Prof.Dr.M.Okuyan

Prof.Dr.M.Okuyan

Fatiha hakkında açıklamalar(7)

Değerli dostlarım,
Bugün yedincisini yazmaya çalışacağım konu yine Fâtiha sûresi ve onun altı ve yedinci âyetleri. Bu âyetlerde Yüce Allah insana dua etmeyi öğretmekte ve nasıl isteklerde bulunacağının bilgisini vermektedir. Fâtiha sûresinin bu son konusu bütünüyle Kur"ân sûrelerinde çeşitli şekillerde ve boyutlarda ele alınmakta, hatta Furkân sûresinin son âyetinde; “Duanız, yakarışınız olmasaydı Rabbim size ne diye değer versin ki!” buyurularak duanın önemine açıkça vurgu yapılmaktadır. İşte bu önemi nedeniyledir ki Kur"ân"ın özü, özeti, anası, girişi konumundaki Fâtiha"da da Yüce Allah inananlara namazlarının her rekatında tekrarlamalarını istediği bir metodu uygulatmaktadır. İnsanlar elbette dua ederler, bazı isteklerde bulunurlar; ama asıl önemli olan kimden isteneceği ve nelerin isteğe konu edileceğidir. Bu arada istenen şeylere ilaveten nelerin istenmemesi gerektiği noktasında da çok önemli bir ifadeye sûrenin sonunda değinilmektedir. Âyetlerin mealleri şöyledir:
“Bize doğru yolu, nimet verdiklerinin yolunu göster; gazaba uğratılmışların ve sapmışların yolunu değil!” Fâtiha"nın bu son iki âyetini şöyle de tercüme edebiliriz: “Bizi doğru yola, kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna ilet; gazaba uğratılmışların ve sapmışların yoluna değil.” Bu tercümden de anlaşılabileceği gibi âyetin başındaki ihdi emri ve dolayısıyla bu kökten gelen kelimeler Kur"ân"da değişik anlamlara gelmektedir. Bu detaya girmeden belirtmeliyiz ki söz konusu kelime, “göstermek” anlamına geldiği gibi “iletmek, ulaştırmak” anlamına da gelmektedir.
Hidâyet, bir varlığın, ne için yaratılmışsa o uğurda varlığını sürdürmesi demektir. Tâhâ 20/50 ve A"lâ 87/3. âyette geçen hidayet etmek, “yaratılmışların yaratılış gayelerine uygun halde programlanması” demektir. Her varlığın bir yaratılış gayesi vardır. Canlı-cansız çevremizde görebildiğimiz veya göremediğimiz, bildiğimiz ya da bilemedeğimiz ne kadar varlık varsa hepsinin mutlak surette bir yaratılış amacı vardır. Dühân sûresinin 38-39. âyetlerde bu gerçek şöyle ifade edilmektedir: “Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasındaki varlıkları oyun olsun diye yaratmadık. Onları bir amaç uğruna yarattık; ancak insanların çoğu bu gerçeği bilmiyorlar.”
Kur"ân"da hidayetin isteyene verileceği açıkça beyan edilmekte, bunu şansa bırakacak veya tamamen ilâhî kadere terkedilecek herhangi bir yönünden söz edilmemektedir. Yüce Allah isteyene hidayet verir; isteyeni de sapıklıkta terkeder (İbrâhim 14/4). Hz. Peygamber bile sevdiğine hidayet edemez; Allah isteyene hidayet verir (Bakara 2/272; Kasas 28/56). Peygamberin (as) yapabileceği şey, Yüce Allah"ın da çağırdığı gibi (Yûnus 10/25) Allah"ın yolunu göstermek, ona davet etmektir (Şûrâ 42/52-53). İman edene (Teğâbün 64/11) ve Hakk"a yönelen kişiye hidayet edilir (Ra"d 13/27). Demek ki hidayet bir isteğin sonucudur (Hacc 22/16).
Fâtiha"nın 6 ve 7. âyetlerinde yapmamız istenen dua, sırât-ı müstakîm denen dosdoğru yolla, yani Yüce Allah"ın nimetlendirdiği insanların yoluyla buluşturulmaktır. Hidayet isteyenin hidayetle buluşturulması, Yüce Allah"ın insan iradesine verdiği önemli bir ayrıcalıktır. Burada en önemli nokta, insanın bu isteğini kime veya hangi makama yönlendireceğidir. Bilinmelidir ki asıl ve doğru rehberlik, Allah"tan gelendir (Bakara 2/120; Âl-i İmrân 3/73; En"âm 6/71). Başkalarından hidayet beklemek sadece aldanmaktır. Fâtiha"nın bu âyetleri insanı bu anlamda bilinçlendirmekte, Allah"tan yapılacak en önemli isteğin hidayet olması gerektiğini onlara öğretmekte, her namazın her rekatında bunu insan bilinciyle de buluşturmaktadır.
Hidayeti, doğruyu, hakkı istemek elbette çok önemlidir; ama bundan daha da önemli olanı hidayet üzere kalmak, hidayette istikametten şaşmamaktır. Bakara 2/2. âyette Kur"ân"ın, muttakîler için bir rehber olduğundan söz edilmektedir. Muttakîler, “takva sahipleri, duyarlı insanlar, sorumluluğunu bilenler, donanımlı olanlar, sorumluluğu gereği günahtan ve azaptan korunmaya çalışanlar” olarak tanımlanabilir. Bu durumda “zaten muttakî olanların hidayete veya rehbere ne ihtiyacı vardır ki?” diye bir soru yöneltilecek olursa, bunun cevabı, “insanın takva sahibi olarak kalmasını sağlamak” şeklinde verilebilir. Yüce Allah, “iman edenlerin ve doğru yolda olanların hidayetini arttıracağını” (Kehf 18/13; Meryem 19/76; Muhammed 47/17) beyan ederek imanlı, hidayet üzere ve muttakî bile olsa her insanın Kur"ân"ın rehberliğine muhtaç olduğunu beyan etmektedir. Dolayısıyla hiç kimse “ben yeterince olgunlaştım, artık benim herhangi bir şeye ihtiyacım yoktur” diyemez, dememelidir. Çünkü Kur"ân"ın her hakikatı herkese yeni ufuklar kazandıracak şekildedir ve insanlar namaz kılarken de diğer zamanlarda da Kur"ân"dan bu anlamda yararlanmaya devam etmelidirler.
Kur"ân"ın sırât-ı müstakîm dediği yol hakkındaki hatırlatmaları bir sonraki yazıda ele almak üzere hoşçakalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof.Dr.M.Okuyan Arşivi
SON YAZILAR