Fetih 1453

Tarihimiz açısından önemli ve manevi bir konu olan İstanbul Fethinin filmi sonunda izleyici karşısında. Büyük meblağlar harcanmış, buna birde oyuncuların fiziksel emeğinide katarsak ortaya çıkan ne olursa olsun saygı duyulması gerekir. Peki ama saygı duyduğumuz bir şeyi eleştirme hakkımız yok mudur?

Elbette vardır, eleştiri olmazsa sonuç olmaz! “Yapıcı eleştiri - yıkıcı eleştiri” ayrımı önemlidir.

Vizyona girdiği gün çok yeni olmasına rağmen herkes yazıp söylemler üretmeye başladı, bu aceleci tavrımız fayda getiren olmasa bile düşünmeye iten eylem olduğundan dolaylı da olsa iyi birşeydir aslında.. İlk olarak bu filmin en büyük katkısından bahsetmek istiyorum; kendi tarihimizden yoksun bir neslin gençleri olmamız dolayısıyla İstanbul fethinin tarihini ve fetihdeki isimleri bu film ile öğrenen çok kişi oldu! Filmin isminin “Fetih 1453” olması özellikle çok büyük etken, artık kimse 1453 yılına yabancı değil..

Filme dönersek eğer; Türk sinemasının nadide çocuğu olacak görsellikte bir filmdi ancak şaşırtmadı çünkü bu tür sahneleri batı filmlerinde çok kez bilinç altımıza atmıştık bir kere, tek farkı Türk imzası olmasıydı yoksa ilk kez görülen sahneler değildi onlar ancak emek göz ardı edilemez elbette..Filmin görselliğine bilişimcilerin elbet teknik eleştirileri vardır ama genel izleyici olarak baktığımda yapay olacak bir görüntü söz konusu değildi.

İçerik ve manasına gelince; herşey çok fazlaydı. Tüm bu fazla olana rağmen boşluk vardı filmde..Örneğin; fazla ego, fazla gösteriş, fazla hırs, fazla nefis… tüm bunların somut örnekleri filmde mevcuttu..Kısacası fazla olan kısım dengeyi bozmuştu. Filmin içeriği ve sahnelerinden bahsedip izlemeyenlerin iştahını kaçırmak istemiyorum. Uzun cümlelerede gerek yok zaten!

Ancak tek bir sahneden bahsetmek istiyorum; Savaşta umutsuzluğa kapılan padişah Fatih Sultan Mehmet günlerce kimseyle konuşmaz kendini kapatır,düşünür. Büyük hırs kaplar içini ama kaybetme korkusu ağır bastığından çözümsüzlük içinde elindeki tesbihi kırıp üstünde zıplar. Sonra pişman olup toplar kırılan tesbihinin taşlarını…

Bu sahnede beni rahatsız eden somut olan tesbihin kırılmasından çok verdiği anlamdı! Orada ki gizli anlamda bir isyan vardı, bu isyan tesbih ile yapıldığından direk Allah'a karşıydı..Bu sahnede batı filminin etkisinde kalındığını düşünüyorum tarihi batı filmlerini hatırlarsanız orada kahramanlar umutsuzluğa kapıldıklarında Hz. İsa ve yaratıcıya isyan konuşmaları yaparlar genelde…Bu tutumu bir padişaha yakıştırmak üstelik din merkezli bir tutum içinde olduğunu düşündüğümüz bir yöneticiyle bağdaştırmak filmde “fazla” olanlardan biriydi…

Tarafsızlığın kaleminden bir film olmak adına harcanmış emek söz konusu ama başta da söylediğim gibi “fazla” olan çok şey vardı filmde…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şeyma Taş Arşivi
SON YAZILAR