Suna Taşdemir Dündar

Suna Taşdemir Dündar

KRAL ÇIPLAK

 Dağa çıkmak yüzyıllardır başkaldırının adı olmuş. Güçlü bir devlet anlayışının olmadığı, yönetim zafiyetinin tavan yaptığı dönemlerde suçlananlar, askerden ve savaştan kaçanlar, hapishaneden firar edenler, toplumla uyuşamayanlar, yönetimle zıtlaşıp merkezi yönetimden ayrılmak isteyenler çözümün ve yaşamın yolunu dağa çıkmakta bulmuşlar.

            Yol kesmişler, haraç almışlar, adam öldürmüşler, kızları gelinleri dağa kaldırmışlar, adlarına eşkıya denmiş, çete denmiş. Balkanlarda, Toroslarda, İç Anadolu'nun, Ege'nin, Doğu Anadolu'nun sarp ve yalçın dağlarında yaşamışlar. Osmanlı'nın çöküş döneminde, Bulgarı da çıkmış dağa, Sırp'ı, Ermeni'si, Türk'ü ve Kürd'ü de. En acımasızı Çerkez çeteleriymiş, Justin Mc Carty Sürgün ve Ölüm kitabında Çerkezlerden öyle bahsediyor. Kendi vatanlarından Rus zulmü ve yayılmacılığı nedeniyle Balkan topraklarına gelen Çerkezler özellikle Rum yöre halkına kan kusturmuş. Ama bu eşkıyalar içinde, dürüstlüğü ile mertliği ile halkın saygısını, sevgisini ve hayranlığını kazananlar da olmuş. Türkülere, efsanelere, masallara konu olmuş Köroğlu, Kiziroğlu gibi.

            Halide Edip Adıvar 'ın Türk'ün Ateşle İmtihanı adlı eserinde yazar Kurtuluş Savaşı sırasında Antalya'da hasta olan babasını ziyarete gidip gelirken yollarda çetelerin baskınına uğramaktan çok korktuğunu ve en sonunda böyle bir baskına maruz kaldığını anlatıyor. O dönemin yolculuğunu düşünün, at arabası ile günlerce süren keçi yollarında çetelerin baskınına uğramanın farz olduğu, dağların bin bir çeşit çete ile dolu olduğu, ulaşımın ve teknolojinin çok ilkel olduğu yılları.

            Şimdi,  eşkıya yine dağda. Yol kesiyor, haraç alıyor, bırakın vatandaşı milletvekilini kaçırıyor, askerle savaşıyor. İşin kötüsü bunu yaşamak için yapmıyor. Güya kutsal(!) amaçları için 1,5 yaşındaki bebekleri öldürüyor, imha gücü yüksek olsun diye bombanın içine çivi dolduruyor, bayramı kana buluyor, yollara mayın döşüyor, evlatları analarından ayırıyor, İnsanları kinle dolduruyor. Namertçe savaşıyor. Şeref nedir, onur nedir, erkekçe bir savaş nedir bilmiyor, bilmek işine gelmiyor. Çünkü öyle bir savaşta kaybedeceğini biliyor. Pusu kuruyor, düşmanının gözüne bakamadığı için Talat Paşa'yı sırtından vuran Tayleryan gibi arkadan saldırıyor. Bu nedenle de terörist olarak damgalanıyorlar. Bu nedenle halktan destek göremiyorlar. Bu nedenle sevilmiyorlar. Silahlarının gücü ile elde ettikleri oyları gerçek sanıyorlar. Sadece can güvenliği olmadığından ve eşkıyanın neler yapabileceğini çok iyi bildiklerinden susan yöre halkının onları sahiplendiğini sanıyorlar.

            Etnik kökeni ve inandığı din  ne olursa olsun insanların bir takım asgari ahlaki değerleri vardır, olmalıdır. Akıp giden yüz yıllar ve gelişen teknoloji bunu değiştirememiştir. Onur, şeref, adalet, dürüstlük,  insanlar için hala cazip, hala kutsal. Bu nedenle PKK kazanamıyor ve kazanamayacak. Can alır, acı verir, kan döker ama yaptığı bu onursuz mücadele nedeniyle kendini Kürt Milliyetçisi olarak görenlerin gözünde bile haklılık zemini bulamayacaklar.

            Durum bu iken, elindeki tüm teknolojik imkana rağmen terörün kökünün kurutulamamasının en büyük nedeni zahiri olarak güçlü görünen bir iktidarın olmasıdır. En başta da belirttiğim gibi yönetim zafiyetinin olduğu her zaman çeteler türemiştir ve türeyecektir. Askeriyle, istihbaratı ile, emniyet güçleri ile her yere tam egemen olan bir iktidarın terör konusunda bu kadar zayıf karne almasının ve sınıfta kalmasını açıklayacak bir gerekçe maalesef mevcut değildir.

Cumhuriyetin ilk on yılındaki demir yolları nezdinde   o dönemle şimdiyi kıyaslayıp yapılanları beğenmeyenlerin yerinde ben olsam şapkamı önüme koyar düşünürdüm. O yoksulluk içinde düşmanı denize döken bir erk ile şehit vermeden gün geçirmediğimiz şu günleri kıyaslar, o döneme laf söylemeye yüzüm tutmaz, kızarır ve utanırdım. Bu sorumluluğun omuzlarımda gittikçe ağırlaşan bir yük olduğunu hisseder, şehit  düşen her Mehmetçiğin dağa kaçan her Kürt gencinin vebalini üzerimde hisseder hesap günü geldiğinde bunun hesabını nasıl vereceğimi düşünmekten uyku uyuyamazdım. Çevremde beni pohpohlayanların 'Süper gücüz, bizden büyüğü yok' sözlerini terazinin bir kefesine, şehit yakınlarının yürek kanatan feryatlarını öteki kefesine koyar 'madem bu kadar güçlüyüz, bu ölümler, bu acılar neden?' diye sorgulardım. Ama söylediğim gibi ben olsaydım!

Not: Bazı okurlarım sorunu yazmışsın peki çözüm nedir yazmamışsın, kolaya kaçmışsın diyecekler biliyorum. Benim görevim durumları tespit etmek, basit bir vatandaşın gözünden durumun böyle de görülebileceğini gösterebilmek sadece. Herkesin hayran bakışlarla alkışladığı krala bakıp 'kral çıplak' diyebilmek diye düşünüyorum. Ve hele de bu kral vaktiyle'sorunlarınızı ben çözeceğim, terörü bitireceğim, artık anaları ağlatmayacağım' diyerek sözler ve vaatler  vermişse!

           

           

           

           

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Suna Taşdemir Dündar Arşivi
SON YAZILAR