SORUN SADECE FAY HATTI MI?

  Son on beş günden beri hepimiz depremle yatıp, depremle kalkıyoruz, herkese göre en büyük suçlu müteahhitler, plan yapanların, jeolojik etüt hazırlayanların, mühendis odalarının, belediye meclislerinin ve arsa sahiplerinin zerre kadar suçu yok varsa da müteahhitler yoksa da müteahhitler. Olayları değerlendirirken objektif olmak zorundayız. Bir binanın ruhsat alıp yapılabilmesi için o kadar çok aşamadan geçmesi gerekiyor ki anlatamam. Geçenlerde bir meslektaşımız müteahhit bir arkadaştan bu bilgileri alıp yazdığı için yazmıyorum, ama şunu bilmenizi isterim ki bir arsaya bina yapabilmek için imar durumundan zemin etüdüne, betonarme, mimari, elektrik, su, ısı yalıtım projelerinden ilgili olanların inceleyip onaylamasından belediyede incelenip onaylanmasının ardından yapı ruhsatı alınmasına, inşaatın başlamasından sonra temelden bitimine kadar her aşamada denetim firmasından belediye ekiplerinin kontrolüne, bağlanan demirlerin belediye tarafından incelenmesinden dökülen betonun numunesinin alınıp laboratuvarda kontrol edilmesinin ardından bir üst katın imalatına izin verilmesine kadar her şey iğneden deliğe kontrollü biçimde yapılmaktadır. Hatta son birkaç seneden beri denetim firmalarını da müteahhitler seçemiyorlar, sistemden rastgele gelen firmayla çalışmak zorundalar. Tüm bu süreçler yaşandıktan sonra binanızı yaptıktan sonra sıra iskan almaya gelindiğinde yeniden tüm imalatlarınız kontrol edilip belediyesinden itfaiyesine, vergi dairesinden çevre ve şehirciliğine kadar gerekli işlemler yapıldıktan sonra işinizi bitirebiliyorsunuz. 
    Bu süreç öyle kolay bir süreç değil, kaldı ki şehrimizdeki sorun sadece fay hattı değil. En önemli sorun zeminin sakat olmasıdır. 1992 yılında yüzüncü yıl bulvarında Gürbüz Camii’nin karşısında yaptığımız binada tam yedi metre yoldan aşağıya inmek zorunda kalmıştık. Yedi metrelik hafriyatta bir tane taş zemine rast gelmediğimiz gibi, zeminin tamamı ham toprak dolguydu. O zaman bu durum çok tuhafıma gitmişti, biraz araştırıp Samsun’un ne kadarı sağlam zemin diye sorgulayınca karşıma hiç de iyi bir tablo çıkmamıştı. Üzülerek ifade etmek gerekirse şehrimizin Tekkeköy’ün dağ yamaçlarına kadar deniz dolgusu olduğunu öğrenmiştim. Bu uzun bir zaman diliminde olmuş ama maalesef şehrin zemininin büyük bir kısmı dolgu toprağı. Dolgu toprağı olmayan yerlerin bir kısmı da tuzlu zeminden oluşmakta, suyu gördükçe eriyen bir zemin, Çatalarmut’da ki sülünden ötesi ta aşağıya kadar hep böyle. Jeofizik mühendisi bir arkadaşım Sülünün aşağısında bir kuyumcuya ait arsada zemin etüdü yapmış tamamı dediğim gibi tuzlu zemin çıkmış.
   Şehrin güney kısmı Havza, Ladik, Vezirköprü, Asarcık birinci bölge fay hattında, merkez İlkadım, Atakum, Çarşamba hattı ikinci bölgede, Kurupelit’den itibaren Çatalçam, Taflan, Bafra, Alaçam, Yakakent üçüncü bölgedeler ancak üçüncü bölge dedikleri Çatalçam’da yazlığım var, zemini her yıl kayar kimse fark etmez, bahçe duvarımız geçtiğimiz yıl beş santim kaydı, yarıldı sıvayla arayı doldurmaya çalıştım ama düz duvar bozuldu. Fay hattı önemli ama ondan çok daha önemli olan zeminin sağlamlığıdır. Sağlam olmayan bir zemin fay hattında olmasa dahi asla yüksek katlı binalara izin verilmemesi gerekmektedir. Siyasi irade bu hassasiyeti gözetmeyip işin rantına bakarsa şehre çok katlı mezarlar çoğalır gider. Belediye meclislerine gelen on maddenin dokuzu imar planı değişiklikleridir. Nedir bu değişiklikler? Daha önceki yazılarımda da dediğim gibi normal imar planında verilen hakları az bulan uyanıkların Belediye Başkanlarını ikna etmek suretiyle meclise getirdikleri yoğunluk artışları, yani kat fazlalıkları, imarsız alanlara imar yapılması veya buna benzer ranta dayalı plan değişiklikleridir. “Kara Samsun” dediğimiz Baruthane bölgesi bu şehrin üç bin yıllık yerleşim bölgesidir. O dönemlerde yaşayan insanlar neden aşağılarda değil de oralarda iskan tutmuşlar, çünkü aşağılar bataklık, iskân edilmesi mümkün olmayan, hastalıktan ve çamurdan geçilmeyen kısımlardı.
   Allahu teala Kuranı Kerim de  “Ya ululelbab” ey akıl sahipleri hitabıyla akleden insanları muhatap almaktadır. Akleden insanlar olarak artık bunca yaşanandan sonra hala daha çok katlı bina yapmakta ısrar ediyorsak sonuçlarına da katlanmak zorunda olduğumuzu unutmayalım. Son olarak şunu da belirtmem gerek; Bir meslektaşımızın ikiz kulelerle ilgili yaptığı habere Geri zekâlının biri Adnan Bahadır’ın da orada daireleri var diye yazmış. Bunu defalarca yazdım ikiz kulelerde hiçbir hissem yoktur. Sanırım matlup hasıl oldu, bugünlük de bu kadar kalın sağlıcakla…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR