KALBİ TEMİZ TUTMAK

Midenin, bedenin ve kalbin temiz olması gerekir. Yediği ve giydiği kendisinin olmayanın/”Haram” olanın; kalbi de kendisinin değil, o kalbi kendisinin kontrol etmesi de mümkün değildir, böyle bir kalbinin temiz olma ihtimali ve imkanı yoktur. İnsan; mide ile vücudunu, yalan ile toplumu, günah ile Allah c.c. aldatır. Böylesi bir hayat sin’i teneffüsle yaşamak gibidir. İbadet eden/namaz kılan Yaratan ile ilişkisini fıtrata uygun olarak düzenlemiştir, Zira namaz Allaha itaatin kula verilmiş mazbatasıdır. Helal yiyecekle vücut haramdan korunmuş olur. Mide vücudunun merkez üssüdür. Yalan söylememekle toplumsal güven kazanılır ki, insana olan şahadet için de bu zorunlu bir ihtiyaçtır.  Bunları yaşamak için temiz bir kalp gereklidir. Temiz bir kalp için de; ibadet/namaz, doğruluk ve helal yemek ve giymek şarttır. Yediği ve giydiği haram olanın; Yaratanı ile ilişkisinin düzgün olması mümkün değildir. Bu ilişkinin kişiye yansıması; duanın kabulü veya reddiyle anlaşılır.

“Haram-helal ver Allah yiyemezsem al Allah” diye toplum içinde söylenen ve islami değerlerle taban tabana zıt olan bu cümle ve bunun algıya dönüşmüş şekli; itikadi değerleri de zorlayacak bir tondadır. Allah c..c helale kefildir. Rızkın helal yolan elde edilmesine yönelik gayret; Allah c.c. tarafından her zaman desteklenir, böylesi bir düşüncenin sahibine Allah yardım eder. Allah c.c. rızka kefildir ama lükse ve muhalefete kefil değildir. Besmeleyle başlayan bir günün; Allahı kendisine kefil ve vekil tayin ederek yaşanan bir yaşamın tamamı ibadet, itaat ve berekettir. Küçük kazançlar elde ettiği halde üç-beş çocukla hayatını huzurla geçirenlerin yanında, büyük miktarlarda geliri olduğu halde tek çocukla zorlu bir hayat yaşadığını söyleyenlerin sayısı az değildir. Allah’ın kefil olduğu ile Allaha muhalif olanın; geçimi de, çalışması da, hayatı da aynı olmayacaktır. Kalbi temiz olanın kefili de vekili de yaratan Yüce Allah’tır. Bu kefaletin ve vekaletin verilebilmesi için asgari ve mutlak şart kalbin temiz olmasıdır. Temiz bir kalbe sahip olabilmek de ancak yenenin ve giyilenin helal olmasına bağlıdır. Yediği ve giydiği haram olan hiçbir insanın hayatında huzur yoktur.

Peygamberimiz, ellerini açmış, toz-toprak içinde, samimi görünümle dua eden biri için; yediği haram, giydiği haram, içtiği haram Allah ne diye senin duanı kabul etsin” buyurmak suretiyle; duanın kabulünde ve Allah’ın kefaletinde, helal yaşamın esas olduğunu hatırlatmıştır. Kalbin temiz olup-olmadığı, yenen ve içilenin helal olup olmamasıyla, bunun tespitinin; duanın kabul olup olmadığıyla ölçülür. İbrahim Hakkı Hazretlerini “yaptıkları dualarının neden kabul olmadığını soran bir topluma”, bir süre onların yaşamlarını inceledikten sonra cevap verir ve derki; yediğiniz, içtiğiniz ve giydiğiniz haram olunca dualarınız da kabul olmaz. Siz kendinizi düzeltmedikçe Allah sizleri düzeltmez. Kalbinizi düzeltmek için, yaşamınızı düzeltmeniz gerekir. Bunun için de helal yiyip-helal giymeniz asgari şarttır.

Toplum içinde; “Benim kalbim temiz, namaz kılamıyorum-oruç tutamıyorum ama sen benim kalbime bak, kalbimde hiç kötülük yok, ben ibadet yapanlardan daha iyiyim” diyenlerin çok olduğu bilinmektedir. Bu külliyen yalandır ve vicdanı ikna etmeye yönelik bir operasyondur. Fıtrat günahı kabul etmediği için işlenen günahlar konusunda kalbin ve vicdanın ikna edilmesi gerekmektedir. Vicdanın ikna edilmesi için de yapılan yanlışların-işlenen günahların ikna edici bir kabulle vicdana ve kalbe izahı gerekmektedir. Günahkarların ve ibadetsizlerin kendilerini savunurken “kalbimin temizliğine bak” demeleri tamamen bu ikna operasyonundan ibarettir. Kalbin temiz olması; Allaha itaat/ibadet, yenen ve giyilenlerin de helal olmasıyla sağlanır. Allaha ulaşan yolun frekansı ancak bu alandan ve kanaldan olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR