KENTİN RUHU YA DA RUHSUZ KENTLER

KENTİN RUHU YA DA RUHSUZ KENTLER

Biz göremesek de her kentin bir ruhu vardır. Ruh zaten somut olarak görünebilen bir şey değildir. Bundan dolayı kimse kentin ruhu yoktur diyemez. İnsanın da ruhu somut olarak görünmediği halde herkes insan da ruh olduğuna inanır. Ruhu olduğu için yaşadığına inanır. Ruh bedenden çıktığı zaman insan ölür. Kentler de öyledir. Tarihte yüzlerce ölü şehir olduğunu biliyoruz. Bunlar ruhlarını kaybettikleri için var olma nedenlerini de kaybedip yıkılmış ve kaybolmuşlardır. Bundan dolayı her toplum, her millet, her medeniyet hayatta kalmak için şehirleri imar etmeyi bir çözüm olarak görmüştür. Özellikle de siyasal hareketlerin halka kendilerini beğendirmek, kabullendirmek için başarı seviyesinde nihai hedef olarak gördükleri en büyük mesele imar konusudur. Şehirlerin imar edilmesi konusunda onlarca plan ve proje hazırlanmaktadır. Oysaki kentin ruh sahibi olması bütün bu projelerden daha önemlidir.

Yapılan projelerin maddeci bir anlayış ve kapitalist bir felsefeyle hazırlanmış olduğu görülmektedir. Oysaki ülkemizin diğer meselelerine de aynı felsefeyle yaklaşıldığı için bir çözüme ulaşılamamıştı. Bu yüzden farklı bir anlayış, farklı bir yaklaşımla çözüm bulmak gerekir. Bunun için kendi medeniyetimize dönmemiz yeterlidir. İslam medeniyetinde şehirlerin imar edilmesi demek; geniş yolların, geniş caddelerin açılması, her gün çöplerin toplanması, yıkanıp temizlenmesi demek değildir. Bunlardan ziyade şehirlerin manevi bakımdan kalkındırılması, şehre ruh ve kimlik kazandırılması demektir. Şehirlerin de bir ruhu, bir şahsiyeti vardır, olmalıdır.

Bizim meselemiz kendi medeniyetimizin izini sürdürmektir. Aslında şehir her zaman şiirle ilgili bir durumdur. Şehir en çok ruhla ilgili bir durumdur. Şehir belli bir ruh kazandığı zaman orada yaşayan halka bir kimlik kazandırabilir. Şehir ruh kazandığı zaman gerçek şiiri ortaya çıkarabilir. Gerçek kardeşlik, ruhu olan şehirlerde ümmet şuuruna erişildiği zaman kazanılır. Ümmet fikrini, ümmet şuurunu yaşayan milletler kardeşlik şiirini yazabilirler. Zulüm ve haksızlıklar karşısında direnebilenler kardeşlik şiirini seslendirebilirler. Ümmet olamadığımız zaman kardeşliğimizi de geliştirip koruyamayız. Herkes kabul etmese de şehrin gerçek sermayesi kardeşlik ve şiirdir. Kardeşliğin, dayanışmanın, yardımlaşmanın, paylaşmanın olmadığı şehirlerde sermaye sıfır demektir. Nasıl ki balıkların yaşama alanı temiz suysa şehrin yaşama alanı da temiz kültür ve temiz hayattır. Şehrin gelişmiş bir şehir olabilmesi için ekonomik ve şehircilik yönünden ilerlemesinden ziyade ahlak ve maneviyat bakımından ilerlemiş olması gerekir.

Şehre ruh ve kimlik kazandıran medeniyet ve kültürdür. Kültür ve medeniyet bakımından yeterince gelişmeyen şehirler ruhsuz, kimliksiz kalan şehirlerdir. Ruhu olmayan şehirler ölü şehirlerdir. İyilik ve kardeşlik karşısında hoşgörülü ve nazik, münker karşısında cesur ve şedit olmayan insan ölü insan demektir. Ruhu ve medeniyeti olmayan şehirler kuru gürültüden ve kuru maddelerden oluşan beton yığınlarıdır. Günümüzde ruhu ve medeniyeti olmayan şehirler çoğaldığı için yeryüzünde zulüm ve haksızlıklar da çoğalmıştır. İşgal, savaş ve katliamlar insanlığı iğfal etti. İşgal, savaş ve katliamlar karşısında sessiz kalan insanlar şehirleri nasıl temizleyebilir ki? Kendi vicdanları kötü olan, kendi iç dünyaları kirli olan insanlar şehre bir şey katamazlar. Şehir önce şirk ve günahlardan temizlenmelidir. Zulüm ve katliamlarda adeta dünyanın sonuna gelinmiş gibi. Zulüm, katliam ve sömürüde daha hangi noktaya kadar gidilecek acaba? Daha doğrusu gidilmeyen bir nokta kaldı mı acaba? O kadar alçak, o kadar berbat bir duruma gelindi ki artık bunun ötesi düşünülemez oldu. Bunun birkaç adım ötesi cehennemdir ki o cehennem de mazlumlar için değil zalimler içindir. Sevinç ve umut verici olan tek şey bu durumdur.

Şehirler en kılcal damarlarına kadar iğfal edildi. Bütün şehirlerin sinirleri boşaldı. Şehirler ağlıyor. Anneler ağlıyor. Çocuklar oynuyor, fakat oyunlar bile boş. Çünkü şehirde her şey var fakat hayat yok, ruh yok. Ruh ve medeniyette ilerleyen şehirlerin sınırları olmaz. Şehirlerin sınırları irfan ve düşünce sınırıdır. Coğrafi sınırlar koyan insan zihniyetidir. İrfan ve düşünce bir kalıba sığmaz. Kardeşlik bir coğrafyaya sığdırılamaz. Ruh ve medeniyet çökertildiği için şehirler de cansız ve kansız kaldı. Şehri yani hayatı canlandırmanın tek yolu ruhu diriltmektir. Diriliş ancak ruhla birlikte olur. Şehirler temiz sokaklara, geniş caddelere, fabrikalara, makinelere, teknolojiye, yüksek binalara sahip olduğu zaman değil ruha ve medeniyete kavuştuğu zaman kalkınmış, gelişmiş ve dirilmiş olur. Çünkü gelişmişlik ancak adalet duygusunun yükselmesi ve ahlakın güzelleşmesiyle olan bir durumdur. O halde iyice anlamak gerekir ki diriliş ancak ruhla birlikte olur. Kentin ruhu vardır fakat günümüzde şehirler ruhsuz bırakılmıştır. Şehirler belediye başkanlarının, hükümetlerin ekonomik paketleri, materyalist sosyal politikalarıyla, projeleriyle değil ruhlarına kavuştukları zaman imar edilmiş olurlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsmail Okutan Arşivi
SON YAZILAR