Abdurrahman Bahadır

Abdurrahman Bahadır

ŞEHİT ÇAVUŞ KAZIM ALBAYRAK

ŞEHİT ÇAVUŞ KAZIM ALBAYRAK

Gülsüm Ana dört gözle beklemişti oğlunun dünyaya gelişini. Dokuz ay karnında gezdirdiği oğluna vurulmuştu adeta. Koklamaya doyamıyordu onu. Işıl ışıl gözleri vardı. Öyle güzel gülüyordu ki. Evlerine neşe gelmişti. Hastalandığında başucundan ayrılmazdı. İlk adımını hiç unutmazdı. Hele ilk anne deyişini. Hep üzerinde titrerdi Gülsüm ana. Zaman su gibi geçti. Artık büyümüştü Kazım, her gidişinde yüreğinden bir parça kopuyordu Gülsüm Ananın. Ama belli etmiyordu. Ne hikmetse bir tek onu peygamber ocağına gönderirken rahattı. Doğuya düştüğünü söylemişti. Onu uğurlarken arkasından su dökmüştü. Vatan hainlerine dağları dar edeceğini söylemişti. Bizler nöbette oldukça, sizler rahat uyuyun anne, rahat uyusun anneler. Şehit olursam sakın arkamdan ağlama, düşmanlar sevinmesin demişti.Doğuda yapmaktaydı askerliğini Kazım Çavuş. İnsanların sustuğu, silahların konuştuğu, kuşların yerine mermilerin havada uçtuğu, pirinç yerine mayınların ekildiği, akrepler, yılanların yan yana yattığı, kurtların bile yuva yapmaya korktuğu yerlerde kahramanca savaşan binlerce mehmetçikten biriydi Kazım Çavuş. Teröristlerin korkulu rüyasıydılar. Dağları karış karış dolaşıyor, onları gören teröristler çil yavrusu gibi dağılıyordu. Yine öyle bir akşamda kalleşçe şehit edilenler arasında o da vardı. Anadolu''''nun bağrı yanıyordu. Kara haber tez yayılır derler ya...Al bayrağa sarılı tabutu yazlık köyüne doğru yola çıkmıştı. İlk şehidini veren köyümüze ateş düşmüştü.


Yaz mevsimi idi. PKK adeta hortlamış, her akşam karakollar basılıyor, yollara mayınlar döşeniyordu. Gelen istihbaratlara göre, dağda sarp kayalıkların yoğun olduğu bölgede PKK terör örgütünün kamp kurduğu yönündeydi. Büyük bir operasyon hazırlığı vardı. Doğu temizlenecekti teröristlerden. Operasyonun başarıya ulaşması için, o kampın yerle bir edilmesi gerekiyordu. Tüm hazırlıklar başlamış, bölge coğrafyası stantın üzerine kumdan arazi şekillendirilerek, komutan elindeki çubuğuyla üsteğmene kampa en kısa yoldan ulaşmanın yolunu gösteriyordu. Zor olacak ama, ne yapıp ne edip, bize verilen bu hedefi temizlemeniz lazım diyordu. Yoksa ciddi sıkıntılar yaşanır. Gelen istihbaratlara göre kampta çok sayıda terörist var, başlarında da Mervan denen o çakal var. Eminim her yer ağır silahlarla donatılmıştır. Helikopterlerin güvenliği için ağır silahların susturulması lazım. Size inancım tam diyordu. Üsteğmen; ''''''''Emredersiniz komutanım.'''''''' Önünüze teröristler çıksa dahi görmeyeceksiniz, duymayacaksınız. Etraflarından dolanıp hedefe kilitleneceksiniz. Hedefler ortadan kaldırıldıktan sonra gerisi kolay. Adamlar neye uğradıklarını anlamadan tepelerine her yerden asker inecek. Yapabilirsin dimi? Teğmen :''''''''Şüpheniz olmasın komutanım.''''''''


Pilot; teğmenim yer güvenliği sağlanmadan helikopterden bir tek asker indirmem haberin olsun. Teğmen bir an önce gitmek için sabırsız tavırlarıyla, merak etmeyin komutanım. Her türlü güvenliğiniz sağlanacaktır. Operasyonun kilidi sende. Hadi gidin ve bunu askerinize anlatın. Herkes hazır olsun karanlık iyice çökünce operasyona başlıyoruz.

 

Üsteğmen: Trabzonlu hemen timini topla operasyona çıkıyoruz (Kazım çavuşun kısa adı Trabzonluydu).Kamuflaj elbiseler giyilmiş, yüzler siyaha boyanmış, tam teçhizat sıraya dizilmiş, üsteğmenin ağzından çıkacak kelimelere odaklanmışlardı. Aslanlarım, bütün gece yürüyeceğiz. Şafakla birlikte hedefte oluruz. Komutanın anlattıklarını askerlere anlatarak motive etmeye çalışıyordu. Güzergahta terörist görsek bile yanlarından dolanıp hedefe varacağız. Tek hedefimiz ağır silahları yok etmek olacak. Arı kovanına gidiyoruz. Sessizlik her şey anladınız mı? Askerler hep bir ağızdan ''''''''emredersiniz komutanım''''''''. Birbirleriyle helalleşerek nizamiye kapısından çıkarlar. Kazım Çavuş gecenin karanlığında bir belirsizliğe yürürken anne ve babasını düşünüyordu. Şimdi ne yapıyorlar, yatmaya hazırlanıyorlardır. Gitmek var dönmek yok. Hayırlısı, ne kaldı ki şurada yirmi beş gün sonra yanlarındayım diye mırıldanıyordu.

 

Operasyon akşamı Gülsüm ananın içi iyice daralmıştı. Eşi Ali Paşa ile çaylarını yudumlarken; bey, oğlumuzun yirmi beş günü kalmış ne yapıyordur şimdi acaba. Ali Paşa canım ne yapacak oda bizim gibi gün sayıyordur herhalde. Yatağına uzanan Gülsüm Ana bir ara uyuya kalır. Artık gitmek var dönmek yok, hakkını helal et der ona biricik oğlu, irkilerek uyanır Gülsüm Ana. Artık gözüne uyku girmiyor. Olacaklardan habersiz belirsiz bir şekilde günün ışıklarıyla yeni bir güne merhaba demeye hazırlanıyordu. Kazım Çavuş karanlıkta ilerlerken, ''''''''Allahım beni sağ salim sevdiklerime kavuştur. Canımı alacaksan bile bana şehitliği çok görme, yüreğimden korkuyu sil.'''''''' diye dua ediyordu. Belirli aralıklarla vadi boyunca sessizce yürüyorlardı. Etrafta çekirge seslerinden başka ses duyulmuyordu. Maki tipi ağaçların yoğunluğu, sarp geçitler ve kayalıklar bir hayli zorlaştırıyordu mehmetçiklerin işini. Sıra vadinin sonundaki sarp kayalıkları aşmaya gelmişti. Yer yer tırmanarak da olsa keçi yollarından düzlüğe ulaşmışlardı. İlerdeki hareketliliği fark eden üsteğmen elini yumruk yaparak kaldırıp indirdi. Bu mevzi al anlamına geliyordu. Bir grup teröristin yaklaştığını fark eden üsteğmen yaklaşmalarını bekliyor, diğer yandan komutanın, ''''''''Terörist görseniz bile yanlarından dolaşıp hedefe varacaksınız'''''''' emri geliyordu aklına. Kazım Çavuş keklik sürüsü gibi menzile giren on bir teröristi görünce komutanım indirelim şunları diyordu. Atış serbest emrini alan tim on teröristi gebertiyordu. Teslim olan bir kadın teröristi yanlarına alarak hedefe emin adımlarla ilerliyorlardı. Gidecekleri istikameti belirlemeye çalışan üsteğmen ilerdeki sarp kayalıkları gözetliyordu. Terörist kız durumu anlayınca; kampa mı gidiyorsunuz komutan, ben kestirme yolu biliyorum diyerek eliyle düzlüğün sonundaki patika yolu işaret ediyordu. Düzlükte bir süre yürüdükten sonra etrafı kayalıklarla dolu dar patika yoldan tepeye tırmanıyorlar, engebeli yolda zikzak çiziyorlardı. Emre''''nin çığlıkları gecenin sessizliğini bozmuştu. Herkes geçmişti mayına basmadan, timin sonundaki Emre mayına basmıştı. Kanlar içinde komutanım bacağım çok acıyor. Bir ara doğrularak bacağının dizden aşağıya olmadığını fark eden Emre, tertip bacağımı bulun diyerek çığlık atıyordu. Üsteğmen tamam birazdan helikopter alacak seni diyordu. Vatanın acısı, bacağının acısından daha önemliydi Emre''''nin. Komutanım patlamayı duymuşlardır. Siz gidin ne olur geç kalmayın diye yalvarıyordu. Bacağını sıkıca bağlamıştı komutanı. Tertip çok susadım diyordu. Kazım Çavuşun verdiği mataradan susuzluğunu gidermişti. ''''''''Ne olur annem beni böyle görmesin.'''''''' diye yalvarıyordu komutanına. Kendi acısını unutarak annesini düşünüyor, o üzüleceğinden kahroluyordu. Beni böyle görünce dayanamaz, bana tahtadan bacak yaparlar mı? Komutanım, en azından annem alışana kadar. Gözyaşları oluk oluk akıyordu. Mırıldanarak bu vatana canım feda olsun, bir bacağın lafımı olur. Gücü kalmamıştı. Ses tonu iyice düşerek kelime-i şahadet getirerek şehit olmuştu. Başında ağlayan Kazım çavuşa yaklaşan terörist kız ''''''''Başın sağolsun esker.'''''''' Doğrulan Kazım Çavuş silahı ona doğrultarak, senin yüzünden öldü. Sen getirdin bizi bu yoldan. Terörist kız etme esker, vallah bilmiyordum mayın döşediklerini, hem ben pişmanlık yasasından yararlanmak istiyorum diyerek yalvarıyordu. Üsteğmen seslenir, Trabzonlu kendine gel, terörist geri adımlarla elleri havada esker kulun kurbanın olayım yapma demeye kalmadan mayına basarak param parça oluyordu. Etrafa sıçrayan şarapnel parçalarından ufak sıyrıklarla kurtulan Kazım Çavuş''''u iyice hırs basmıştı. İleriden bir ses duyan Kazım Çavuş şerefsizler burada diyerek tepeye koşuyordu. Dağ taş demeden kaçan üç kişilik gruba yetişmeye çalışıyordu. Ateş ettiği teröristlerden birini indiriyordu. Yaralanan teröristin itirafında mayını ben döşedim. Kaçanlar kampa haber verecek deyip gebermişti. Tim yanına geldiğinde üsteğmene, ikisi kaçmış kampa haber verecekler. Bu it ölmeden önce itiraf etti. Üsteğmen: ''''''''Artık bitti Trabzonlu, bu saatten sonra yetişemeyiz yarım saat sonra güneş doğacak. Helikopterler gelecek. ''''''''Kazım Çavuş yerinden fırlayarak:'''''''' Daha yarım saatimiz var komutanım. Üsteğmen arkasından, Trabzonlu diye seslendi. Geri dönerek time eliyle hadi gidiyoruz anlamında işaret etti.. Arkasından koştuğu iki teröristin birini daha indiriyordu Kazım Çavuş. Gün iyice aydınlanmıştı. Destan yazmaya devam ediyordu. Kırsal alanda tepeyi aşmak üzere olan teröristi hedefe alarak, bismillahirrahmanirrahim diyerek tetiği çekti. Kampa haber verecek olan sön teröristi de indirmişti. Tekrar toparlanan terörist sekerek kaçmaya çalışıyordu. Kazım çavuş onu bırakmak niyetinde değildi. Hedefi küçülterek ikinci kez silahını doğrultuyordu. Bu kez tam indirmişti onu. Üsteğmen, Kâzım''''ın hızına yetişemiyordu. Yanına geldiğinde başını sıvazlayarak, aferin Trabzonlu, büyük iş başardın. Üsteğmenin emriyle var güçleriyle koşan tim, son darbeyi indirmek için hedefe kilitleniyordu.

 

Diğer yandan operasyonu yürüten komutan, indirme yapacak olan birliğin komutanıyla aralarında şu diyalog geçiyordu. Helikopterler havalandı. Yirmi dakika sonra hedefe ulaşacağız. Komutan timden ümidi keserek artık tek başınızasınız, gazanız mübarek olsun diyordu.


