Suna Taşdemir Dündar

Suna Taşdemir Dündar

Suriye'de neler oluyor

Savaş tamtamları çalıyor, duyuyor musunuz? Terhis olan askerlerin eline, seferberlik halinde 48 saat içinde filanca yerde olmalısınız mealinde görev emirleri geliyor haberiniz var mı? Globalleşen dünyada, naklen savaşların izlendiği, cep telefonları ile her türlü şiddet görüntülerinin sosyal medyaya anında yüklendiği bir çağda Suriye'de neler oluyor sorusuna açıkça, hiçbir şüphe ve soru işaretine yer vermeyecek netlikte cevap verebilen var mı?


Tayfun Talipoğlu, Suriye'li mültecilerin kaldığı Boynuyoğun kampında röportajlar yapmış. 5 Nisan günü TV8'de yayınlanan Haber programına katılan Talipoğlu'nun çarpıcı açıklamalarından bazı satır başları şöyle imiş;
-“Suriyeli'lere kurulan kamp, deprem kampları dahil olmak üzere bugüne kadar gördüğüm en iyi kamp. Çamaşırlıklardan, okula, meslek kurslarından spor alanlarına kadar her şey var. Tatil köyü gibi...
-Gelenlerden sadece yüzde 20'si Esad rejiminden kaçtığını söylüyor. Diğerlerine bazı vaatlerde bulunulmuş ve öyle gelmişler. Hiçbiri kaçmış gibi değil, yanında güvercinlerini getirenler bile var.
-Askerlerimiz kampta silahsız nöbet tutuyorlar. Dışişleri görevlileri de her ihtiyacı karşılamaya çalışıyor. Ama buna rağmen en ufak bir talepleri karşılanmadığında oturma eylemi yaparak devlet görevlilerini şikayet etmekle tehdit ediyorlar. Biraz sinirlenince “Bana Başbakan Erdoğan'ı bağlayın” diye bağırıyorlar.
-Konuştuğum bir Suriye'li bana, 'ne söylememi istiyorsan onu söyleyeyim' dedi. Yani bizim dünya medyasından duyduğumuz birçok bilgi doğru değil.
-Suriye'de baskı ve ayrımcılık gördüğünü söyleyenler, 'nasıl' ya da 'size tam olarak ne yaptılar' diye sorduğumda cevap alamıyorum. Kimse belirli bir olay anlatmadı. Bir tanesi, 'kendisinin sünni olduğunu, askerdeki komutanın da Alevi olduğunu, bir gün kendisinden bir bardağı yıkamasını istediğini, kendisinin de bunu reddedince Alevi komutandan bir tokat yediğini' anlattı. Bu nedenle kalkıp Türkiye'ye gelmiş.
-Devletin kendilerine verdiği battaniye soba gibi eşyaları para karşılığında satıyorlar.
-İçlerinde çatışmalara katılmış çok az sayıda insan var, diğerleri iş, para ve vatandaşlık vaatleri ile gelmişler.
-Şu ana kadar 20 milyon TL para harcanmış. 20 Trilyon yani... Şu anda bu Suriye'lilere bir de kart dağıtılıyormuş. Harcama yapmaları için, belli limitleri olan kredi kartı türü kartlar bunlar...
-Türkiye bu Suriye'li göçmenlere burada kaldıkları müddetçe bakmak zorunda, her ihtiyaçlarını karşılamak zorunda. Bunları dinleyince, Van'daki deprem çadırlarını ve oradaki yurttaşlarımızı da düşününce insanın Suriyeli mülteci olası geliyor.”

Kafanız karıştı değil mi? Bir yanda kendi halkına ağır silahlarla saldırmakla suçlanan bir hükümet (Esad rejimi) bir yanda her gün sokaklarda sivillerin acımasızca öldürüldüğünü bağıran medya var. Hangisi doğru söylüyor? Kim haklı? Azerilere karşı Ermenilerin yaptığı Hocalı katliamı aklıma geliyor. Ağdam'a doğru kaçanların üzerine ateş açan Ermeniler bu eylemi Azerilerin yaptığını ve suçu Ermenilerin üzerine attığını savunuyorlar. Aynı şekilde Bosna'da Markale pazarına yapılan 68 müslümanın öldüğü Sırp saldırısı bizzat dönemin cumhurbaşkanı Radovan Karaciç tarafından yalanlanmış, Müslümanların dünyanın ilgisini çekebilmek için yaptıkları bir saldırı olarak açıklamıştı.

Bırakın dış ülkelerden yapılan saldırıları, Reşadiye'de şehit olan 7 askerin ardından yapılan suçlamaları hatırlayalım. Bazı gazeteler, askerin bu saldırıyı bildiğini, ama o dönem gündemde olan 'açılım'ı baltalamak amacı ile önlem almadıklarını iddia etmemişler miydi?

Hangisi doğru? Suriye'de neler olup bittiğini öğrenmek için oraya gönderilen Arap Birliği Gözlem Ekibi'nin raporunu bilen, gören, duyan ya da okuyan var mı? Google'da bu raporun yorumları var, kendisi yok. (En azından ben bulamadım!) Ve ilginç olan, bu raporlarda sivillere karşı söylenen şiddet olaylarının gerçek olmadığı yönünde. Amerika Birleşik Devletleri'nde üst düzey yetkililerin Irak'ı işgal için öne sürdüğü gerekçelerin sahte olduklarını itiraf ettiklerini de hatırlatmak isterim.

'Kurt, güzel güzel akan bir dere kenarına gelmiş. Hemen aşağı kısımda körpe bir kuzu su içmekteymiş. 'Hey kuzu, suyumu bulandırıyorsun!' demiş. Kuzu, 'nasıl olur ben sizin aşağı tarafınızdayım, istesem de bunu yapamam' deyince, 'o zaman sen geçen sene suyumu bulandırmıştın' demiş. Kuzu 'nasıl olur ben daha 2 aylık kuzuyum' demiş. Kurt, bu defa 'o zaman o senin ağabeyindi' deyince, kuzucuk 'mümkün değil, ben tek çocuğum' demiş. Kurt bu, kafasına kuzuyu yemeyi koymuş bir defa. Kuzunun verdiği cevapları önemsememiş ve onu afiyetle yemiş.'

Umuyorum bir kurt ve kuzu masalı içinde değilizdir.



 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Suna Taşdemir Dündar Arşivi
SON YAZILAR