Korku Kültürü

Seçim sonrası gündemin önemli bir bölümünü anayasa tartışmalarının alması muhtemel görünüyor. Referandum öncesi halka karşı kullanılan kaynağın değişmeyeceği bir gerçek, tartışılan konunun ne olduğu önemli değil nasıl olsa “korku kültürü” ile yola devam edilecektir.

Suya bakıp korkan köpeğin hikayesi vardır, insanda oluşan en doğal korku halinin hikayesi bu korkuya yakın gibidir. Köpeğin biri, bir gün bir nehirle karşılaşır, suya bakıp kendi aksini gören köpek, sudaki yansımasını kendisine zarar verebilecek başka bir varlık diye algılar. Ona saldırmak için suya atladığında ise boğulur. Kendinin dışında sandığı korku aslında kendi içindedir. Şu dönem insanlar da oluşturulmak istenen korku kültürü bu olsa gerek.

 Bir korku nesnesi haline gelmiş olan Kürtler, uzun yıllar boyunca yok sayıldılar fakat yok sayılmaları onların var oluş gerçekliğini değiştirmedi. İktidar, öncesinde kabul etmediği varlığı şimdilerde kabul ederek 'ötekileştirmeyerek' ancak özgürlüklerinin sınırını koyarak yapıyor. Böylelikle korku biçim değiştirerek, yeni bir söylemle sunuluyor.

İslam korkusu çok dar bir kesimde yaşanmasına rağmen yoğunluğu ve etkisi güçlüdür. Avrupalı olmayı 'ilericilik, çağdaşlık' gibi terimlerle ifade edenler kendi değerlerinden utanıp bunları gerici olmakla yaftalarlar. Aslında Avrupalı olmadıkları halde buna yaptıkları endişeli vurgu bir çeşit korkuyu doğuran kompleksle açıklanabilir. İnsanlar dinini dört duvar arasında yaşadıklarında sorun olmayan İslam, sokağa taşıp bir yaşam alanı oluşturmak istediği için politik bir talep ortaya koyduğu anda bir tehdit olarak algılanır ve korkulur.

İslam ile bağ kurularak “İran korkusu” referandum öncesi oluşturuldu. Türkiye, şeriatın hüküm sürdüğü bir ülke olacak söylemleri dillerden düşmedi. Şeriat, manası açıklanmaksızın korku kültürünün esiri oldu. Çıkarılan sigara yasağında bile bu korkunun etken olması gülünç.

Yöntem olarak korkunun düşünce sistemleri ve iktidar ilişkileriyle bağı hiç değişmedi, bu ilişkiler bağlamında farklı korku türleri üretilmeye devam ediliyor.

Bu sebeple artık müspet faaliyetlere bile şüphe ile yaklaşan vatandaş modeli oluştu. Buzdağının görünmeyen kısmını düşünen bakış açısı geniş düşünmeyi sağlar ve görünmeyenleri fark ettirir. Ancak, bu durum ülkemizde yanlış dozda uygulanıyor. İktidarın yaptığı ya da yapmak istediği faaliyetlerin içerikleri araştırılmaksızın kişiye odaklı, korku etkenli yorumlar yapılıyor. Nehrin akıntısına kapılmış insan gibi bu etkene karşı durmak zor gösteriliyor. Korku ve yıkıcı eleştiriler sosyal hayatın getirisi oldu. Amerika'nın terör faaliyetlerini kendi emir-komuta dahilinde sürdürerek halkına yansıtmasını eleştirenler, bizim içimizde de bunun yapıldığını görmezden geliyor. Seçim sürecinde gelişen menfi olayları eleştiren ile emri verenin aynı olma ihtimalini ortaya koyarak,ben de korku kültürüne uygun bakış açımı burada kullanıyorum.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Şeyma Taş Arşivi
SON YAZILAR