HAKKANİYETİN GEREĞİ

Yaklaşık bir haftadan beri siz değerli okurlarımızdan ayrı kaldık. Bizim öyle Antalya’ya, Akdeniz sahillerine tatile gitme lüksümüz yok. Ata, baba yadigârı köyümüze gider oradaki evin eksiklerini tamamlar, iyice hışırımız çıkınca da döneriz. Bu hengâmeli dönemde de köşe yazısı yazacak zaman bulamadığımızdan yazılarımıza ara vermek zorunda kalırız ama gündemi takip etmekten de geriye kalmayız. Artık dünya küçüldü, internet denen şey her bilgiyi anında önünüze koyuyor. Bu nedenle değil ülkemizde olup biteni, dünyada olup biteni anında öğrenme imkânımız oluyor. Son bir haftanın en popüler konusu Cumhurbaşkanının belediye başkanlarına ve il başkanlarına yaptığı konuşmalarda kullandığı ifadeler oldu. Bu konuda meslektaşlarımızın ve siyasetçilerin hakkaniyet ölçüsüne göre davrandıklarını söylemek mümkün değil. Neden derseniz; Cumhurbaşkanının söylediklerini herkes işine geldiği gibi yorumlamış. 
   
Cumhurbaşkanı, CHP’li belediyeleri eleştirmek için “Allah’ın suyunu pahalıya vatandaşa veriyorlar” ifadesine CHP ve İYİ Partili siyasetçilerle Mustafa Demir’i sevmeyen gazeteciler mal bulmuş mağribi gibi dalıp Samsun’da içilen suyun fiyatını söylemişçesine evire çevire dillerine doladılar. Oysaki Cumhurbaşkanı o konuşmasındaki sözlerini Ankara, İstanbul, İzmir gibi CHP’li belediye başkanlarını eleştirmek amacıyla söylediği açıkça ortada ama herkes işine nasıl geldiyse öyle yorumladı. Diyeceksiniz ki Samsun’da içilen su ucuz mu? Elbette ki ucuz değil, buna asla itirazım yok ama olayları değerlendirirken hakkaniyet ölçüsünde değerlendirmek zorunda olduğumuzu da unutmamak lazım. Şu bir gerçek ki suyun da bir maliyeti var. İsale hattından işleme merkezlerine, barajından personeline pek çok gideri olan bir iş olduğunu unutmayalım. Belediyelerin en önemli gelir kalemlerinden biri İller Bankasından gelen para, bir diğeri de sudan alınan paradır. Diğer gelir kalemleri olan reklam, ilan, harç gelirlerinin bunların yanında çok küçük rakamları oluşturduğu muhakkaktır. 

Su konusunda şunu söylemenin daha doğru olacağı kanaatindeyim; Ankara, İstanbul, İzmir belediyelerinde sudan alınan paralar yüksek rakamlar değil. Bu belediyelerde başkanlar suya zam yapmak istemekteler ama meclislerinde çoğunluk ellerinde olmayan belediyelerde. Bunu gerçekleştiremedikleri için sıkıntı yaşamaktalar. Bu konuda Cumhurbaşkanının yaptığı konuşmayı siyasi bir konuşma olarak kabul etmek zorundayız. Samsun’a sıra gelince; an itibarı ile suyun fiyatı yüksek ama belediyenin içerisinde bulunduğu ekonomik durum da ortada. Olayları değerlendirirken bu gerçeği de görmek zorundayız. Keşke belediyeler sudan hiç para almasalar ama ekonominin gereği ortada. Her şeyin bir bedeli olduğu gibi suyun da bir bedeli var ama yüksek. Bugün suyla ilgili eleştiri yapanlar sanki geçmişte su bedavaymış gibi Vezir hazretlerini eleştirmezler. Oysaki su hep bu şehirde pahalıya vatandaşa verildi. Vezir Hazretleri şimdi çıkmış abilik rolü üstlenme peşinde, onun geçmişte yaptıkları ne kadar abilik yapabileceğinin açık ve net delilidir. Kendi hemşehrilerine abilik yapabilir ama diğer insanlara asla adaletli davranamaz. Ona tavsiyem mecliste otursun işine baksın.

Gelelim Cumhurbaşkanının belediye başkanlarına sosyal medya konusunda söylediklerine. Bu konuda bizim düşüncemiz ortada. Daha önce de söylediğimiz gibi vatandaş size oy verir, sizi başkan seçer, vekil seçer ama sizin kurduğunuz basın organlarına asla inanmaz. Neden inanmaz; çünkü o basın organlarında sadece sizin yaptığınız icraatlar ve istediğiniz yayınlar yayınlandığından vatandaş itibar etmez. An itibarı ile pek çok ilçenin ve büyükşehirin basın organları var. Allah aşkına sorarım size; yayın organlarında yayınlanan konularla ilgili şehirde en ufak bir gündem gördünüz veya duydunuz mu? Koskoca Cumhurbaşkanlığı basın sözcüsünün katıldığı bir yayın programı yapıldı, bunu bilen, konuşan veya duyan oldu mu? Kaldı ki İbrahim Kalın kalite bir insan; müzikten, edebiyata, akademisyenlikten sosyal hayata varıncaya dek her türlü donanıma sahip bir insan. Böyle bir insanın katıldığı programın şehirde haftalarca konuşulması gerekirdi. Ciddi anlamda sahada yansıması olmalıydı ama gel gör ki en ufak bir gündem dahi olmadı.

Her zaman üstüne basarak söylediğim şeyi tekrar ederek sözlerime son vermek istiyorum. Herkes işini yapacak. Siyasetçi siyasetini yapacak, bürokrat bürokratlığını yapacak, gazeteci de gazeteciliğini yapacak. Bu konuda Ali Ağaoğlu’nun yaptıklarını unutmuyorum. Adam kerameti kendinden menkul zannedip yaptığı inşaatların reklamlarını bizzat kendisi yaptı. Zannetti ki daireler kapış kapış gidecek ama sonuç hiç de beklediği gibi olmadı, daireleri satamadı. Devreye Varlık Fonu girdi de kendisini zar zor kurtardı veya kurtarmaya çalışıyor. İster siyaset yapalım ister gazetecilik, doğru neyse onu konuşmak zorundayız. Siyasetçilere kızabiliriz ama bu bizi hakikati konuşmaktan geriye almamalı diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR