Allah'a havale etmek...

Dua; ibadetin iliği, bereketli yaşamanın iksiridir. Dua ile, yüce Yaratanın yardımı istenir. Güzel isteklere "Hayırduâ", sonucu güzel olmayan isteklere de "Beddua" denir.

Peygamberimiz; çocuklara beddua edilmemesini tavsiye etmiş, kabül olacak saate denk gelmesi halinde üzüntülü sonuçların ortaya çıkabileceği uyarısında bulunmuştur.

Dualarda esas olan hayırlı isteklerde bulunmaktır. Beddua çok çok istisnadır. Peygamberimiz; ilk defa ve son defa "Hendek" savaşı esnasında, namazının kazaya kalmasına neden oldukları için müşriklere beddua etmiştir.

70 Sahabe Hafız'ın şehit edilmesiyle ilgili de sebep olanlara beddua ettiği rivayet edilir.

"Allah ıslah etsin, Allah cezasını versin, Allah belasını versin" cümleleriyle yapılır genellikle beddualar. Aciz durumda kalan ve hakkı ihlal edilen Müslüman elbette durumunu Allaha arz edecek, sebep olanlardan Yaratana şikayetçi olacaktır. Ancak, belâ okumak doğru bir tercih değildir.

Özellikle çocuklara dönük, sonucu üzücü olabilecek cümlelerle kızgınlığın hafifletilmesi için bile olsa, beddua formatındaki duaların asla yapılmamasını Peygamberimiz bildirmiştir.

Hiçbir zaman beddua yolu tercih edilmemelidir. Mağduriyet oluşmuşsa, kızgınlıklar varsa ıslahı için dua edilir, hak ihlallerinde de gereği için konu Yaratana arz edilir.

Hayırlı sonuç ne ise yüce Yaratandan o istenir. Ama, asla ! Çocuklara hiçbir gerekçe ile beddua edilmez, edilemez. Hem doğru değil, hem de sonucunun çok üzücü ve acı olabileceği bilinmelidir.

İnsanlar zaman zaman zor durumda kalmakta, gücünü aşan haksızlıklarla karşılaşmaktadırlar. Böyle zamanda bunlan insanın sarılacağı tek kuvvet inandığı Rabbı olmaktadır. Rabbıyla olan bu konudaki diyaloğunu da dua ile somut hale getirmektedir.

Allah ile kulu arasına hiç bir güç ve güçlü giremez. Masum ve mazlumun duası önünde de hiçbir güç duramaz. Mazlumun duasıyla Rabbının gücü arasında hiçbir engel yoktur. Dua, kulun Allah'a ilticası, kendini Rabbına arzıdır.

"Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" anlayışı, haksızlığa karşı mücadeleyi anlatmaktadır. Bu mücadele; tartışmaya girmek kavga etmek ve savaş açmak değildir.

Usulüne uygun mücadele şekli, hukukun şartları içinde yapılacağı gibi, aynı zamanda konuyu kainatın sahibi Allah'a havale etmekle de devam edecektir.

Allah'a havale etme şekli, yukarıda da ifade edildiği gibi "Allah ıslah etsin, Allah cezasını versin, Allah belasını versin" cümleleriyle yapılmaktadır.

Bir konu Allah'a havale edilmişse, sonuç kesindir ve haksızlık mutlaka giderilecektir. İlahi vaad böyledir. İlahi adalet bunu gerektirir. Allah'a arz edilen şikayetçi sonuçları dünyada görüleceği gibi, ahirette de görülebilecektir. Kula düşen, konuyu Allah'a havale edip, tevekkül etmek düşmektedir.

Allah'a sunulan dilekçede istenen en hafif sonuç, "Allah ıslah etsin" talebidir. Bu talep kulun Allah'a arzını ifade ettiği duasıdr. Dünyada ve kişiler arasında halledilemeyen ve duaya dönüşüp, Allah'a havale edilen her konu adaletle sonuçlanacaktır.

Dünyada boyun bükerek halledilecek bir haksızlık, ahirette boyun verilse bile halledilemeyecek, hiçbir referans dikkate alınmayacaktır. Orada, "Kılı kırk yaran" bir değerlendirme ile herkes hakkını alacaktır.

"Allah ıslah etsin" cümlesi her zaman duamız olacaktır. Ama bazen, "Allah müstehak olduğunu versin" demek zorunda da kalınırsa, konuyu böylece Allah'a havale etmek de yerinde görülecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR