RAMAZAN HUZURLU YAŞAMI ÖĞRETMİŞTİR….!

İnsanın bir takım değerleri vardır. Bu değerlerin bazıları insan olmasının gereği olarak doğuştan, bir kısmı da inandığı dinin kurallarındandır. Bu değerlerin bir kısmı ilahi, bir kısmı beşeridir ki toplamı, hayatın akışını belirler. Hz. Adem’le birlikte insanlık başlamış ve bir cemiyet oluşturmuştur. İnandığımız itikadi değerlere göre insan yalnız yaşamamış, Hz. Adem yaratıldıktan sonra kendisine eş ve arkadaş olarak Hz. Havva annemiz de yaratılmıştır. Hz Adem ve Hz. Havva’nın çocuklarıyla insanlar çoğalmış, bir insanlık oluşmuştur. Yüce Yaratan, Hz. Adem’i hem ilk insan olarak yaratmış, hem de onu Peygamberlikle görevlendirmiştir. Bu görevlendirme ile, insanın huzurlu ve mutlu yaşaması murat edilmiştir. Çünkü insan, ilahi bilgi olmadan doğrunun ve yanlışın neler olduğunu bilemeyecektir. Hem de imtihan için yaratılmış olan insanın, yaptığı hataları “doğruyu bilmiyordum” gerekçesiyle kendisini savunmasının önüne geçilmiştir.

Cemiyet halinde yaşamaya uygun fıtratta yaratılmış olan insanın, birlikte yaşama kuralları vardır. Bu kurallar da ilahi merkezlidir. Menfaatin ve çıkarın insan fıtratının bir unsuru olduğu da dikkate alındığında, insanlar arası ilişkilerin belli kurallarının olması zorunludur. İlahi bilgilerin ve emirlerin yanında, bunlara bağlı olarak tecrübe ile elde edilmiş bir takım kanaatler söz konusudur. Bu kanaatler, hatta tespitler; toplumsal ve kişisel huzurun anahtarı olmuştur. Huzurlu yaşamak için gerekli olan birkaç toplumsal kuralı şöyle sıralayabiliriz. Hatasını kabul etmeyenin affedilmemesi, lafını dinlemeyene başka söz söylenmemesi, yüzüne gülüp arkadan konuşanla muhabbet edilmemesi, kendinden başka bir şey düşünmeyene güvenilmemesi, her şeyde bir kusur bulmaya çalışanın memnun edilmeye çalışılmaması, vb. hususlar insanın diğer insan karşısındaki davranışını belirleyecektir ki bunlar huzurun da sigortasıdır.

Başkasını memnun etmek için kişinin kendi duruşundan ve değerinden ödün vermesi doğru değildir. Ama elinden tutan bir insanın da mutlaka karşılığını bulması, hatta o kimsenin ahireti için bile tasarrufta(infak-dua-ziyaret) bulunulması en doğru yaklaşım olur.

İki şeyin unutulması ve iki şeyin de sürekli hatırlanmasının gereği üzerinde durur dinimizin kuralları. Toplumsal ve kişisel huzura katkı sağlayacak bu insan davranışlarını yaşama dönüştürmek elbette zordur. Zoru başarmak, hem huzur hem de sonucu mükafat olan eylemlerdir. İnsan kedisine yapılan iyiliği ve kendisinin başkasına yaptığı kötülüğü unutmamalı, bunlardan sürekli ders çıkarmalıdır. Kendisinin başkasına yaptığı iyiliği ve başkasının kendisine yaptığı kötülüğü ise en kısa zamanda unutmaya çalışmalıdır. Bütün insanlar böyle yaparsa, toplumda birbiriyle sorunlu hiç kimse kalmayacaktır.

Huzurlu yaşamak herkesin arzusu ve hakkıdır. Bunu için fedakarlık yapmak gerekir. Hiçbir kazanım bedel ödemeden elde edilmez. Huzurlu yaşamak için de bedel gerekir. İnsan, kendisi için istediğini başkası için de istediği zaman; kişi de, toplum da huzurlu olur. Onbir ayın sultanı olarak isimlendirilen ve bir ay boyunca ibadet yoğunluğu içerisinde geçirilen ramazan ayı; huzurlu yaşamın tüm kodlarını öğretmiş, ihya edenleri de huzurlu hale getirmiştir. Ramazan sorası hayatı, ramazan formunda yaşamaya çalışan herkes; huzurlu yaşayacak, huzurun bütün detaylarını yaşamında görecektir. Huzur; maddi refahta değil, ruhun gıdası olan manevi hasletlerin yaşanmasındadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR