Kafanın içi - Kafanın dışı

Gençlik yıllarımızda okuduğumuz felsefe kitaplarından bir söz kalmış aklımda. Üst yapıyı, alt yapı belirler. Bunu insana uyguladığımızda, insanın alt yapısı, üst yapısını belirler, şeklinde söylenirdi. Alt yapı denilince ekonomik ve fiziki özellikler, üst yapı denilince kültürel ve estetik nitelikler akla gelirdi. Veya biz öyle anlardık.
Şöyle bir örnekle konuyu biraz daha açabiliriz. Bir lokanta düşünelim. Duvarları gerçek san"at eseri tablolarla donatılmış, köşelere çok güzel heykeller yerleştirilmiş olsun. Kaliteli bir müzik çalıyor. Mobilyalar, örtüler, tabaklar ve her şey kaliteli türlerden oluşturulmuş olsun. Bir tarafta da camekâna yerleştirilmiş yemekler bulunmaktadır.
İyice acıkmış bir insan bu lokantaya girdiğinde dikkatini önce nereye yoğunlaştırır?
O insanın resimlere, heykellere veya müziğe dikkat etmesi için öncelikle açlığını gidermesi gerekir.
İnsan biyolojik varlığını sürdürmek için gerekli asgari şartlara sahip değilse, ondan kültürel varlığını geliştirmesi için fazla bir şey beklenemez.
Ekonomik gelişimi ile sosyal gelişimi arasındaki dengeyi tutturabilen toplumlarda alt yapı ile üst yapı arasındaki açı (makas) pek fazla değildir. Ancak bu dengenin tutturalamadığı toplumlarda komedyenler hiç malzeme sıkıntısı çekmemektedirler.
Halk diline “sonradan görme” kavramı ile yerleşen bir kesim vardır. Üretim ve paylaşımın adaletsiz olduğu ekonomilerde bu kesim hızla büyümektedir. Örneğin çok lüks ve dolayısı ile pahalı bir otomobile sahip birisini, kırmızı ışıkta beklerken parmağı burnunda görebiliyoruz.
Kitapçıya gelen birisinin “Bana 80 Cm. kitap lazım” dediğine, kitapçının “Anlamadım” demesi üzerine bu kişinin “Yeni mobilya aldık, rafının uzunluğu o kadar” dediğine tanık olabiliyoruz.
Gözlemci bir bakışla bu örnekleri çoğaltmak mümkündür elbette.
Kafanın içi dışarıya böyle yansımaktadır. İnsanın dışa vuran davranışları, inançlarının, düşüncelerinin, değer yargılarının ürünüdür.
“Benim dışım böyle ama kafamın içi hiç te böyle değil” diye söyleyen bir kişi ne kadar inandırıcı olabilir. Veya birisini değerlendirirken “Ben onun dışına değil, kafasının içine bakıyorum” diyen birisi kimi ne kadar inandırabilir.
Doksanlı yıllarda Anadolu"nun, kamu görevlilerine pek sıcak bakılmayan bir bölgesinde bir vali, halk ile kamu görevlileri arasındaki bu soğukluğu kaldırmak için bir yemek düzenlemişti. Kamu görevlisi olarak o ilin “protokol” denilen üst düzey kamu görevlileri çağrılmıştı. Halk olarakta o ilin “ileri gelen” esnafları davet edilmişti. Yemekte alkol ikramı da vardı. Vali kendince, birlik, beraberlik, dayanışma, elele deyip halka hoş gelecek sözlerden oluşan bir konuşma yaptı. Uzun uzun alkışlandı. Kadehler kaldırıldı.
Yanımda oturan “Halk”a eğilip sordum. “Dayı ne diyorsun Vali"nin söylediklerine?”, “Valla begim, Vali beg bizi kandırdıgını sanii, biz bedava rakii vurii, elli senedir böle gidii..”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR