Evrim Panelinden!...

Aylardır süren bir hazırlık vardı. Evrim Paneli için. 150. yılında Evrim için Samsun"da 3 yapı bir  araya  gelerek  14-15  Kasım 2009 tarihlerinde ilkini Samsun 19 Mayıs Lisesinde ikincisini ise OMÜ Eğitim Fakültesi kampus alanı içindeki OMÜ Sahnesinde olmak üzere 2 gün içinde EVRİM PANELİ düzenlediler. Eğitim-Sen Samsun Şubesi, Samsun Tabipler Odası ve Üniversite Konseyler Derneğinin katkılarıyla Kozmoloji ve Evrim konusunda İzmir"den  gelecek olan Ege Üniversitesi Astronomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Renan Pekünlü, İzmir"den gelecek olan uçağın azizliğine uğrayarak panele yetişemedi. Samsun 19 Mayıs Lisesinin Konferans salonu kapalı gişeydi adeta. Ayaktan paneli izleyenlerin sayısı da oldukça fazlaydı. Panelde ilk konuşmayı ev sahibi olan Samsun Eğitim-Sen Şube başkanı Kenan Gülçiçek , salonda bulunan konuklarını selamladıktan sonra OMÜ Rektörlüğünden salon taleplerimiz oldu fakat bize salon vermemek için direndiler.  Bizim etkinliklerimize OMÜ yönetimi tarafından kesinlikle sıcak bakılmıyor gerek Tıp Fakültesi Dekanlığı olsun ve gerekse Rektörlük makamı olsun bizim etkinliklerimize OMÜ"deki herhangi bir salonu kullandırtmıyorlar dedi. Samsun Tabipler Odası Başkanı Uzm. Dr. Cem Şahan"da panelistler sunumlarını yapmadan önce bende Samsun" gerçeğini ve ülke gerçeğini anlatmalıyım diyerek şunları ifade etti. “Bende Kenan Gülçiçek"in söylediklerine katılıyorum. Üniversitede düzenlemek istediğimiz her etkinliklerde maalesef psidafosil sergilerine eğitim bilim diye kapılarını açan zihniyet bu ülkenin hekimlerine ve öğretmenlerine kapılarını açmamakta.  13 aydır üniversiteye yazdığımız yapmayı düşündüğümüz tüm etkinlikler üniversite yönetimi tarafından engellenmektedir.  Bu takiyye zihniyeti insanların yalnızlaştığı  ve yabancılaştığı süreçte bizlerin birbirimize olan kenetlenmemizin gerekliliğini gösterdiği için buradayız. Bu söylemlerim bunun için çok önemlidir. Evrim karşıtlığı üzerinden değil herkesin aşıları konuştuğu süreçte ufak ve sessizce gerçekleştirilen aşı kampanyasından söz etmek istiyorum.   Nasıl piyasa bazlı bilim üretildiği  bilim karşıtlığı denilen modelin    piyasa tabanlı bir oluşum olduğunu anlamamız için evrim karşıtlığını anlamaktan önce ortamda yaşanan süreci anlamanın daha faydalı olduğunu düşünüyorum. Sağlık Bakanlığı 11 Haziran 2009 tarihinde  aldığı bir kararla 18-35 yaş arası kadınlara kızamıkçık aşısı uygulayacağım diye bir karar aldı. Biz 18-35 yaş arası için erişkin aşılama uygulamasını daha önce hiç görmemiştik. Bir ülkede aşılama yapıyorsanız bağışıklığın % 50"nin altında olan insanlara bunu yapabilirsiniz. Bu bilgiyi vermekten hiç sakınmıyorum. Türkiye"de süresi geçmiş son kullanma tarihi yakınlaşmış aşıları maalesef 1 Ağustos,  1 Eylül arasında Samsun"da 60.112 kadın olmak üzere aşılar  yapıldı. Türk Jinekoloji Derneği, Avrupa  Perinotoloji Derneği, Türk Halk Sağlığı Uzmanları Derneği, Türk Perinotoloji Derneği ve Türk Tabipler Birliği Derneğinin hazırladığı bilimsel rapordan bu aşılamanın ülke için öncelikli ve gerek olmadığı, çünkü bizim  % 97.6 , oranında çocuklukta bu hastalıklar geçirildiği için bağışıklığımızın olduğundan bu aşının tamamen piyasa bazlı olduğunu ortaya çıkardı. Bu konuyu çok önemsiyoruz biz hekimler olarak. Gerekçemiz ise şöyle: “Samsun"da bizim bizzat tespit ettiğimiz 27 gebeye de bu aşı yapıldı. 27 gebeden tek tek ulaştığımız bir tanesi var ki ikinci TÜP BEBEK denemesi yapıyor. Bu aşıyı bilinçsizce yaptırdığı için 2. TÜP BEBEK denemesi de boşa gidiyor.  Bunun SGK" DA ki karşılığı nedir? SGK"da yalnızca 2. TÜP BEBEĞE izin veriyor. Bunun ailesel karşılığı ise nedir? Piyasacı bilim üzerinden gündelik hayatta Tekkeköy"de bir kadının hayatını nasıl etkilediğini anlamak için bu örneği verdiğini söyledi.” Samsun Tabipler Odası Başkanının ardın ilk söz alan Ankara Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümünde Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Ergi Deniz Özsoy,  “EVRİMSEL BİYOLOJİ ve GENETİK TÜRLERİN KÖKENİNDEN GÜNÜMÜZE”  konulu bir sunum yaptı. “Genom projelerinin evrim kuramının geçerliğini bir kez daha-ayrıntılı olarak-gözler önüne serdiği ve evrimleşmenin dışında, canlı varlığı ve çeşitliliğini açıklayan başka herhangi bir yaklaşımı mutlak biçimde dışlayan bir olgusal kesinlik sağladığı iyi bilinir. Görece daha az sayıda genle yapılan karşılaştırmalar ile yaşam ağacının çıkarılması-örneğin mitokondride yer alan sitokrom-C enziminin amino asit yada nükleotid dizileri farkının anatomi ve morfoloji açısından birbirine değişik akrabalık düzeyleri sergileyen canlılarda, moleküler yakınlık ölçüsü olarak kullanılması- genom dizileri öncesi evrimsel biyolojinin yaygın bir pratiğidir. 2000"li yılların başından itibaren, insan ve genetiğin gözde model canlısı Drosophila dahil, yüzlerce türün genom dizisi çıkarılmıştır ve dizi sonuçlarının ortaya koyduğu biyolojik bilgi zenginliği yeni türlerin dizi analizlerini teşvik ettiğinden, teknik açıdan genom dizilerini kolay çıkarılmasını sağlayan hızlı yöntemler sürekli geliştirilip kullanılmaktadır. Genom dizilerinin evrimsel yaşam ağacı açısından gösterdiği en tipik özellik, onlarca ya da yüzlerce gen yerine, binlerce gen ve genetik elementin kullanılmasıyla daha geniş perspektiften, genom evrimlerinin doğal seçilimsel ve rastlantısal izlerini takip ederek ağacın daha hassas ve ayrıntılı biçimde ortaya konmasıdır. Aralarında morfoloji, anatomi ve fizyoloji kısaca biyolojik yapı ve süreçler açısından görünür benzerlik taşımayan canlılar arasında, genom dizilerinin çıkarılmasıyla keskin benzerlik olduğunun keşfedilmesi genom düzeyinde evrimsel ilişkileri algılamanın rutin yollarından biri haline gelmiştir.

Örneğin, deniz kestanesi (Strongylocentrotus purpuratus) genomu 814 milyon baz çifti ve 23.500 geni ile, sanıldığından daha karmaşık bir bağışıklık ve algı-duyu sistemine sahip olmasıyla karşımıza çıkmaktadır. İnsan ve diğer omurgalılarda da temel işlevleri olan bir çok gene sahip bu basit görünüşlü canlı, sinekler ve solucanlarda bulunan pek çok geni içermemekte, genetik açıdan daha çok omurgalıya benzemektedir. Evrensel bağışıklık sisteminin evrimi hakkında önemli bilgiler sağlayan bu “diken yumağı”, “indirgenemez karmaşıklı ürünü, mucizevi yaratık” insanınkine hayli benzer yaşamsal moleküler süreçlere sahiptir. Genom dizi analizi, örneğin, insan ve şempanze arasındaki genetik uzaklık ölçüsünü tüm genoma yayılmış belirteçler ile daha kesin hale getirmiştir ve dahası, biyolojik açıdan modern insan ile şempanze arasındaki işlevsel ve bilişsel farkın, 80 kadar genin, şempanze ile insanın son ortak atalarından bu yana geçen yaklaşık 7 milyon yıl boyunca hızlı evrimleşmesiyle (görece yüksek hızlı doğal seçilim ile) ortaya çıktığına işaret etmektedir. Evrimsel yaşam ağacı, genom projeleri ile, daha duyarlı ve gerçekçi biçimde ele alınmaktadır. Genom dizileri, evrimsel yaşam ağacının ana dallarının yerlerini daha da belirginleştirmekte, tür ya da cins düzeyindeki ayrılmaları gösteren çalımsı yan-dal öbeklerini ve bağlantı yerlerini (nodal topolojileri) daha duyarlı biçimde ele almamızı sağlamaktadır”  Doç.Dr. Ergi Deniz Özsoy konusunun ikinci bölümünü ise OMÜ Sahnesinde aktardı. İLK CANLI HÜCRENİN OLUŞUM SÜREÇLERİ konusunda OMÜ Tıp Fakültesi  Tıbbi Biyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mehmet Elbistan, konuşmasını mümkün olduğunca çabuk ve süresini tam kullanmaya özen göstererek konusunda şunları söyledi. “Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Hepimiz bir tek  hücreyiz. Bunu aklınızın bir yerine yerleştirin. Yaratılış teorisini ileri sürenler neden bunu gizlerler? Bütün canlılar hücredir. Hücrenin ne olduğu ve nasıl oluştuğu da ayrı bir sorudur? Nerdeyse Aristo"dan günümüze kadar gelen bir hikayedir. İnsanlar inançlarından korktukları için, inançlarının sarsılmasını istemedikleri için, bazen hücrenin gerçeğine yaklaşsalar bile bunu açıklamaktan ürkerler ve korkarlar. Bizim de üzerinde durmak istediğimiz nokta burasıdır. İnsanlar duygu ve düşüncelerinin değil bilimsel gerçeklerin yanında olmalıdırlar.  Dinlerin değil bilimin yanında olmalıdırlar. Madem hepimiz bir bireysek hücrenin yapısının nelerden oluştuğuna bakalım.  Doğaya baktığımızda 5 tür hücre görmekteyiz. Bunlardan bir kısmı çekirdekleri olmayan zarı olan tehlikeli çember şeklinde DNA"sı bulunan bir hücre üst grubudur. Monera grubu olarak adlandırılmıştır. İkinci grup Protista grubu. Bunların içinde tek hücreli hayvan ve bitkisel hücreler vardır. Ondan sonra hayvanlar ve bitkiler vardır. Monera grubuna baktığımızda bakteri  Niketya virüs  ve benzeri canlılar görürüz bunlar yapısal olarak birbirlerine çok yakındırlar. Bu yüzden bunlara çekirdeksiz oldukları için prokaryotik canlılar denmekte. Yani bi prokaryotik hücreler denmektedir. Geriye kalanların hepsi çekirdekli olduklarından hepsi Şempanze insan bitki gibi algılanması değil hepsi hücre olduklarından bunlarda çekirdekli hücrelerdir. Hücreler metabolizma yaparlar. Büyüler çoğalırlar, eşeyli ve eşeysiz üremeler yaparlar. Bu özellikleriyle de bir birlerine benzerler.  O zaman bu hücrelerin kökeni nedir? Hücrelerin oluşum sürecini araştırırken bize çok yakın olan bazı bileşik ve minerallere bakmamız gerekli. Her gün içtiğimiz suyun nasıl bir özellik taşıdığını görmemiz veya bilmemiz gereklidir. Her gün nefesimizle çıkardığımız karbondioksitin nasıl bir özellik taşıdığını ve bunların yanı sıra bazı önemli elementlerin hidrojenin, azotun , fosforun, kalsiyumun, magnezyumun, çinkonun ve bakırın benzeri elementlerin canlılığın oluşumunda acaba elektriksel güç ve yapı taşıyorlar mı? Taşımıyorlar mı? Bunları tek tek araştırmalıyız. Su canlılığın oluşmasında neredeyse birinci sırada yer almaktadır dedi.” Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi  Fizyoloji ABD Öğretim görevlisi Prof.Dr. Erhan Nalçacı"da  “SİNİR SİSTEMİNİN ve İNSAN AKLININ ANLAŞILMASINDA  EVRİM TEORİSİ” anlattı. “Sinir sistemi çok karışık bir sistemdir. Bir makat maymununda ki  görme sisteminin bir biriyle bağlantısını olabildiğince temsil etmeye  çalışıyor. Gerçekten milyonlarca milyarlarca nöronun birbirleriyle yaptığı bir ağdan bahsediyoruz. Ve her düzeyde sinir sisteminin öğrenilmesi bir korku yaratır. Bir öğrenme güçlüğü yaratır. Bu korku bir başlarsa bütün meslek hayatı boyunca sürer ve bir fobiye dönüşür. Dolayısıyla bizim görevimiz bu genin engellenmesidir. Sinir sisteminin bir mantık silsilesi içinde, neden sonuç ilişkisi içinde kavramlarla öğrenilebileceğini öğretmek gereklidir. O yüzden evrim kelimesine çok ihtiyaç duyulur. Bir filmin son karesini siz slayt olarak versek o filmi anlayabilir misiniz. Tabi ki de anlayamazsınız. Filmin ilk kareleriyle beraber tüm karelerini de gördüğünüzde anlarsınız. Dolayısıyla geçmişe geriye geriye dönmeniz gerekmektedir. Ancak  bu şekilde izlediğiniz filmi anlayabilirsiniz. Evrim teorisi sinir sisteminin kavramsallık içinde öğrenilmesi için son derece önemli bir yöntemdir ve bundan vazgeçilemez. Sinir sisteminin kavranmasında yapılan bazı yöntemsel hatalarda evrim sürecinin sanki insan beynini delmeye yönelik bir programmış gibi algılanması. Evrim sürecinin sonucunda insan beyni meydana gelecek ve süreç tamamlanmış olacak. Oysa öyle değildir. Sinir sisteminin evrimide beynin evrimide biyolojik evrime benzer bir şekilde  onun kuralları boyunca ilerler. Rastlantısallık ve zorunluluğun bir diyalektiği vardır. Ancak  onları kategoriliğin diğer adılığıyla anlayabiliriz. Tek bir beynin evrimi söz konusu değildir. Bir tane sinir sisteminin evriminden değil onbinlerce yüz binlerce sinir sisteminin evriminden bahsediliyor. Zorunluluk ve rastlantısallık sürecin sadece bir parçasında evrimleşmiştir.  Ahtapot beynini düşünelim mesela o bambaşka bir yolak izlemiştir. Ortak kökene rağmen. Bir diğer hata ise sanki beyin kendi başına evrimleşmektedir.  Kastetmek istediğim çevresel değişimler yada jeolojik değişimler değil. Vücudun değişik parçalarından evriminden izole değildir. Vücudumuzun değişik parçaları sıçrayıcı değişimler gösterirler. Beyin ve sinir sistemi bunlarla karşılıklı bir dinamik oluşturarak evrimleşir gelişir ve dönüşür. Şempanze eliyle insan eleri bir birine çok benzerler ama çok önemli bir farklılık vardır. Baş parmak farklılığı bizi insan yapan gelişmedir. Alet yapma hareketlerinden yoksundur.  İş kazalarında eğer baş parmak kazayla kesilirse % 50 oranında rapor alabilirler. Diğer parmaklarda o kadar değildir. Sinir sistemini bir model olarak bir kuram incelediğimizde sinir sisteminin en genel kuralı en işleyen kuralı paralel hiyerarşik modeldir. Sinir sisteminin evrimi boyunca farklı gelişkinlikte sinir sistemi parçaları oluşur.”  Prof.Dr. Erhan Nalçacı"nın konuşması bu şekilde son bulurken, son olarak Ordu Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Haluk Kefelioğlu “İNSANIN EVRİMİ” konulu sunumunu yaptı. “Bir nimet algısı var. Bu algıya göre orta çağ karanlığında ki gibi evrenin merkezi dünyadır. Niye  dünyadır? Çünkü tanrı en kutsal yaratık olan insanı dünyada yarattıysa evrenin merkezi dünyadır denmiştir çok yanlış olarak. Atroposentik görüşle insana dayalı bir görüş olduğu için bu dünyada var olan her şey insan içindir. O halde doğayı hoyratça harcayabilirsiniz!  Burada özgürsünüz ormanları yakın, işinize yaramayan hayvanları öldürün ve bunun sonucunda da dünya büyük bir felaketle karşı karşıya kalır. Halbuki şöyle bir baktığımızda yaşam belirli bir biyolojik ilişkilerin olduğu yerde mümkündür.  Bu biyolojik ilişkiler kurulamadığı sürece değil insan dünyada canlının bile olması mümkün değildir ki biyolojik ortam olursa biz yaşarız. Biyolojik ilişkiler  sayesinde faresinden solucanına, ahtapotuna herkesin bir değeri vardır. Arada bunlardan birini çıkarırsanız sonuçta insanı yok edecek boyuta ulaşırsınız.  Ancak çoğu bilim adamı da dahil “BİLİM ADAMI” dersem daha iyi olur. İnsanı diğer varlıklardan çok ayrı tutuyorlar.  Nedendir ki kendini bir fareyle falan özdeşleştiremiyor. Şunu bilmemiz lazım bizi diğer varlıklardan ayıran tek şey en önemlisi olağan üstü derecede büyümüş olan beynimiz. Beynimizi devre dışı bırakırsak karşılaştırmalarda pek çok hayvanın yanında biz çok aciz bir durumdayızdır.  Çok da güçsüz durumda kalabiliriz. Beynin büyüklüğüyle ilgili beynin gelişimine eller öncülük etmiştir. Eller çok önemlidir. Zeka dediğimiz şey alet yapabilme kapasitesidir. Alet yapabildiğiniz oranda zekisiniz. Aleti elle yaparsınız ama her el alet yapamaz. Baş parmağı diğer parmakların karşısına gelen el alet yapar. Aleti tutar kavrar yontar ve biçerek alet yapar. El gelişir beyin büyür. Beyin büyüdükçe beceri artar beceri arttıkça da beyin büyür böyle sürer gider. Sosyal etki yok mu? Var tabi ki yaşlılarımızı koruma gibi sosyal etkiler var. Yaşlılarını koruyan tek canlı insandır. Fareler üzerinde çalışırım üreme aktivitesi sona ermiş ben bir tek fare görmedim. Bir de dişi çürük bir tek fare görmedim. Canlıların dünyaya gelişinin iki özelliği vardır. Üreme enerjisi elde etmek için beslenmek ve üremek. Sonuçta nesil bırakmak. Beslenmenin anlamı üreme enerjisini elde etmek içindir.  Amaç gen birikimimizi bir sonraki nesille aktarmak. Yaşlımızı korumamızın beynin gelişimle ne ilişkisi var diyecek olursanız hemen söyleyeyim bilgi birikimidir. Yani tecrübeler. Yaşlılarımızdan tecrübeleri öğreniyoruz. O tecrübeler sayesinde onların uğradığı sonuca uğramıyoruz.  İnsan yaşlısında aldıklarını depolamaktadır. İşte buna beyin deriz. Çok yanlış bir kanı var. Ortak ata kavramıyla ilgili. İnsanın atası maymundur. Bu yalan böyle bir şey yok. İnsanın atası hiçbir zaman maymun değildir. Bunu ne Darvin söylemiş nede onun iz sürücüleri söylemiştir.  Çünkü bu doğru değildir. Doğru olan bir şey vardır. İNSANLA MAYMUNUN ATALARI ORTAKTIR. Bu doğrudur. İnsanla maymun aynı ortak atayı paylaşır. Ortak atayı ne verir. Benzerlikleri verir. Bu kadar basittir. Bu benzerlik genetik olur, morfolojik, biyolojik, fizyolojik benzerlik olur. Ancak ortak ata kavramı benzerlik üzerine kuruludur. İki canlı birbirine ne kadar çok benziyorsa aynı ortak atayı paylaşıyorlardır. Benzerlik fazla ise yakın ortak atayı paylaşırlar, benzerlik az ise uzak ortak atayı paylaşıyorlardır. Sorumuz şu. İnsana en çok kim benziyor? Ne yapalım ki maymun benziyor. Bunların içinde de Şempanze benzemekte. Karınca benzese idi karınca diyecektik ama insana en çok maymun benzediği için maymunların içinde de Şempanze benzediği için bilim bunu der insanla maymunun atası ortaktır. Gerekçe nedir? Çünkü birbirlerine çok benziyorlar. At"larla da ortak atalığımız var bizim. Onunla karaciğer var, hormonal benzerliklerimiz var.  Kolumuzun kemik yapıları aynı atların biraz daha uzundur. Onunla ortak atamız çok eski. Maymun ile ortak atamız yakın. O nedenle daha çok benziyoruz Şempanzelere. Bu yanlış anlaşılma bir kenara bırakılmalıdır. Mitokondri bize bir tek annemizden gelir. Mitekondriyel Havva  olarak gazeteciler bize tanıttılar. İnsanın düşmanı insandır derler ya aslında biz ilk gaddarlığımızı burada yaptık. Afrika"dan çıktık ve karşılaştığımız diğer bütün insanları yok ettik. Dünyaya en azından tür olarak bir tek kendimizi bırakıp gittik. Bu modelin adı Afrika"dan çıkış modelidir. Yada magazinsel ismiyle Mitekondriyel Havva modelidir diyerek sunumunu sonlandırdı. 150. yılında Evrim paneli ikinci gününü OMÜ sahnesinde noktaladı. İzleyenlerle görüştüm zaman zaman muhteşem bir sunum dinlediklerini ve böyle panelleri sık sık dinlemek istediklerini ifade ettiler. Hatta daha geniş bir mekanda daha geniş katılımlı olarak düzenlediğinde Samsun kamuoyu bilgilendirilirdi dediler. Samsun Eğitim-Sen Şubesi, Samsun Tabipler Odası ve Üniversite Konseyleri Derneğinin ortaklaşa düzenledikleri paneli ben de elimden geldiğinde uzun tutarak köşemden siz Samsun kamuoyuna aktarmaya çalıştım. Gelecek olan yorumlarınız da benim için çok önemli olduğundan yazının tamamını okuyarak yorumda bulunacağınıza inanıyorum. İkinci gün konuşmalarına ulaşamadığım için ayrıca çok üzgünüm. Eğer ikinci gün konuşmalarının sonuç bildirgeler elimde geçerse onu da siz okurlarımla paylaşacağımdan kuşkunuz olmasın. Saygılarımla….

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR