M.Halistin Kukul

M.Halistin Kukul

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ HAKKINDA SOSYO-KÜLTÜREL BİR TAHLİL/2

               (Dünden devam)
       Bu câmianın fikir öncülerinden Galip Erdem, milliyetçilik hususunda şöyle der: "Türk milliyetçiliği, ırkçılık temeline dayanan bir dünya görüşü değildir. Başlıca; dil, tarih ve kültür anlayışına bağlıdır. Yalnız böyle bir hükümden, milletimizin meydana geliş çağındaki ırki mayamızı ve hele, soy birliğini küçümsediğimiz bir mânâ asla çıkartılmamalıdır."
      Bir başka husus da: "Biz, her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidarız " zihniyetinin, Necip Fâzıl'ın şu tespitleri karşısında ne diyeceği de  merak konusudur:
     "İslâm inkılâbında milliyet görüşü, kendisini sahte milliyetçiliklerin tersine zarf değil mazruf, kap değil muhteva, madde değil ruh, mekân değil zaman işi telâkki eder.
     İslâm inkılâbında milliyet görüşü, Türk'ü fırlak kemikler, çekik gözler, dar alınlar ve kirpi saçlar kadrosunda, yâni hor ve kaba madde plânında aramaz."
       "İslâm inkılâbında milliyet görüşü, her şeyi ana ruh vâhidine bağladıktan sonra, o ruh vâhidini en iyi aksettiren yâhut en iyi aksettirmeye memur olan zarf, kalıp ve madde ölçüsü olarak da (dâimâ bu kayıt altında) kendi ırkını mecnuncasına sever.
        İşte Gaye-İnsan ve Ufuk Peygamberin "Kişi kavmini sevdiği için suçlandırılamaz!" meâlindeki muazzam Hadîsinde, dışarıdan ve ilk bakışta o kadar kolay sanılan nâmütenahî derin mânaya  bir yol; ve hudut içinde hudutsuz milliyetçiliğe bir işaret!.."
       "Hudut içinde hudutsuz milliyetçilik";  Kerkük'ten, Azerbaycan'dan Çin Seddi'ne, Üsküp'ten Avrupa ortalarına, Bakü'ye, Urumçi'ye...en az beşbin senelik târihe sâhip bir milletin hasretinin cihanşümûl mevkiye ulaşmasının hedefidir.
       Kendisini, "Seyyid" yâni Peygamber Efendimiz'in soyundan "Arap" olarak takdîm eden mütefekkir S. Ahmet Arvasî, acaba, niçin  Türk milliyetçisi olmakla iftihar etmektedir? Düşünmek lâzımdır!..
       Arvasî şöyle diyor: "Ben, İslâm îmân ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, Türk milletini iki cihânda da azîz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslâm'ı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuûruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuûruna yer yoktur. İster azınlıklardan gelsin, isterse, çoğunluktan gelsin her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında Şanlı Peygamberimizin "Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz. Kavminin efendisi, kavmine hizmet edendir. Vatan sevgisi imandandır." tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere bağlıyım.
      (...) İnanıyorum ki, hem Türk hem Müslüman olmak hem de muasır dünyaya öncülük etmek mümkündür. Ecdadımız bütün tarihleri boyunca bunu denediler ve başarılı oldular. O hâlde bizler niye tarihî misyonumuzu yerine getirmeyelim?  
    (...) Kesin olarak îmân etmişimdir ki, Müslüman Türk milleti ve onun devleti güçlü ise, İslâm dünyası da güçlüdür. Aksi bir durum varsa, bütün Türk dünyası ile birlikte İslâm dünyası da sömürülmektedir."
     Başında bulunduğu devlete, Türk devleti  ve onu teşkil eden ve kuran millete Türk milleti demeyen idârecilerin bulunduğu zamanda, S. Ahmet Arvasî'nin temennilerini takdirle ve alkışla karşılamamızın yanında, tatbik de etmeliyiz.
      Dündar Taşer'in, seneler önce söylediği: "Türk'ün cezri Sakarya'da bitmiştir. Yeni bir med devrine girme çabasındayız. Bu med olacak ve Türk milleti azametine kavuşacaktır. Bunun sancıları ve ızdırapları içersindeyiz."
     Cümlelerindeki " Bu med olacak ve Türk milleti azametine kavuşacaktır"  tavsiyesinin hakîkat olması için bütün gücümüzle çalışmak, herkesin birinci 'hedefi' olmalıdır.
         Necip Fâzıl'a tekrar kulak verelim:
      " Alparslan Türkeş, 3 Mayıs (1977) günü "Türk Milletine Beyânnâme" başlığı altında kaleme alıp bütün ajanslara ve gazetelere gönderdiği ve milyonlarca nüsha bastırıp her tarafa yağdırdığı târihî bildiri ile, takip ettiğim stratejiyi taclandırmış ve kendisini hilkatindeki altun mâdenin 24 âyarlık keyfiyeti içinde göstermiş oldu.
      "(...) Alparslan Türkeş ve Partisi'nin dünya görüşü, ruhî muhtevaya bağlı milliyetçilik olarak metbûluğu (bağlı olunan) ruha ve tabiîliği milliyete veren bir anlayış içinde tek kelimeyle İslâm îmânıdır.
       Alparslan Türkeş ve partisi, milliyetçiliği, içi kevserle dolu bir kâse şeklinde görür, ana kıymeti kâsede değil, kevserde bulur ve o kevserin nûrunu ışıldattığı nispette kâseye değer verir.
       Alparslan Türkeş ve partisi, bugün en keskin bunalımını yaşayan insanlığa yol gösterici istikamet oklarını, Kâinatın Efendisi'nce getirilmiş ruh ve ahlâk ölçüleri olarak ilân eder ve tasarılarını, hasretlerini, her şeyini bu inanç mihrakında toplar.
       Dostluk ve düşmanlık kutuplarımızı tayinde kıstaslarımız şudur ki: Fert, zümre, sınıf ve makam olarak her kim ve her ne olursa olsun, Hakkın düşmanları düşmanımız, Hakkın dostları dostumuzdur.
       (...) Türk'ün ruh köküne inmeyen ve bağlanmayan her tedbirin temelsiz kalacağı inancındayız."     
        Necip Fâzıl; Alparslan Türkeş'in bu "beyânnâmesi"ne, mukabil bir "beyânnâme" ile cevap verir. Bu "beyânnâme"nin de, bâzı ana başlıklarını, yine Necip Fâzıl'ın cümleleriyle takdîm edelim.  Diyor ki:  " Onu  da benim beyânnâmem takip etti:
      M. H. P. Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in " Türk Milletine Beyannâmesi"ni okudum.
       Pılı-pırtı odalarının raflarında dizili, kapağı arkasına devrik ve içi boş, hattâ süprüntü dolu teneke konserve kutuları hâlindeki partiler arasında, bugünden itibaren MHP, nazarımda bambaşka bir mânâ ve hüviyet sahibidir. Onu, Müslümanlık ve Türklüğün gerçek hakkını vermeye namzet bir topluluk olarak anıyor ve canımın içinden selâmlıyorum.
      Bu beyânnâme, tâ  Cava'daki mü'minle Amerika'daki zenci Müslümana kadar bütün İslâm âlemini ihtizâza getirecek ve oluş dâvâsını temellendirecek kıymette târihî bir hâdisedir. İdeal yumağımızın her lifini içinde saklayan bir tohum...İslâm âleminin Türkiye'den beklediği zuhur ve tecellinin tohumu...
    (...) Ne mebus, ne Senatör, ne Bakan, ne şu, ne bu!..Allah'ın, bana biçtiği mânevî makam ve memuriyeti bunlardan hiçbiri tercüme edemez. Bu makamdan en canhıraş ihlâs ve hasbîlik kürsüsünden haykırıyorum:  40 yıllık mücâdele ve yepyeni bir gençlik inşâsı, hayatımda, bugün, bu beyânnâmeden, bu beyânnâmenin sahibine ve partisine taktığı şeref ve mesuliyet bâzubendinden sonra, artık, emin olmaya yakın bir ümid nefesi alabilirim.
      " 150 yıldır, her gün biraz daha artıcı bir hasretle kurtarıcısını bekleyen Türk Milleti'ne "beklediğim geliyor" müjdesini vermenin ilk ümit günü bu tarihî andır.
      "Emin olmaya yakın ümit" ışığının çaktığını gördüğüme ve bu ışığı nice defa hayâl edip de karanlıklara düştüğüme göre, bundan böyle yeni inkisarlara tahammülü kalmayan yanık yüreğimi, dâva yolunda en küçük istikamet hatasına râzı olmaz bir hassasiyetle bu beyânnâmenin halkaladığı sıcak avuçlara bırakıyor ve 40 yıllık emeğimin semeresini bu çevrenin aksiyoncu ruhundan bekliyor ve istiyorum.
     İçi alev alev Müslüman, dışı pırıl pırıl Türk ve içi dışına hâkim, dışı içine köle, yeni Türk neslinin maya çanağı olmak ehliyeti hangi topluluktaysa ben oradayım.
     Allah'ın inâyeti ve Resûlünün ruhaniyeti bu yoldakilerin üzerinde olsun!"
(Devamı yarın)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M.Halistin Kukul Arşivi
SON YAZILAR