda beden sonuna kadar dayanır. Herkesin acı eşiği vardır, beden bu eşiği geçtikten sonra şiddetin nitelik ve nicelik artışı sezilemez. Bu sebeple de şiddet gören kişinin yaşam akışı değişmez, bu akış ya durur ya da yavaşlar. Bunu destekleme amaçlı Solon şu sözü söylemiştir; “Şiddetin ürünleri kalıcı değildir.”

Peki bu neden oluyor? Temel nedenin irade kontrolsüzlüğü olduğuna inanıyorum..Şiddete maruz kalan kişinin ilk hissettiği acı değil utançtır! Sonrasında bu utancın yerini korku alır ki zaten kadınların suskunluğunun en büyük sebebi budur. Kadın artık onurunu kaybetmiştir, saygınlık beklemeden yaşamayı kabullenip boynunu eğer her darbeye…

Erkek nasıl bir hal içindedir? Elin kalktığı an itibariyle aklının rezil oyununda esir olmuştur artık dönmesi mümkün değil, gözü kararmıştır. Son darbeye kadar esaretliğin farkına varamaz! Sadece vurur, durması gerektiğini bilir ya da bilmez devam eder… Kimi zaman elinin altındaki bedenin hareketsizliğine kadar devam edebilir bu hal… Sona gelen erkek, önündeki görüntü ile sarsılır, şoka girer, travma yaşar, ama tüm bunlar onu bir sonraki gün engelleyecek sebepler olmayacaktır… Bir de tüm bunları normal kılmaya çalışılan söylemler ve ayetler gezinir kulaklarda; “Bir kadın, erkeği bu hale getirdiyse o kadın suçludur.” Bu en sık duyulan söylemdir toplumumuzda, bunu dillendirenler bitmedikçe erkek aklının rezil oyununu oynamaya devam edecektir ömür boyu… Devlet eli ile bunu engellemek mümkün müdür? İşte bu muamma! Her kadın hayatının bir döneminde bu şiddete şahit olmuş ve karanlığa haykırmıştır, bu sese kulaklarımızı tıkamaya devam ediyoruz.

Bu durumu önleme yolunda inanç ve ideolojik fark olmadığı da ortadadır. Örneğin; Sol bakış açısı; emperyalizme karşıdır, çünkü insanlığın sömürüsü olduğunu savunur. Bu konuda öyle baskın bir duruş sergiler ki.. BM keşke sadece solculardan olsa diyebilirsiniz. Ancak öyle ki tüm sol direnişçiler şiddetin büyük rol sahipleri olmuşlardır tarihte ve insanlıkta… Sosyal hayatta kadına karşı şiddet konusunda da öyle solcular tanıdım ki insanlık adına tüm savunmaları sadece şiir ve şarkılardan ibaret! Diğer bir örnek ise; Muhafazakar kesimdir. İnandığını ve Allahtan korktuğunu söyler hatta görüntüde herşey o kadar güven vericidir ki.. Ancak bu inanç onu elini havaya kaldırmaktan alıkoyamamıştır… Bu iki zıt örneği vermemde ki sebep; İkisinin de toplum içinde çok baskın bir direnç gösteriyor olması. Sonuç olarak; neye inanılırsa inanılsın bilinçten yoksun kişiler bu eylemden vazgeçmeyecektir.İnsan yaşam koşullarını bilen bilinçli birey şiddetin hiçbir olumlu sonuç vermeyeceğini bilir.Gerçek anlamda bilinçli birey ise şiddet üretmeyen ve şiddete her durumda sonuna kadar karşı duran kişidir.

Geçen zamanla dünyada teknoloji alanında olumlu gelişmeler oluyor evet oluyor da bu gelişmeler karşılıksız değil, her gelişmeye karşılık insanlık mı elden alınıyor? Dersiniz.. Herşey çok fazla ama insani hiçbirşey yok!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Şeyma Taş Arşivi
SON YAZILAR