M.Halistin Kukul

M.Halistin Kukul

"BİREY OLMAK-BİREYCİ OLMAK"

Son zamanlarda, "birey" kelimesi  ve ona bağlı olarak bâzı mefhûmlar  tehlikeli bir hâlde yaygınlaşmaya başladı.  Bu, âdeta, bir salgın hastalık, bir moda gibi, her tarafa sirâyet etmektedir. Meselâ; bireysel emeklilik, bireysel bankacılık, bireysel  başvuru, bireysel ziraat, bireysel k(ı)redi, bireysel gelişim....bunlardan bâzılarıdır.  Bu hususta, örnekleri artırmam mümkündür ammâ, şimdilik, bu yazımı yazmama sebep olan sâdece iki örnek cümleyle  iktifâ  etmek istiyorum.

     Birinci örnek: "Demem o ki, gemi aynı gemi..Hepimiz de o gemideyiz. Birey olmakla, bireyci olmak arasındaki farkı anlayıp, hızla su alan gemimizi düze çıkarmanın yolu belli.." (Basın: 02 Ocak 2018)

     İkinci örnek: "Kişi kendisine neyi, ne kadar layık görüyorsa o kadar bireydir." (Basın: 09 Ocak 2018)

     "Birey"  ve "bireysel" kelimeleri hakkında, Erciyes Dergisi'nin Nisan 2006 tarihli nüshasında yayınladığım "Bireysel Denen Ucûbe"  başlıklı  makalemde, bir kelimenin, mutlak surette bir ihtiyaçtan doğması gerektiğini  ifade ederek şöyle demiştim:

      "(Birey), maalesef,  Türkçe'mizde asırlardan beri kullandığımızı (kişi, şahıs, fert ve zat) kelimelerinin yerine yanlış olarak uydurulan bir "ucûbe"dir.

        Türkçe'mizde; biri, Türkçe "kişi", dîğer üçü de "şahıs, fert, zat" Türkçeleşmiş olan tam dört kelimemiz varken, yanlış olarak uydurulan  (birey) bu dört kelimemizi âdeta kovmakta, katletmektedir. Demek ki, yeni bir kelime uydurulmasına ihtiyaç ve gerek yoktu.

        (...) Hele de cenâze namazında, "Er kişi yâhut da  "Hâtûn kişi niyetine" tekbîr getirmek yerine "Er birey/Hâtûn birey" diye mi tekbîr alınmalı?

       Hattâ, "Bilirkişi"(=Ehli vukuf)yerine bundan böyle "bilirbirey" mi diyelim? ne buyururlar?.."

      Mevzûmuza geçmeden önce, elbette ki,  "birey" kelimesinin niçin yanlış olduğunu hakkında bilgi vermemiz gerekir. Bu hususta, eski yazılarımda da ifade ettiğimi gibi, bir kelime, önce bir ihtiyaçtan doğmalıdır. Şâyet ihtiyaç hâsıl olmuş ise,  bu kelimenin doğruluğuna yani Türkçe kaidelere uygunluğuna  ve ardında da, onu, hangi kelimenin yerine teklif etmişsek veya getirmişsek, mânâ îtibâriyle, onu, karşılayıp karşılamadığına bakarız.

        Önce, "bir" kelimesini ele alalım ve ondan sonrasına devam edelim.

       "Bİr, Eski Türkçe'den beri kullanılır." (Bknz. Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İlhan Ayverdi, Kubbealtı Lugatı, İstanbul 2011, Sf. 151)

         "bir a. 1. Sayıların ilki.2. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamının adı." (Bknz. Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 11. Baskı, Ankara 2011, Sf. 347) (Not: a=ad)

          "Bir (si). Sayıların en küçüğü ve ilki." (Bknz. Hayat Büyük Türk Sözlüğü, Tifdruk Matbaacılık Sanayii A. Ş. İstanbul, Tarihsiz, Sf. 145) (NOT: si=sayı ismi)

           "BİR: i. Sayıların en küçüğü ve ilki."(Bknz. Tercüman Temel Türkçe Sözlük, Sâdeleştirilmiş ve Genişletilmiş Kâmûs-ı Türkî, İstanbul 1985, Sf. 127) (Not: i=isim)

            "Bir: Türkiye, Azerbaycan, Başkurt, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar, Türkmen, Uygur Türkçesi " (Bknz. Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 1992, Sf. 70)

      Görüldüğü gibi, "BİR" kelimesi, "Eski Türkçe'den beri" bütün Türk dünyasında kullanılan Türkçe bir kelimedir. Sayı ismi'dir. Kullanıldığı yere ve aldığı takıya göre, sıfat, zamir veya zarf  da olabilir. Yani; hasseten belirtelim ki, "BİR",  Türkçeleşmiş değil, Türkçe bir kelimedir.

