Güle Güle Haziran

Haziranın son gününü yazdım. Bugün yeni bir ay başladı. İçinde en uzun gündüz olan güzel ay bitti, gitti. Ayrıca haziran ayı, üç ayların başladığı bir ay olmakla şereflendi.

30 Haziran"ı doya doya yaşamak istiyorum. Günün bereketli olması için de sabah erken kalkmak gerekiyor. Erken kalkamazsanız zaten ilham suyu kesiliyor, yazı toprağı çölleşiyor, yazı yazamıyorsunuz. Üretemiyorsunuz bir şeyler. Denge gazetesi sağ olsun, arıyor. Hocam, yazınızı bekliyorduk, diyor. Başıboş bırakmıyor bizi. Bizi bize bırakmıyor. Yazıp üretimde bulunmamız için tetikliyor arkadan. Teşvik ediyor. Kalemimizi soğutmuyor.

5"ten beri ayaktayım. Mevlana"nın güzel Mesnevi"sini okuyorum. Çok müthiş bir eser. Benzetmeleri, örneklemeleri harikulade! Verdiği ileti olağanüstü. Kuş cıvıltıları eşliğinde okununca kitap daha iyi anlaşılıyor. Denizin üzerinden güneşin doğuşunu izliyorum bu arada. Yavaş yavaş doğuyor güneş.

Karşı köylere gözüm takılıyor. Orakla biçilmiş ekin kümeleri görüyorum tarlalarda. Yeşil mısır tarlaları görüyorum. Mısırlar küçük. Koyun sürülerini otlatıyor çobanlar. İnekleri çıkarıp otu bol olan yerlere bağlıyor kadınlar. Biçilmeyen ekinler biçilmeyi bekliyor. İnsanlar da ekmek yemek için ekinlerin işlenmesini. Cami minareleri köylerin tapusu gibi. Dimdik ayaktalar. Köyü tepeden gözetliyorlar.

Mert Irmağı"nın hemen üstündeki Dereler İÖO bomboş, sessiz. Bu arada dağıtıcı, gazeteleri getiriyor. Dün çok geç getirmişti. Mert Irmağı"nın her iki yanında uzanan iki yoldan arabalar geçiyor. Bu saatlerde sesleri çok daha net duyuluyor. Hayvanların zil sesleri de öyle.

Sarı ekinler olamasa, yılan gibi kıvrılan yollar olmasa karşı köyler yemyeşil. Koyu yeşil daha çok. Çok süslü ve çekici. Davetkâr. Gidemiyoruz. İsteğine cevap veremiyoruz oraların. Horoz sesleri bir başka yükseliyor vadiden. Sabahın sessizliğini bir de onlar deliyor.

Sabahın 6"sı da olsa işe gidiyor insanlar. Ne güzel! Çalışıyorlar, çabalıyorlar. Yatanlara inat çalışanlar da varmış diyorum, mutlu oluyorum. Hem bu saatlerde kalkanlar, tabiatın en bakir hâlini gözlemliyorlar. Akşamdan düşen çiylere ilk onlar basıyorlar. Güneşin ilk ışıkları ilk önce onların saçlarını okşuyor.

Yeğenim Mehmet 6 Temmuzda evleniyor. Şimdi yeğenim yazdım. Geçende bilerek kelimeyi farklı yazdım. Cevat Şahin kardeşim sağ olsun! Eksik olmasın! Yazımdan alıntı yaparak yanlışı belgelemiş. Duyarlılığını göstermiş. Adını da yazmış. Gizlenmemiş. Başkaları gizleniyor. Gizlenmediği için benden tebriki de almış oldu. Bundan sonra dil yanlışlarının üzerine gitme mücadelesinde kendime bir arkadaş buldum. Çok şükür! Ancak Cevat Şahin işimiz zor. İşin çok zor. Çok yanlış yapan var yerel medyada. Hatta bazı yazılarda doğru bulmak bile zor. Neyse dönelim bizim Mehmet"e.

1982"nin 22 Nisan"ında doğduğu gün, 10 yaşında olmama rağmen ebe çağırmaya gidiyorum Yakup Aydın"la seher karanlığında. O Mehmet, şimdi evleniyor.

Haziranın özellikle sonları olmak üzere sabahlarından faydalandım. Kitap okudum. Yazılar yazdım. Malum okumadan yazılmıyor. Bu aydaki 13 Haziran SBS, 14 Haziran ÖSS, 27 Haziran KPSS"de görev aldım.

İnsan, bir ayda en az 15 gün sabah erken kalkmalı, güneşin doğuşunu seyretmeli, okumalı, yazmalı. Yoksa Zülal Berra der ki: “Baba, baba, uyu uyu da nereye kadar?” Utandırır bizi.

Temmuzda bizi nelerin beklediğini bilemiyoruz. Güzel geçirmeyi düşünüyoruz temmuzu. Yaz sıcaklarının zirveye ulaştığı aydır bu ay. Belki üç beş kere denize gideriz. Üç beş kere de kıra. Arada bir de 19 Mayıs"a. Kızlara aldığım iki ördek yavrusunu ( Zıpzıp ve Cimcime) özlüyoruz. Elbette ki dostları da. Ancak sık gidemiyoruz. İş var. Aş var. Geçim derdi var.

Ataköy TOKİ"den kalkan arabalar çoğalıyor. Kuş cıvıltıları azalıyor. Horozların sesi duyulmaz oluyor. Kahvaltı yapıyor insanlar balkonlarda. Sabahın büyüsü bozuluyor. İlham kayboluyor. Daha fazla yazamıyorum haziranın son gününü. Güneş de sırtımı yakmaya başladı. Bu yazının bir de bilgisayarda yazılması gerekiyor. Tren sesi de artık yeter hoca, diyor. Bağıra bağıra geçiyor Güzeldere Mahallesi"nden. Bir sala yankılanıyor minareden köylere, dağlara. Bir garip ölmüş. Genç de olsa yaşlı da olsa bir ömür bitmiş oluyor. Haziranın bitmesi gibi. Yazımızın bitmesi gibi.

Ek: Günün öğleden sonraki bölümünde Adem Turgut"un yanına gittim. Çorak"taki şeftali bahçesindeydi. Yağmur yağmaya başlamıştı. Şeftali topladı bana. Bu arada bahçeye çok güzel bakmışlardı. Âşık Veysel"in dediği gibi kazmayınan dövmeseler de dövmüşlerdi toprağı. Onun için toprak, istisnalar hariç kıt vermiyordu. Tebrik ettim onları. Traktöre binerek, ıslak ıslak bir yolculuk yaparak eve geldik. Şeftali bahçeleri açık ve canlı yeşillerle doluydu.

Bir dahaki senenin haziranını şimdiden beklemeye başlıyoruz.

Yeşil haziran sana güle güle derken temmuza 'merhaba!' diyoruz. Merhaba temmuz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsa Abanoz Arşivi
SON YAZILAR