Kampa hâkim bir tepeden dürbünle mevzileri tespit eden üsteğmen, dördü ağır silah altı mevzileri var. Beş guruba ayırmıştı timi, altıncı mevziye tek asker kalmıştı. Kazım çavuş ileri atıldı. Ben tek başıma onları avlarım komutanım. Üsteğmen olmaz Trabzonlu der ve biraz düşünür, zaten başkada çıkar yolumuz yok. Herkes yok edeceği mevzileri kuşatmak üzere dağılırken, üsteğmen kazım çavuşa dönerek, Trabzonlu eğer başaramayacak gibiysen bırak. Ucuz kahramanlık yapma, diye uyarır. Kazım Çavuş: ''''''''Hayır komutanım o mevzi çok önemli mutlaka düşecek. Yoksa çok şehit veririz. Hakkınızı helal edin der ve koşmaya başlar. Artık zaman çok önemliydi. Çatışmada mermi sesleri arasında uzaktan helikopter sesleri duyulmaya başlamıştı bile. Çakal Mervana haber vermek üzere mevzisinden çıkan teröriste ateş ederken, mevzideki iki kişi Kazım Çavuşu kurşun yağmuruna tutmuştu. Kahramanca çarpışan Kazım Çavuş, çevik hareketleriyle siper değişip mevzideki teröristleri kuş gibi avlamıştı. mevziye ulaştığında üsteğmen operasyon merkezine yol açık komutanım müjdesini veriyordu. Kamp düşmüştü. Mevzideki teröristleri ayağıyla sırtüstü çevirerek canlı olup olmadığını kontrol ediyordu ki, bir mermi omuzuna saplanmıştı. Mevziye yatar yatmaz iki teröristi daha etkisiz hale getiriyordu. Yaralı halde attığını indiriyordu kahraman Kazım Çavuş. Sadece onun mevzisinden çatışma sesleri yükseliyordu. Tertibi Kazım''''a yardıma koşarken, o yaralı halde mevzide destan yazmaya devam ediyordu. Mermisi bitmişti. Yanında yatan cansız teröristin silahına uzanırken kahpe kurşunuyla vurulmuştu. Henüz kaçmaya fırsat bulamadan son teröristi de tertibi indirmişti. Mevziye koşan tertibi Kazıııım, Kazıııımm bağırıyordu. Kazım Çavuş yüzünü tertibine çevirerek bitti mi tertip. O da bitti tertip, görev tamam diyordu. Yüzü kanlar içindeydi. Tebessümle çok şükür Allahım başardık. Tertip sonradan çıktılar fark edemedim onları. Merak etme tertip hepsi geberdi. Dayan yirmi beş gün kaldı. Yirmi beş gün ne ki geçer gider. Kazım Çavuş hasret giderircesine tertibinin gözlerine bakarak, annemi babamı çok özledim. Gidince doya doya sarılacağım onlara. Sende beni düğününe çağıracaksın dimi tertip. Çağırmazsan bozuşuruz diyordu. O da sensiz düğünün tadı mı olur. Tabi ki çağıracağım tertip, diyordu. Kazım Çavuşun kafasını kucağına alarak, sarılıyor, hem de ağlıyordu tertibi. Kazım Çavuşun dayanacak gücü kalmamıştı. Son kez kendini toplayarak iniltiler içinde, tertip söz ver ne olur, anne ve babamın yanına gideceksin, onlara anlatacaksın dimi.'''''''' Eşhedü ellâilahe illellah ve eşhedü enne muhammeden abdühü verasuluh!!!'''''''' diyerek şehit düşmüştü.

 

Yeğen Ayhan Albayrak şehit olduğu akşamı şöyle anlatıyor. 19.04.1996 tarihinde saatler 22:50 yi gösterirken uyuyorduk. Kapı çaldı. Kapıyı açtığımda, Muhtar İbrahim Uzunlar(Çıva), Hacı Dursun Özcan, Hamdi Karabiber ve Maçka Jandarma karakol komutanı yanında iki askerle gelmişlerdi. Dursun Amca size bir üzücü bir de sevindirici haberim var diyordu. Babaannem ve dedem dona kalmış, şaşkın şaşkın gözlerinin içine bakıyordu Dursun Amcanın. Dursun amca eeee nasıl söylesem, artık siz şehit anne babası oldunuz. Babaannem yere yığılıp kalmıştı. Muhtar, babaannemin durumunu görünce, telefonun avizesini kaldırarak bir süre konuşur gibi yapar ve telefonu kapatarak babaanneme döner, ölmedi hastaneye kaldırmışlar der ve giderler. Dedemle ben durumu anlamıştık. Babaanneme alıştıra alıştıra söylemeye çalışıyorduk. Kolu komşu akın akın gelmeye başlamıştı. Bizler de taziyeleri kabul ediyorduk. İlk gelenler arasında Hacı Zehra Teyze, oğlu ve Azime Abla vardı. Uykusuz bir gecenin ardından sabah olmuştu. Saat on civarlarında Elazığ''''ın Arıcak ilçesinden bağlı olduğu birliğin komutanı arıyordu. Bu kez acı haberi ordudan teyit ediyorlardı.

 

Şehidin hastaneden alınıp defnedilmesini şöyle anlatıyor Ayhan Albayrak.
Şehit cenazesi 21.04.1996 tarihinde Trabzon numune hastanesine gelecek, bizde aynı gün şehit cenazesini almak üzere köyden hareket edecektik. Defin için köyde hazırlıklar sabahın erken saatlerinde başlamıştı. Günün ağarmasıyla minarelerden selalar yükselmeye başlamıştı. Köylülerde erken kalkıp arabalarıyla konvoy halinde dizilmişlerdi yola. Büyük bir sessizlik ve hüzün vardı gelenlerin yüzlerinde. Saat on civarlarında yaklaşık kırk araçlık konvoyla Trabzon Numune hastanesi yolunu tutmuştuk. Morgun önünde mahşeri bir kalabalık şehidin çıkacağı kapıya doğru bakıyordu. Kısa bir süre sonra al bayrağa sarılı üzerinde Şehit çavuş Kazım Albayrak yazılı tabutu omuzlarda göründü. Gözyaşları arasında bize teslim edildi. Köy halkı bu acı günümüzde bizleri yalnız bırakmamıştı. Askeri yetkililer, üst rütbeli komutanlar ve tanımadığımız yüzlerce insan şehitlerini unutmamıştı. Şehidimizi alarak Maçka''''ya doğru yola çıkmıştık. Resmi tören yapılacak, cenaze namazı Maçka''''da kılınacaktı. Tören için hummalı bir çalışma vardı. Maçka''''nın hemen girişinde mahşeri bir kalabalık şehidini karşılamıştı. Cenaze arabasının etrafı insanlar tarafından sarılmış, araçlar ilerlemekte güçlük çekiyordu. Maçka Merkez Camii önüne kadar sloganlar eşliğinde yürüdük. Kahrolsun PKK sloganıyla şehit naaşı musalla taşının üzerine konuyordu. Askeri yetkililer tarafından öz geçmişi okunarak cenaze namazı kılındı. Medya oradaydı. Flaşlar ardı ardına patlıyordu. Sanki, tüm Türkiye tek yürek olmuştu. Şehit naaşı tören mangası tarafından omuzlara alınarak tören alanına cenaze marşı eşliğinde bir süre yürüdükten sonra ambulansa bindirilerek köyün yolunu tutmuştuk. O kadar uzun konvoy vardı ki köy merkezindeki kahvelerin orda dedemle indik kalabalığın arasında defnedileceği mezara yürümüştük. Konvoyun diğer ucu hemen hemen Maçka''''ya ulaşıyordu. Yollar kilitlenmiş herkes yürüyerek akın akın geliyordu. Askeri yetkililer, şehidimizin yüzünü bize göstermemekte ısrar ediyorlardı. Aşırı ısrarlara dayanamayarak yüzünü bize göstermişlerdi. Gülümsüyordu, nurlu bir yüzü vardı. Öyle parlıyordu ki gözlerimiz kamaşıyor bakamıyorduk. Bir müddet sonra tekbirler eşliğinde mezara indiriliyordu. Yasin-i Şerifin ardından yüzlerce el semaya kalkıyor şehidin son duasının ardından top atışı yapıldı. Şehit tabutunun üzerindeki bayrak komutan tarafından dedeme verilerek, bayrağı size teslim ediyorum dedi ve bayrak dedem tarafından teslim alındı. Son görev yapıldıktan sonra insanlar dağılırken Hacı Hikmet Hoca telkin veriyordu. Bizde onu rabbiyle baş başa bırakarak evin yolunu tutmuştuk. O artık peygamberlerin bile gıpta ettiği bir makama ulaşmıştı. Mezarı karşıdan gören ev sakinleri günlerce mezarında ışık yandığını söylerler. 


Vatanı milleti uğruna gözünü kırpmadan, kahramanca çarpışarak ebedi saadete kavuşmuştu Kazım Çavuş. Kur''''an-ı kerimde Allah (cc) şöyle buyuruyor. “Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler. Lakin siz onları göremezsiniz.(Bakara 154)

 

Türk milletinin şanlı tarihine ismini altın harflerle yazdırmıştı Kazım Çavuş. Vatan toprağını kanıyla sulamıştı. İstiklal marşı yazarımız şair Mehmet Akif Ersoy bakın ne güzel anlatıyor.


Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı. Düşün altında binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı. Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı. Yeğen Ayhan Albayrak anlatıyor. Amcam terhisine birkaç ay kala izine gelmişti. Elindeki anahtarlığa takılı uzun bir mermi vardı. Bakmak için elime aldım, çok hoşuma gitmişti. Amca, bunu bana verir misin? dedim. Hayır dedi. Bunun hatırası var. Teskereye gelirken sana getiririm demişti. Bana dönerek bunun içinde zehirli kurşun var. Terör örgütü bunlardan bize sıkıyor. Mermiyi kalbinin hizasında sol koluna dayayarak, kurşun kolu delerek kalbe saplanır ve ölürsün. Sanki icine doğmuştu, aynı şekilde şehit olmuştu.. 


Babası Ali PAŞA amca şöyle anlatıyor oğlunu. O çok iyi bir evlattı. Hiç bir zaman kırıcı lafı dahi olmamıştır. Allah (CC) herkese öyle bir evlat nasip etsin. Çok şükür bana şehit evlat nasip etti. Göğsündeki madalyaları göstererek, ikisi Kore savaşında hak ettiğim gazi ve kahramanlık madalyalarım, diğer ikisi de oğlumun şehit ve kahramanlık madalyaları. Onları hep gururla taşıyacağım. Yetmiş beş yaşındayım, vatanım için cephede yine savaşırım diyor ve başını önüne eğip maziye dalıp gidiyordu.

Gülsüm ana şöyle anlatıyor. Onun gibi evlat bulunmaz. Ormana giderdim benimle gelirdi. Tarlaya giderdim benimle gelirdi. Çalışırdı, beş kuruş bulsa bana getirirdi. Askere giderken ya kısmet bir daha görüşebilirsek, gelirsin beni bulamaya bilirsin ya da sen dönmezsen !! Beyan olmuştu sanki. Anne hiç merak etme, eğer ben ölürsem devlet sizi en iyi şekilde yaşatır. Sağ dönersem zaten sizi ben bakacağım. İzine gelmişti, oğlum çatışmaya gidiyor musun? Sorduğumda, yok anne ben çavuşum merkezde görevliyim demişti. Herkes bilirdi çatışmalara girdiğini. Üzülürüz diye babasıyla bana söylememişti. Yirmi beş günü kalmıştı. Acı haberi geldi. Şehit annesi olmak herkese nasip olmaz diyordu Gülsüm ana ve gözleri doluyordu. Kelimeler boğazında düğümleniyordu. Oğlumu şehit vereli on beş seneyi geçti, sanki dün gibi aklımdan hiç çıkmıyor. Her zaman mezarını ziyaret ediyor dua ediyorum diyor Gülsüm ana ve devam ediyor. Bayrağa sarılı tabutunu öptüm. Oğlum seninle hep gurur duydum, sağlığında bir gün olsun boynumuzu eğik gezdirmedin. Cenaze töreninde de başım dik ve gururluydum. Sana sözümü tuttum, bir damla gözyaşı göstermedim, namertler sevinmesin diye. Hep içime akıttım gözyaşımı.

 

Şimdilerde resimleri kaldı geride Kazım Çavuşun. Kalbinin güzelliğini kazımıştın gönüllere. Gerek kalmamıştı kefene sarmaya. Bedenin, üzerine atılan topraklar altında kalırken ellerimiz göklere açıldı. Senin için duaya açılmış ellerin çokluğuna şaşırdın mı? Onların hüzünlü yüzlerini görebildin mi?. Vatanı uğruna kendini feda etmişti Kazım Çavuş. Baba evinin önündeki aile kabristanında, özgürce dalgalanan Türk bayrağı altına sonsuzluğa uğurlarken, onu her zaman minnetle anacağız. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır. Türk milletini yok etmeye çalışan iç ve dış düşmanlar bilsinler ki, kanımızın son damlasına kadar vatanı savunacağımıza ant içmiş bir milletiz. Bizi hiç bir güç ve kuvvet yıldıramaz. Her zaman hüsrana uğradıkları gibi yine hüsrana uğrayacaklardır. Hepimiz Kazım Çavuşuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Abdurrahman Bahadır Arşivi
SON YAZILAR