        Bu hususta, Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu şöyle demektedir: "-ay/-ey  ekleri ile yapılan kelimeler de yanlıştır. Çünkü bu ekler Türkçe değil, Moğolca'dır. : Öyleyse;olay, düzey, birey, dikey, yatay, bitey, deney, dolay, bükey  ve benzerleri birer uydurmadır. Hele deneysel, bireysel gibi sözler ise katmerli uydurmalardır. Üst üste binmiş yanlışlarla doludur. " (Bknz. Necmettin Hacıeminoğlu, Türkçe'nin  Karanlık Günleri, İrfan Yayınevi, İstanbul 1972, Sf. 134)

      Meselâ; birer birer, ikişer ikişer..ellişer ellişer, biner biner  veya birli, ikili..ellili..binli diyoruz.  Peki; niçin, iki-ey,  üç-ey, on-ay, elli-ey, bin-ey..diyemiyoruz.? Öyle ya, bir kaide uygulanacaksa, hepsine uygulanabilmelidir.

      Kaldı ki, "bir" Türkçe kelimesine eklenen (-ey) Moğolca  takısıyla, Türkçe bir kelime inşâ edildiğini iddia etmek de abestir.  Dîğer  taraftan; (-el) ve (-al) takıları, F(ı)ransızca'dır. Meselâ: Karnaval, sosyal, personel, kültürel, emperyal, parsel, natürel, jurnal, aktüel...böyledir!

        Bu (-el) ve (-al) eklerini, Türkçe'ye uygularken, kelimenin durumuna göre, araya, bir -s- kaynaştırma harfi getiriyorlar. Meselâ;  (târih) kelimesi , dilimize, Arapça'dan geçmiştir. Buna, (î) ekleyerek yani aidiyet eki getirerek  (târihî) deriz. Fakat, uydurmacacılar, kelimenin aslını bozup, bundaki (î) takısını atıp yerine F(ı)ransızca  (-el) takısını getiriyorlar. Fakat, (târih-el) demiyorlar/diyemiyorlar. İkisinin arasına, bir -s- kaynaştırma harfi getirerek, kelimeyi  (târihsel) yapıyorlar. Böylece, yarısı Arapça ve dîğer kısmı da F(ı)ransızca olan bu kelimeye Türkçe diyorlar.

      Sözünü ettiğim kelime de böyle yapılmış. Yani;  "bir-ey-el" demiyorlar/diyemiyorlar da, "bir-ey-sel" diyorlar!..Ve buna, bir de (öz Türkçe) adını yakıştırıyorlar!..

       Hâliyle; "bireysel", Prof. Dr. Hacıeminoğlu'nun da ifade ettiği gibi, "katmerli yanlış"tır.  Türkçe bir kelimeye, biri Moğolca ve  öteki F(ı)ransızca takı ekleyeceksiniz ve buna, hâlâ Türkçe diyeceksiniz, nasıl iştir!

      İlhan Ayverdi'nin hazırladığı Misalli Büyük Türkçe Sözlük'te şöyle bir târîf ve açıklama bulunmaktadır: "BİREY, i. (Eski Türk. biregü (<bir+egü) "bir kimse"den (?) yeni. Bir insan topluluğunu meydana getirenlerden her biri, kişi, fert." (Sf. 154)

      Peki, bundan ne anlıyoruz? Hem, "Eski Türkçe" deniliyor ve hem de, -emin değiliz mânâsında anlaşılabilecek-  parantez içinde (?) soru işâreti konuluyor. Hemen ardından ise, "yeni" denilerek, bu kelimenin uydurma olduğuna dikkat çekiliyor.  Burada, ilgilileri tarafından açıklanması gereken bir durumla karşılaşıyoruz.

       Bilinmektedir ki; Türkçe'de, "bir olmak" ve  bunun olumsuzu  "bir olmamak" diye de iki deyiş vardır. Fakat, "kişi olmak, fert olmak, zat olmak, şahıs olmak"  deyişleri yoktur ki, bunların yerine uydurulan "birey"den "birey olmak" denebilsin.  Kaldı ki, "bireyci olmak", yani "kişi-ci, şahıs-çı, zat-çı, fert-çi olmak", örneklemeye uygulandığı zaman hiç de yanlış görünmemektedir.

      Çünkü; Türkçe'de, elbette ki, (-ci, cı, cu, cü/çi, çı,çu, çü) takıları mevcuttur. Atatürkçü, Leninci, Hitlerci, Demirelci, Türkeşçi, İnönücü...denildiği gibi, kabakçı, sütçü, tefeci, gemici, k(ı)ralcı...ifadeleri pek çoktur. Fakat; kişici, zatçı, fertçi, zatçı...yoktur.

      Türk Dil Kurumu tarafından yayınlanan Türkçe Sözlük'te şöyle deniliyor:

       "birey a. 1. Kendine özgü nitelikleri yitirmeden bölünemeyen tek varlık, fert..."(Bknz. a.,g.,Sözlük, Sf. 354)

         "bireyci sf. 1. Kişi haklarını savunan (kimse), individüalist. 2. fel ve top.b. bireycilikten yana olan, ferdiyetçi, individüalist..." (Bknz. a.,g., Sözlük, Sf. 355)

        Türk Dil Kurumu'nun yayınladığı bir sözlükte, Türkçe olduğu iddia edilen bir kelime nasıl F(ı)ransızca  bir kelime olan "individüalist" ile târîf, ifade ve îzah edilebilir? Bu uydurma "birey" ve "bireyci"nin, karşılığı, sâdece "fert" veya "ferdiyetçi" midir? Taa Orhun Âbideleri'nde kayıtlara geçen ve elbette ki, kayda geçmeden önce de kullanılan, -en azından- 'kişi' kelimesine niçin yer verilmez?

     Yine, aynı sözlükte, "birey olmak"  ve "bireyci olmak" tâbirleri yoktur. Fakat, her ne hikmetse "birey oluş" diye bir deyiş bulunmaktadır. İşte o târîf; bir şey anlayabiliyorsanız, lütfen, bana da anlatınız: "birey oluş a. biy. Yumurtanın döllenmesinden bireyin yetkin duruma gelmesine kadar geçirdiği gelişim evrelerinin bütünü, ontogenez, soy oluş karşıtı." Bknz. a.,g.,Sözlük, Sf. 355)

      "Olmak" olmadan, "oluş" nasıl olabiliyor?

     Bir gözle bakıldığında; meselâ,  "Atatürkçü olmak",  "kişici/şahısçı/zatçı/fertçi olmak'tır. Fakat, böyle bir tâbir yok.  Niçin yok??? Düşünülmelidir!.

      Üzerinde durmak istediğim  şey, bunlar yok iken, "birey olmak" ve "bireyci olmak" tâbirlerinin  mevcudiyetidir.

      "Karakterli olmak" karşılığında, şahsiyetli/kişilik sahibi olmak kullanılmaktadır. Bu mânâlara yakın, "adam olmak" tâbiri de çok sık kullanılır. Ferdiyetçi olmak vardır da, şahısçı, zatçı, kişici, ferdici olmak yoktur.

       "Kişi" kelimesiyle başlayan öbür örnek cümlede, "Kişi...o kadar bireydir", ne demektir?  Tekrar edelim ve "birey"in yerine, emsâli kabûl edilen "kişi"yi koyalım: "Kişi kendisine neyi, ne kadar layık görüyorsa o kadar kişidir."

       Acaba, şu mu denilmek isteniyor: "Kişi, kendisine, neyi, ne kadar lâyık görüyorsa, kendinden o kadar emin bir kişi'dir/insan'dır/şahıs'tır/zat'tır/fert'tir/karakter'dir."  

      "..O kadar birey" olmak, nasıl bir şeydir? Ve...Cümleye,"kişi" ile başlayıp, onu, "birey"le bitirmek niyedir?

     Ne yazık ki; güzel Türkçemiz, anlaşılmazlığa yürümekte/yürütülmektedir.  Bilerek veya bilmeyerek bu yola girilmiştir!..Buna, "Dur!" diyecek bir merci de görünmemektedir.  Büyük üzüntü veren  bir diğer husus da budur!..Çocuklarımız ve gençlerimiz inanılmaz bir karmaşa içinde boğulmaktadır...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M.Halistin Kukul Arşivi
SON YAZILAR