Düşünmekle güzelleşmek


"Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey / Dünyanın en güzel sesinden / En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey / Fakat artık ümit yetmiyor bana / Ben artık şarkı dinlemek değil / Şarkı söylemek istiyorum."

Bu dizelerin bestelenmiş halini, 'Ezginin Günlüğü'nden dinlemek de bir o kadar güzel elbette. Nazım'ın, sevgilinin güzelliğine değinmeyi 'düşünmek' eyleminden yola çıkarak dile getirmesi, sonra bu düşüncenin kişiyi umuda yöneltmesi ve oradan da sanatın başka alanına, müziğe, geçerek kişinin edilgen halden çıkıp da etken olmaya geçişini anlatması beni düşünmek ile güzel olan arasındaki ilişkiye yöneltti.

Gerçi çağlar boyunca, düşüncenin dile getirilmesi, yalnızlık ve acıyla sürdürülen hayatların doğumu anlamına gelmiştir ve bunların birçoğu da türlü suçlamalar, kovuşturmalar ve ölümle karşı karşıya bırakılmıştı, ama yine de düşünmek üzerine değinmekten zarar gelmeyeceğini umarak zihnimdeki birkaç soruya yanıt aradım.

Düşünmek neydi örneğin ya da her insan düşünebilir miydi? Düşüncenin de bir evrilmesi söz konusu olduğuna göre bu nasıl ve ne biçimde olurdu? Düşüncenin güzel ile olan ilişkisi nasıl başlar, sürer ya da birbirinden ayrılırdı?

Son soru, aslında beni düşünmek nedir sorunun yanıtında yatan öze götürmüş oldu. O dizelerde geçtiği üzere, düşünmek eyşeminin özünde "güzel" kavramı yatıyordu.

Sözümüz güzel kavramına dayanmışken de "Umberto Eco"nun "Güzelliğin Tarihi" adlı yapıtını anmadan geçmek olmaz. Çünkü Eco, bu kitabında, beğendiğimiz şeyler için kullandığımız bir sıfat olarak değerlendirdiği güzel kavramının gündelik deneyimlerimiz sonucunda değerlendirmelerle de "iyi" olana karşılık geldiğini söyler. İyi olanınsa kişinin erdemli davranışlarının ve ideal bir ilkenin yansıması olduğu üzerinde durur.
 
Böylelikle güzel kavramıyla doğru olan da kastedilmiş olur. O nedenle de güzel ve doğru sonsuzdur. Tarih boyunca, sonsuzluğu evrende yani doğada arayan, güzel ve doğru olanın orada olduğunu varsayan insan onu taklti etmeye çalışmıştır. Ancak bu hal, değişim göstermiştir her zaman çünkü, işin içine düşünmek eylemi girdiğinde bu kaçınılmazdır ve bu sonsuzluğun içinde düşünce değişimin kendisidir.

İyinin ve doğrunun sonsuzluğunu bilme ve buradaki değişimi kavrayabilme gayreti insan için çok değerli olagelmiştir. Buradan ortaya çıkan yani değişim ile sonsuzluğu içermesi nedeniyle güzel kavramı da bir düşüncedir. Buna göre nitelenen her durum ve eylemin karşıtları güzel olanın düşünce olduğunu destekler. Örneğin özgürlük ve eşitlik, toplumsal, doğru ve güzel olmalarıyla bir düşünceyken; kölelik ya da bağımlılık ile eşitsizlik bireye bağlı bir çıkarcılık dayatmasıyla düşünceden uzaktır.

Son sorudan başlayan güzel ile düşünmek arasındaki bağla ilgili bunlar belirirken zihnimde şiirin dizelerine uzanıyor aklım yine ve şairin güzel olana ulaşmak için eyleme geçmeyi, düşünmekle üretmeyi arzulamasına dalıyorum ve her insanın düşünebilmesi için de kendi özünü, gereksinimlerini tanıması ve bilmesi gerektiğine varıyorum. Ardından kişinin öz kavramı ile özgürlük arasındaki ilişki soru olarak çıkıyor karşıma.

Hep bir şeylerin özünden söz eden bir konunun özgürlüğe dayanmaması olanaksızdı elbette. Çünkü düşüncenin özü, doğrudan ve güzelden yana olan bir insanın özünü gerektirdiğine göre, ortaya çıkan düşünebilir ve düşünen insan da özgürleşebilmiş demektir. Sonsuzluğa dair evrilen insanın özü de ancak gürleşen bir sürece bağlı olarak gelişir.

Sonuçta, öz ve özgürlük düşüncenin ayrılmaz kavramlarıdır diyen aklımın takıldığı bir diğer "her kişinin düşünmek eylemiyle olan ilişkisi nedir, herkes düşüneblir miydi?" sorusuna yanıt araması uzun sürmedi.

Çünkü, yaşamak ve mutlu olmak için düşünen ve düşündüğüyle üreten insanların hüküm sürdüğü bir yaşamı paylaşıyor olsaydık:
açlığın her geçen gün arttığı ve sadaka toplumunun oluştuğu;
savaşın yaygınlaşır hale geldiği ve bu alandaki çalışmaların, harcamaların sorgulanamadığı;
eşitsizliğin kanıksandığı ve bunun üstünden ahlaksızlıkla işlerin yürütülerek hem para hem de statü cukkalamaların yapıldığı;
değer üretmek yerine değersizleştiren, toplumsallaşmak yerine piyasalaşan sanatın varolduğu bir dünyayla küreselleşiyor olmayacaktık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR